Yoksullukla mücadele için mikro kredi

Türkiye’nin düzeninde, çalışan kesim, çiftçi, esnaf, emekliler, büyümeden pay almıyor... Ancak banka kurtarma gibi maliyetlere katlanıyor. Veya krizde işsiz kalarak, krizin maliyetine katlanıyor.
Gerçekte ise herkesin milli gelirde ortaya çıkan gelir artışından da, üretimde ortaya çıkan verimlilik artışından da pay alması gerekir. Başka bir ifade ile refahın ve maliyetlerin topluma dengeli dağılması gerekir. Eğer bölüşümü dikkate almazsanız, yoksul sayısı artar... Talep düşer... Üretici, malını satacak insan bulamaz...
Yani gelir dağılımı meselesi, yoksul sayısının azaltılması, ekonomik ve sosyal istikrarın temelidir. Maalesef fakir ülkelerin çıkmazı da bu noktada başlıyor... Üç yıllık orta vadeli planda, vatandaşın adı bile yok... Tersine işsizliğin düşmeyeceği anlaşılıyor.
Planda, programda çözüm getirmeyen Hükümet, yoksulluğu önlemeyi varoşlara poşet ve kömür dağıtmakla sınırlı görüyor...
Bir ülkede fakirliğin önlenmesi için her şeyden önce siyasi iktidarın buna inanması ve bu yönde politika oluşturmasıyla mümkündür.
Hükümetler bu işi yapamayınca, bazı bürokratlar ve sivil toplum örgütleri kendi çaplarında önlemler alıyorlar... Örneğin bir askeri komutan ilçede fakir çocuklara yüksek öğrenime giriş kursları organize ediyor... Yahut yardım sevenler derneği kız yurtları yaptırıyor...
Mikro kredi de bu şekilde yoksulluğun azaltılması için getirilmiş çözümlerden birisidir...
Mikro kredi ilk defa 1976 yılında Bangladeş’te uygulamaya konuldu... Bu ülkede bugün çok yaygın olarak uygulanıyor.
Mikro kredi sistemi, yoksul kişilerin birbirine kefil olarak küçük krediler almalarını öngören bir sistemdir... Bu sistem yapılacak bağışlar yerine küçük krediler verip, onları el işi, evde yapılacak üretim gibi işlere yönelterek, hem üretici yapmak ve hem de siyasilere el açmaktan kurtarmak için geliştirilmiş bir sistemdir...
Türkiye’de de, İzmit’te ve Diyarbakır’da birkaç örneği var... Bu örneklerden kadınların bu kredi sisteminden daha çok yararlandığı ve kendi evinde bu sistem sayesinde üretim yaptığı anlaşılıyor. Türkiye’de Fak-Fuk-Fon hem insanları rencide ediyor, hem de siyasi amaçla kullanıldığı oluyor. Bu Fak-Fuk-Fon ile yapılan yardımları mikro kredi organizasyonları şekline dönüştürmek rasyonel bir yol olacaktır.
Fakirliği önlemenin, işsizliği önlemenin temel çözümü için önce siyasi iktidarın niyet etmesi gerekir. Halktan yana bir siyasi iktidarın olması gerekir. İstikrar programının, bu programı oluşturan araçların bu yönde kullanılması gerekir...
Çin atasözünde olduğu gibi, “İnsanlara balık dağıtmayı değil, balık tutmasını öğretmek” gerekir. Bununla birlikte, yoksulluğun önlenmesi zaman gerektirir... Bu zaman içinde Fak-Fuk-Fon gibi yardımları, mikro kredi sistemi içinde krediye dönüştürüp dağıtmak daha yararlı olur.
Ne kadar yararlı olur?
1. Bu krediler, evde yapılan el işleri, örgü, takı, hediyelik eşya, halı kilim ve dokuma, konfeksiyon ve benzeri işlerde doğrudan nakit veya araç-gereç şeklinde verilebilir.
2. Kredilerde on veya yirmi kişilik şeklinde ortak sorumluluk esası ve zincirleme kefalet getirilebilir... Bu sisteme gurup sistemi denilmektedir.
3. Bu krediler damga vergisi ve diğer vergilerden muaf tutulabilir.
4. Dünya uygulamasına bakıldığında hedef kitle olarak kadınların seçildiği görülmektedir. Bu yolla gizli işsizliğin de önlenmesi gerçekleşmiş olmaktadır.
5. Sistem yoksul insanların özgüven kazanmasına neden olmaktadır.
6. Mikro kredi aynı zamanda büyük şehirlere göçü önlemede kullanılan araçlardan birisi de olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları