Yüksekova’dan Yılmaz Çetin’e...
Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde göreve yeni başlayan iki uzman çavuşun sokak ortasındaki şehadetlerini gazetemiz dün “Yorumsuz” başlığı ile verdi. Arkadaşlarımı tebrik ediyorum. Mükemmel bir gazetecilik örneği sergilediler. O fotoğrafta kanlar içinde yerde yatmakta olan şehitler için söylenecek sözü vatandaşa bırakmak gerekiyor. Ama o fotoğrafın sorumlusu devleti idare edenler... O fotoğrafın hesabını hükümet vermeli. Murat ve Yahya uzman çavuşların bugün-yarın musallaya konan naaşları önünde imam helallik isteyecek... Hükümet adına cenazede arz-ı endam edecek olan bakan yahut milletvekilleri “helâl olsun” derken Murat ve Yahya’nın aileleriyle hasaplaşacak mı?
Yeniçağ’ın “Yorumsuz” başlığı ile verdiği tarihi fotoğrafın yorumunu vatandaş adına yapmak farz oldu... Yüksekova’daki bu manzara hiç de yeni değil. Geçen yıl 14 Temmuz’da uzman çavuş Yasin Ak aynı şekilde katledildi. 24 Nisan 2011’de yine aynı yöntemle Yalçın Bozok ve Durdu Çapar şehit edildi. Kocatepe’deki cenazesinde vatandaşın avluya alınmadığı Yüzbaşı Barış Yurtvesen’in henüz kanı kurumadı. Barış Yüzbaşı Yüksekova’da eczaneden ilaç alıp çıktıktan birkaç dakika sonra gündüz gözüyle pusuya düşürülmüştü. Yüzbaşı Barış’ın cadde ortasında kıvranırkenki görüntülerini hatırladınız mı? Sinema gibi seyredildi parçalanan bedeni... Yarım saatten fazla beklendi ambulans (cankurtaran aracı). O gün televizyon programında “yerde kıvranan Barış Yüzbaşı’nın bedeni değil, Türkiye Cumhuriyeti Devletidir” yorumunu yapmıştım. Hakkâri’de devletin olmadığını belirtirken Murat ve Yahya Uzman Çavuşların ilk olmadıkları gibi son iki yılda on iki-on üçüncü oldukları gerçeğine dikkat çekmek istiyorum. Hepsi de faili meçhul... Lâfa gelince bölgedeki faili meçhul cinayetlerden dem vuranlar, burada şehit edilen güvenlik görevlilerden hangisinin faillerini bulduklarını açıklayamazlar. Çünkü bulamadılar. Güpe gündüz kurulan pusularda tetik çeken elleri belirleyip adalete teslim edemediler. Sadece Yüksekova mı? Dün Ankara’da servis bekleyen bir yarbaya bombalı suikast düzenlendi. ODTÜ arazisinde 50 m uzunluğunda kablo ile 65 amperlik akü bulundu ama failler ortada yok. Bülent Arınç’a hayali suikast girişimini anında belirleyip sözde krokileri bulan polis, başkentin göbeğinde patlatılan bombanın faillerine ulaşamıyor... Ne âlâ memleket.... Asker avı seyrediliyor: dahası timsah gözyaşları da geride kaldı. Asker avından resmen haz duyuluyor. Askeri personelin cenaze törenleri mercek altına alınıyor. Komuta kademesinin tam kadro katılımından rahatsızlık duyulup farklı anlamlar çıkarılıyor.
Engin Alan Paşa’nın damadı, benim yiğit ağabeyim Yılmaz Çetin’in cenazesine binlerce kişinin katılımı batmış birilerine... Bu ülkede gerçek kahramanlara sahip çıkılışı ürkütüyor bazılarını. Bu sutunlardan ihbarda bulunuyorum.... Özel Kuvvetlerin gözbebeği emekli Albay Yılmaz Çetin’e hak ettiği şehit protokolü uygulandı. Ama acemiler farkedemedi. Top arabasına kondu Yılmaz Ağabeyimin aziz naaşı... Başta Genel Kurmay Başkanı olmak üzere tüm Kuvvet Komutanları selamladı bayrağa sarılı tabutunu... Bitmedi. Gölbaşı Mezarlığında toprağa verildikten sonra Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner su döktü kabrine... Milletin iradesiyle seçildiği halde cezaevinden çıkarılmayan Engin Alan’a olan sevgi ve saygı sergilendi. Ama Yılmaz Çetin sadece Alan Paşa’nın damadı diye gösterilmedi bu vefa... O bir kahramandı... Olması gerekenin azı yapılabildi. Hasdal’daki 42 generali Şûrada emekliye sevketmeyi tasarlayan hükümeti kesmez bu işler. Yılmaz Çetin’in cenazesine katılanları da fişleyin hadi... Hasdal’a, Silivri’ye gönderin. Yüksekova’daki yorumsuz fotoğrafın hesabını başka türlü veremezsiniz. Helâlleşmek neyinize; hesap verin!..