Yolsuzluk ve popülizm dikta ve yoksulluk getirir (I)
Yolsuzluk özel sektör ve kamu sektöründe ortaya çıkabilen, geniş aralıkta tarif edilen bir eylemdir. Genel olarak uygulamada kamu otoritesinin ve kamu kaynaklarının kötü niyetle ve çıkar amaçlı kullanılmasını ifade eder. Kamu otoritesi seçimle gelmiş olabilir, darbeyle gelmiş olabilir ya da emir veya kral olabilir; sonuç değişmez.
Dünya Bankası yolsuzluğu, “bir kamu otoritesinin kişisel çıkar sağlamak amacıyla kamu erkinin kötüye kullanılması” şeklinde tanımlamıştır. Kamuda yolsuzluk, her alanda siyasi iktidarlara dayanıyor. Eğer kamuda çalışanlar yolsuzluk yapıyorsa, bunun nedeni ve sorumlusu siyasi iktidarlardır. Çünkü bu durumda denetim yetersizdir. Mevzuatta boşluklar vardır. Ya da memurlar siyasilerin yolsuzluğuna yataklık etmektedir.
Öte yandan uluslararası ticari işlemlerde yapılan yolsuzluğu önlemek için Birleşmiş Milletler (BM ) ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) gibi kuruluşlar birtakım önlemler almıştır. Söz gelimi OECD “Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlisine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi Sözleşmesi” yapmıştır, BM Sözleşmesi ise ilave olarak zimmet ve görevin kötüye kullanılmasını da yolsuzluk kapsamına almıştır.
1975 yılında Rose-Ackerman Yolsuzluk Ekonomisi, “Economics of Corruption” isimli bir makale yayınladı. O tarihten beri yolsuzluk ekonomisi alanında çok sayıda makale ve kitap yayınlandı.
Yolsuzluk ekonomisi ile savaşmak için, dünyada birçok organizasyon kuruldu. Nobel Ödüllü İktisatçı Gary Becker ve Amerikalı Yargıç Richard Posner halka açık tartışma yapılan bir blog (Web ağ günlüğü) açtılar.
Bazı üniversiteler yolsuzluk ekonomisini ders olarak koydular. Bunlar arasında Kanada Regina Üniversitesi, ABD Florida State Üniversitesi ve Almanya Passau Üniversitesi gibi üniversiteler de var. Bu derslerde, “Gelişmekte olan ve geçiş ülkelerinde ekonomik, sosyal ve politik bir sorun olarak yolsuzluk, rant arayışları ve rant ekipleri, yolsuzlukla verimlilik arasında ilişki, bazı yolsuzluk kaynakları: Gelir toplama, dış yardım, doğrudan yabancı yatırım, yoksulluk düzeyindeki ülkelerde yolsuzluğun büyüme ve kalkınmaya etkisi” gibi konular okutulmaktadır.
Yine yolsuzluk ekonomisi içinde “yolsuzluk teorisi” (Theory of corruption) diye bir teori de dikkat çekmiştir. Bu teoriye göre, her toplum, hizmet yapan iktidarların yolsuzluklarını hoş görme eğilimindedir.
Siyasette popülizm, siyasilerin iktidar olabilmek için verdiği tavizler ve siyasi iktidarların da seçim ve referandum aşamalarında oy toplamak için başvurdukları bir nevi seçmenlere verilen rüşvetlerdir. Popülizm yolunda siyasi iktidarlar, millî ve manevi değerleri, kamu kaynak ve imkânlarını taraftar kazanmak için istismar eder. Popülizm de geniş anlamda bir yolsuzluktur
Dünyada yolsuzluk sonuçlarına bakarsak; özellikle devleti kendi malı gibi kullananlardan hiç birisi cezasız kalmamıştır.
Eski adı Zaire, şimdiki Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde Diktatör Mabutu 1965 yılından 1997 yılına kadar iktidarda kaldı. Mabutu 1997 yılında önce Togo oradan da Fas’a sınır dışı edildi. Kendisinin ve beraberindekilerin ülkenin yeraltı zenginliklerinden 10 milyar doların üstünde kişisel servet edindikleri açıklandı. İç harbin de etkisi olmakla birlikte, yolsuzluklar son 20 yılda ülkede büyüme, ortalama yılda yüzde 2.1 oranında küçüldü.
Hüsnü Mübarek; 2011 yılında kendisi ve oğulları tutuklandığında, iki oğlunun İsviçre bankalarında 34 milyar doları olduğu anlaşıldı. Amerika’nın Sesi Radyosu Hüsnü Mübarek ve ailesinin 70 milyar dolar mal varlığı olduğunu açıklandı.
Arap Baharı ile devrilen Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali ve ailesi 23 yıl boyunca Tunus’u demir yumrukla idare etti. 15 milyar dolar serveti sorgulandı.
Kaddafi’nin Kanada’da 2.4 milyar doları, Avusturya’da 1.7 milyar doları, İngiltere’de 1 milyar doları ilgili devletler tarafından donduruldu.
Yemen’i 30 yıl boyunca yöneten Saleh’in, 32 milyar doları olduğu öne sürüldü.
Otokrasinin tırmanması, kendisi ile birlikte popülizmi ve kamuda yolsuzlukları da zorunlu olarak artırıyor. Zira otokrasinin devamı için diktatörler bunu yapmak zorunda kalıyor. Popülizmi ve çıkar dağıtmayı, iktidarlarının devamı için araç olarak kullanıyorlar. İslam ülkelerinde bazı diktatörler aynı zamanda dini de popülizm aracı olarak kullanıyor.
Rusya, petrol ve gazına rağmen, fert başına gelirde gelişmekte olan ülke seviyesini geçemiyor. Üstelik Rusya’da gelir dağılımı aşırı bozuktur. Putin diktatörlüğünü sürdürebilmek için savaşı bir araç olarak kullanıyor. Ne var ki ancak Putin’de güç zehirlenmesi aynı zamanda yanlış kararlar vermesine de neden olmuştur. Ukrayna savaşı ekonomik açıdan Rus halkını daha da zora sokacaktır.
Neticede Ukrayna savaşı güç zehirlenmesi yaşayan her diktatör gibi Putin’in de sonunu getirmiştir.
Yarın: Dünya yolsuzlukta Türkiye’ye nasıl bakıyor