Yörük Ali Paşa...
Yedi aydır tutuklu oldukları halde hiç ifadesi alınmayanlarla savunma sırası gelmeyenlerin halen tecelli edeceğine inandıkları adalet bir türlü yerini bulmuyor. İki yüze yakın tutuklunun bulunduğu duruşma heyetinin mesai titizliği yüzünden çoğu zaman saat 17.00 olmadan bitiyor. Gazeteci olarak gece yarılarına kadar kesintisiz süren duruşmalara tanık olduğum için Ömer Diken başkanlığındaki heyetin bu tutumunu garipsedim. Oysa az sayıda zanlı kalmıştı. Bir kaç saat içinde savunmasını tamamlamayan kalmayacaktı. Bunlardan biri Kur.Alb.Mustafa Önsel’di. Önsel’i bu sütunların müdavimleri tanıyor. Soruşturma ve yargılama safhalarında yaptığı çıkışlarla tanınan Önsel Albay jandarma teşkilatının en başarılı subayıdır. Generallik sırası gelmişken böyle bir suç ile itham edilmesi O’nun özel olarak seçildiğinin işaretidir. Savunmadan ziyade manifesto niteliğindeki konuşmasını titizlikle hazırladığını öğrendim. Tam sıra kendisine geldiğinde duruşma sona erince salonda buz gibi bir hava esti. Mustafa Önsel şahsından ziyade Hasdal’da yatmakta olan Orgeneralinden astsubayına kadar tüm tutuklular adına savunma yapacaktı. 6-7 Ekim tarihine ertelendi. İnşallah gidip o tarihi ana tanıklık ederek yazmaya çalışacağım.
Bugün size bir dava ve gönül adamından söz etmek istiyorum. Katıksız bir Türk’ten, Torosların saf yörüğünden bahsetmek istiyorum. Biz Kuleli Askeri Lisesi öğrencisiyken O Harb Okulu talebesiydi. Namını ta o zamanlar duymuştum. Allah gani gani rahmet eylesin 1980 mezunu olan Seyfi Demiray tanıştırmıştı Yörük Ali ile... İkisi de Adanalı ikisi de tavizsiz Türk Milliyetçilerdiydi. Seyfi Ağabey ile Azerbaycan maceramız vardır. O’nu çok sevdiği Türk illerinde Kırgızistan’da gaz zehirlenmesiyle kaybettik. Ama Yörük Ali ile irtibatı O’nun sayesinde kesmedik. 12 Eylül darbesinden sonra Türkçülük-Turancılık Davası benzeri tutuklandık. Yörük Ali teğmen rütbesiyle işkence gördü. Darbe koşullarının mahkemelerine rağmen beraat etti. Görevine döndü. Tam o sırada PKK’nın 1984’deki ünlü Şemdinli baskını yaşandı. Komando Üsteğmen rütbesiyle terörist avına çıktı Yörük Ali... Aylarca dağlarda kaldı. Yıllarca bölgede görevliydi. Sınırın içini de dışını da hallaç pamuğu gibi atıyordu. Akademiyi kazandı ve kurmay oldu. Karargah subaylığı zannedilen kurmaylığı O’nu yeniden dağlara götürdü. Elinde G-3 tüfeği ile gitmediği köy, mezra kalmadı. Terör örgütünün telsizlerinden “Yörük Ali’nin Taburuna dikkat” anonsları kayıtlarda halen duruyor.
28 Şubat 1997’de post-modern darbesinde “irtica” şüphesiyle soruşturmaya uğradı. Bazı arkadaşları “Atılacaksın, emekliliğini iste. Hiç olmazsa emekli maaşı alırsın” dediler. “Atılma şerefini yaşarım” sözleri ile karşı çıktı. Uzun mücadeleden sonra aklandı.
Torosların çocuğuydu ne de olsa. Vatanın ha ekmeğini ha da mermisini yemek kaderinde vardı. Kurmay subay olmasına rağmen yine terörle mücadelede görev aldı. En zor illerin Jandarma Komutanlığını yürüttü. Birliğinin en önünde yürüdü. YAŞ’daki dosyalar arasında en başarılı Albay sicili Onda olduğu için 2005’de Tuğgeneralliğe terfisine kimse karşı çıkamadı. Öyle ya 2003’de darbe hazırlığı içinde olduğu iddia edilen albayı o zaman niye terfi ettirdiler. Ömrü komando birliklerinde geçen Yörük Ali Paşa nihayet Kayseri Bölge Komutanı olup karargah ile tanıştı. Ardından Kastamonu’ya tayini çıktı. Ve bu arada malum basına O’nunla ilgili servis yapılarak tutuklanma zemini oluşturulmaya başlandı. Memleketi Adana’nın yörükleri bir araya gelip Yörük Ali’ye “Seni milletvekili olarak görmek istiyoruz” dediler. İstese dilekçesini verip hemen aday olabilirdi. Ancak dava açılmış, yargı süreci başlamıştı. “Arkadaşlarımı yalnız bırakamam” diyerek bu teklifi geri çevirmek zorunda kaldı. Bırakınız kaçmayı, bel fıtığı rahatsızlığına rağmen rapor bile almadan duruşmalara katıldı. Derken “Kapıları kapatın” diyen heyetin kararı ile tutuklandı. Yedi aydır Hasdal’da yatıyor ve savunma sırası gelmedi. Oğlu Oğuzhan savunuyor babasını. Kızı Neslihan da stajyer avukat olarak duruşmaları takip ediyor. İnternet ortamında on birler “Yörük Ali Paşaya Özgürlük Platformu” oluşturdu. Yörük Ali ile Silivri duruşmalarında göz göze geldik “Bu dağ ne rüzgarlar gördü” dediğini hissettim. Peşinen bayramlaştık uzaktan. Dönüş yolunda Silivri’deki tek tutuklu anne olan değerli arkadaşım Müyesser Yıldız’ın “100’üncü yılın özlenen komutanları” yazısını okurken yüreğim burkuldu. İçeride bu kadar üreten Müyesser’e gıpta ettim. “yenitan.com”daki mektupları ibret dolu. Hele “Silivri’de bayram sabahı” yüreğimin tam ortasından vurdu. Silivri ve Hasdal’a selâm ile... Ülkü ile kalın...