Yoksa Romalı mısın?

Öcalan’a ‘Tanrı Janus’ benzetmesi yapan Altan’ın, bir
baba ile kızı arasındaki cinsel birlikteliği sevginin doruğu
olarak nitelendirirken de kaynağı Roma kültürüydü

Ahmet Altan’a, çok özendiği Roma kültürünün geleneksel giysisi yakışır mıydı denemek
istedik. Milliyet’in modacı kızına sormadık “Toga sezon modasına uygun mu?” diye ama...
Kaderde varsa, popüler kültürden de dışlanalım canım, ne olur yani...

Sapkın fikirleri defalarca teşhir edilen Ahmet Altan’ın, Öcalan’ı ’Kürtlerin Mandela’sı ilan etmesi kimseyi şaşırtmadı. Oysa Türkiye’nin en hassas sinir uçlarından birine dokunmuştu. 40 bine yakın insanın ölümünden sorumlu olan caniyi “Tanrı” ilan etmişti; Tanrı Janus...
Janus, “Kentin güvenliğini” sağladığına inanılan bir Roma tanrısıydı. “İki yüzlü” Janus’un bir yüzünün kente girenlerin, diğer yüzünün çıkanların üzerinde olduğu varsayılırdı. Janus, tasvirleri paralarının üzerini süsleyecek kadar kutsaldı. Filozoflar Janus’un iki yüzüne daha geniş bir anlam yüklemişler ve onu “olasılık” sembolü saymışlardı.
Bir güvence veya olasılık... Altan, misyondaşı Yasemin Çongar ile birlikte ağırlandığı terör kamplarında bebek katili ile ilgili nasıl bir efsane dinledi. Hangi ‘yoğunlaştırılmış’ öğretiyi benimsedi bilemem.
Bu caniyi hangi yönüyle Tanrılaştırmış olursa olsun, çıkışının Roma Tarihi olması manidar...
Daha önce ortaya koyduğu sapkın yaklaşımların da kaynağı Roma’ydı çünkü... Altan, aile içindeki bireylerin cinsel birlikteliğini olağan karşılarken de Roma’yı örnek gösteriyordu. Buna göre de, bir baba ile kızının seks yapması ’sevginin doruk noktası’ sayılıyor ve Altan’ın ağzından sanki özenilecek, imrenilecek, yaşanması gerekli bir tecrübeymiş gibi aktarılıyordu... Keza, Altan, Balbay’a ait olduğu iddia edilen notlar üzerinden bazı gazetecileri eleştirdiği dünkü yazısını da geleneksel Roma kurgusu üzerinden yazdı: “Bizans oyunları”
Demokrat maskeli, sapkın fikirli Ahmet Altan’a da, demokrat maskeli, işkencenin kutsal bir ayin gibi uygulandığı bir sınıf toplumu olan Roma’nın misyoneri olmak yakışır.

Şaşırtmadı, görevini yaptı
HaberTürk, dünkü sayısında Ahmet Altan’ın sapkın düşlerini tespit olarak sunduğu kışkırtıcı yazıya tepkileri derledi. Yapılan değerlendirmeler, Yeniçağ’ın ‘Al birini vur ötekine’ manşetini destekler nitelikteydi.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural, “Ahmet Altan bu coğrafyayı vatan yapan değerleri bimeyen bir yazardır. Öcalan’ı Mandela’ya benzettiği ifadeler ise ’zırva’dan başka birşey değildir. Çarpık düşüncelere sahip bir kimse olarak, kundaktaki bebekleri öldüren, toplu katliamlar yapan, adi bir teröristi siyasi bir konuma yakıştırmak ancak Ahmet Altan’a yakışırdı. Bu anlamda da hayal kırıklığı yaşamadık. Altan’ın söylediklerinin demokrasi ile alakası yoktur. Altan’ın her zaman çarpık düşünceleri ifadeleri vardı. Türk Milleti’ni ırkçılıkla suçlarken bölücülük yaptığının bile farkında değildir.
”Kürtçü“ yaklaşımlarıyla tanınan yazarlar da Altan’a itiraz etti. Ümit Fırat ”Öcalan, Kürtler için değil PKK için kutsal“ dedi.
Bebek katilini tanrılaştıran yaklaşıma tek destek DTP’den geldi. Bir süre önce Devlet Bahçeli ile samimi pozları basına yansıyan Hasip Kaplan, Altan’ın Türkiye barışına katkı sunmaya çalıştığını söyledi.

+++++

Memleketten
ne haber?

Sürmanşet: Türk sinemasının İranlı güzeli
Kadıköy Rüyası bitti
Dünya 1.2’lik twistle rahatladı
Manşet: Tapunun kapısı sesszice açıldı
Doğu Kudüs’teki mülkiyet davası Osmanlı Tapusu sayesinde Araplar lehine sonuçlandı
Manşet yanı: Avusturya’da asrın sapığına ömür boyu hapis
Altında: Kirliliğe karşı robot balık
Manşet altı: Vizesiz Almanya sinyali
Yerel seçimlere bir hafta kala... İşsizlik, yolsuzluk, yoksulluktan inim inim inleyen halk gördüğü siyasinin yakasına yapışırken... “Af korosu” bebek katiline özgürlük fikrine alıştırmaya çalışırken...
Türkiye’nin en büyük gazetesi(!)Hürriyet, yurdum insanını yukarıda sıraladığım manşetlerle oyalıyor: futbol, sinema, üçüncü sayfa sapıkları...
Kemal Kılıçdaroğlu faktörü de olmasa... Sayfanın en dibine, ayıp olmasın diye iki sütuna beş santim çalışılan İSFALT sorusu da olmasa, memleketin ahvalinden haberi yok herhalde diyeceğiz Hürriyet’in...

+++++

Zırva tevil götürmez
Melih Aşık, Mustafa Balbay’a ait olduğu iddia edilen notları ”İlk eline alan ve ilk yayımlayan Tempo24 sitesinin yöneticisi Doğan Akın’a bunların sağlamlığı konusunda ne düşündüğünü“ sormuş. Akın’ın cevabı:
” Biz bunları “Mustafa Balbay’a atfedilen günlükler”, diye yayımlıyoruz. Bu konuda Mustafa Balbay bir açıklama yapmadıkça günlüklerin ona ait olup olmadığını kesin söyleyemeyiz... “
Aşık ”Onun böyle demesi bir önem taşımıyor!“ diyor. Çünkü kendisinin de belirttiği gibi ”AKP tetikçileri günlükleri çoktan yargıladılar, yalnız Balbay’ı ve adı geçen generalleri değil Balbay’ın mesleki haklarını konusunda dayanışma amacıyla Cumhuriyet gazetesine gidenleri de darbeci ilan ettiler.”
Sen, medyadaki kutuplaşmayı, kendilerini iktidara yandaş veya sömürgeci sermayeyle işbirlikçi olarak konumlandıranların, arenada parçalanacak kurban bekleyen aç arslan gibi bekleştiğini bile bile, üstelik soruşturmanın gizliliğine aldırmadan, eline ilk sızdırılan belgeleri yayınla, sonra da “yorum okuyanlara ait biz yargının vereceği kararı bekleriz” de.
Konuşun yazın çizin bakalım... Nasılsa zırva tevil götürmez...

+++++

Kimse kızmasın kendini unuttu
Hasan Cemal Milliyet’te diyor ki, “benim günlüklerim öyle değildi.”
Unutmuş olabilir mi?
28 Kasım 1982 tarihli günlükte Orgeneral Necdet Üruğ ile yaptığı “gizli” görüşme notları var.Ürug Paşa sivil ve gayet şık giyinmişti. Rahat koltuklara oturduk. Ihlamur; Yalçın Doğan istemeyince ’sizin de çikolata hakkınız var’diyerek kristal çanaktan Madlen çikolata çıkardı.
Bu üslup Mustafa Balbay’ın günlüğündekine benzemiyor mu?
Üruğ Paşa ile görüşme notlarını yazdıktan sonra diyor ki; Üruğ Paşa bir bakıma halef-selef oldukları Birinci Ordu Komutanı Haydar Saltık Paşa’yı eleştiriyordu.
Bu yorum da Balbay’ın günlüklerine benzemiyor mu? Balbay da komutanların “1 numara” dedikleri Genelkurmay Başkanı Özkök’ü eleştirdiklerini not etmiyor mu?
Ah Hasan Cemal ah! Demek sizin günlüğünüz öyle değildi...
Üruğ Paşa’nın sizden “ricası” bile olmuş; YÖK’e dokunmayın.
Keşke gazeteci-kaynak ilişkilerini hep sorgulasak, basının güven kaybına neden olan bu ilişki tarzını hep eleştirsek.Ama dün olmamış gibi davranmayarak! Öyle değil mi Hasan Cemal?
Günlüğünüzden örneklere devam edelim...
26 Şubat 1983 tarihli günlüğünüzü anımsatalım:
“Saltık Paşa ile bugün Boğaz’da Kalender Orduevi’nde yemek yedik. Sivildi; yanında kurmay başkanları. (...) Boğaz’a bakan geniş salonda denize dönük rahat koltuklar.”
Yanınızda Güneri Cıvaoğlu, Rahmi Turan, Çetin Emeç gibi gazeteciler de var.
Tıpkı Balbay’ın yanında olduğu gibi...
12 Eylül 1980 askeri darbesinin o zorlu günlerinde Gazeteci Hasan Cemal gözaltına alıp günlükleri ele geçirilseydi o dönemin basını ne yazacaktı dersiniz?
Anımsatmak bile istemeyiz!
Öyle değil mi Hasan Cemal?
Nereden nereye
1991... Ankara... Mustafa Balbay’ın evi... Nadir Nadi yeni ölmüş... Hasan Cemal ve arkadaşları Özal’la beraber liberalizme doğru çark ediyorlar...
Tuncay Özkan söz alıyor: “Kesinlikle İlhan Abi’nin peşinden gitmeliyiz.”
Ve sıkı durun, onu çok ilginç bir isim destekliyor... Yasemin Çongar! “Evet bence de! İlhan Selçuk’un yolu doğru!”
Hakan Aygün, Semih İdiz ve Faruk Bildirici ise birbirlerine bakıyorlar ve ’Yarın karar verelim’ diyorlar... Daha sonra Hasan Cemal safını seçecekler...
O gün İlhan Selçuk’la kalınmasını savunan çok ilginç bir isim daha var: Doğan Akın! O ki yıllarca Balbay’la Cumhuriyet’in Ankara bürosunda çalışmış. Ve şimdi yönettiği tempo24.com.tr adlı haber sitesi Balbay’a ait olduğu iddia edilen günlüklerin sızdırıldığı yer... İlginç değil mi?
Odatv.com

+++++

İsrail komşumuz mu olacaktı?
Abdülhamit, kendisine, parası karşılığında Yahudi yurdu kurmak için Filistin’i isteyen Dr. Herzl’e “Satılacak bir karış toprağım yok” diyerek kovmuş muydu?
Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Vahdettin Engin’e göre hayır!
19 Mayıs 1901’de Siyonizm kurucusu, saraya çağrılmış ve Padişah’la görüşmüş...
Prof. Engin’in ortaya çıkardığı belgelere göre, Herzl, Filistin’i satın almak değil, Filistin’de kurulacak “Yahudi Devleti”ne izin verilmesini istemektedir.
Abdülhamit, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasına izin vermiyor, Yahudilerin, Filistin yerine Mezopotamya’da yerleşmelerini, ancak dağılarak yerleşmelerini, toplu halde bulunmamalarını istiyor.
Eğer, Padişah Abdülhamit’in istediği olsaydı, İsrail bugün neredeydi?
Irak’ta...
Abdülhamit, hükümetin Avrupalılarla yaptığı görüşmelerde dış borçların 75 milyon altından 32 milyon altına düşmesi üzerine, Siyonist lidere açık tuttuğu kapıyı kapıyor.
Demek ki Abdülhamit’in, kendisinden toprak satın almak isteyen, Siyonizmin kurucusunu “Satılık bir karış toprağım yoktur” diye kovması doğru değil.
Abdülhamit, kovmak bir yana, Yahudilere, bugünkü Irak topraklarını öneriyor, ama bir şartla: “Dağılın, toplu yaşamayın.”
Hasan Pulur / Milliyet

+++++

Haset kurbağa
“Ben Atatürk’e saldırmadım ki.. Atatürkçülere saldırdım!.” diyor, bakar mısınız?. Yok yahu.. “Atatürk’ün pasaportu var mıydı?” başlığının adresi babamdı, öyle mi?. Daha başlıkta açık seçik hedefini göster, sonra kıvır..
“Öküz” dedin bana, gülüp geçmedim mi?.. Öküz olmaya heveslenirken, çatlayıp ölen haset kurbağanın öyküsü aklıma geldi, daha çok güldüm.. Ama uyardım seni.. “Atatürk’e dil uzattığın gün, ortaya çıkarım ve o çok sevdiğin Osmanlı’nın müthiş tokadını yersin” diye..
Küçülmüş beyinlere Atatürk’ün büyüklüğünü sokmak zor. Ne var ki, 20. Yüzyılın en önemli adamları ve tarih, Atatürk’ün hem de nasıl farkında ve her fırsatta söylemiş.. Günlerdir yazıyorum bitmiyor.. Bitmez..
Atatürk anlatmakla bitmez..
Hıncal Uluç / Sabah

+++++

MİNİ YORUM
TCK’yı hatırladı; pes doğrusu
Gözüne kestirdiğini darbeci ilan etme telaşı, TCK’nın 301. ve 312. maddeleri kaldırılsın diye yeri göğü inletenlerden Eser Karakaş’a bile şunları yazdırlabildi: “Televizyon ekranında TCK 312 kapsamındaki bir konu sanki bu konu siyasi, felsefi, ifade özgürlüğü kapsamında ele alınabilecek bir konu imiş gibi tartışılabilmiştir. Pes doğrusu. Askerin siyasete müdahalesi, siyasi bir pozisyon değil , TCK kapsamında bir konudur.”
Parmak kaldırıyorum hocam bir sorum var: Medyanın yargıya müdahalesi demokratik bir pozisyon mudur yoksa o da TCK kapsamında mıdır?

Yazarın Diğer Yazıları