Yolsuzluğa bakış açısı
Birisiyle konuşuyordum... Bir siyasiyi övünce, ben de aynı siyasinin tescilli yolsuzluklarını söyledim... Cevabı, “kim yapmıyor ki” oldu. Bu cevap yalnızca o kişiye ait değil... Toplumda yolsuzluklara karşı genel bir ilgisizlik oluştu.
Mamafih, birkaç medya dışında, yolsuzluğun üstüne gidilmiyor... Şimdiye kadar kamuda yolsuzlukla suçlandığı halde ceza alanların sayısı çok sınırlı kaldı. Tersine suçlananlar özel sektörde veya piyasada veya devlette daha iyi noktalara geldiler.
Amerikalılar buna “Başarılı işler yolsuzluğun görülmesini engeller” benzeri bir deyim kullanıyorlar. Türkiye’de öteden beri “Devlet malı deniz... Yemeyen ....” diye bir deyim var. Bu deyim aslında devlete karşı hıyanet içinde olanlar için söylenmiş bir sözdür... Ancak toplum bunu devlet malını yemek mübahtır gibi algılıyor... Çünkü Osmanlı’dan beri devlet eliyle zengin olanların zenginlikleri yanına kâr kalıyor.
Yine, çok kullanılan bir laf vardır... “Kılıfına uydurmak.” Kılıfına uydurmak, bir yanlışlığı, bir yolsuzluğu veya bir hırsızlığı, yasaların ve yönetimin boşluklarından yararlanarak, yapmak anlamında kullanılıyor...
Birçok ülkede, kılıfına uydurmayı önlemek için, çapraz önlemler alınmıştır... Örneğin bir belediye başkanı, üç-beş yıl içinde birden bire çok zengin olduysa, “nereden buldun” sorusunu soran yasalar devreye girer.
Elbette piyasada bir insanın bir yılda dahi zengin olması mümkündür... Ancak nasıl zengin olduğu bellidir... Zengin olmada, köşe dönmek olarak da tabir edilen kısa yoldan zengin olmak yasal zemin içinde mümkün değildir .
Köşe dönenlerin kaçakçılık veya kara para sorunu varsa, bunların ortaya çıkarılması da mümkündür... Buna karşılık kamu sektöründe çalışan birine piyango çıkmadıysa, miras kalmadıysa onun da zengin olmasının nedeni bellidir; “yolsuzluk”
Devlet malı aslında halkın ortak malıdır... Halkın vergileridir... Buna rağmen çoğu insan “içinde neyim var” diye yolsuzluklara karşı kayıtsız kalıyor. Bu durum toplumda devlet bilincinin yeteri kadar gelişmemiş olduğunu gösteriyor.
Öte yandan, anlaşılan odur ki toplumda yolsuzluk içselleştirildi... Örneğin; çalanların, yolsuzluk yapanların, çetelerin ve mafyaların yanına daha çok insan gidiyor... Bu gibileri ben de nasipleneyim diye düşünmüş olmasalar neden gitsinler?
Yine politikada bazılarında “hırsızsa bizim hırsızımız” diye çağ ötesi bir anlayış var... Bu sözün altında da aslında hırsızlıktan ve yolsuzluktan pay alma hesabı var.
Yolsuzlukla mücadelede, ilk görev medyaya düşüyor... Medya birçok ülkede polisin çözemediği sorunların üstüne gidiyor... Çözüyor. Veya yolsuzlukları ortaya çıkarıyor... Bu anlamda kamusal işlev görüyor.
Eğer medyanın siyasi iktidarla bir bağı yoksa, ancak o zaman yolsuzlukla mücadele işlevini yerine getirebilir. Türkiye’de farklı şekillerde de olsa, medya her zaman siyasi iktidarlardan destek görmüştür... Örneğin, 1980 öncesi SEKA’dan kâğıt tahsisleri, o zamanki gazetelere büyük imkânlar sağlamıştır.
Bugün, eğer medya sahibinin medya dışında da ayrıca işi varsa bunlar ister istemez hükümetle muhatap olmak zorundadırlar... Bu bağ, medyanın yolsuzlukların üstüne gitmesini engellemektedir.
Yine bir ülkede hükümetin medya üstünde baskısı varsa, o medya yolsuzluklarla mücadelede başarılı olamaz.
İşin gerçeği yolsuzluk yapanların bir hedefi de medyayı sermaye veya başka şekillerde kontrol altında tutarak, yolsuzluklar önündeki engeli kaldırmaktır.