Yılan kaybeder
Dikta rejimiyle yönetilen iktidarlar halktan her zaman yüksek oy alır. Görünüşte çok partiyle yönetilseler bile özellikle Orta Doğu ülkelerinde halklar muhalefet partilerinin iktidara gelme ihtimalinin bulunmadığını bilir. Yönetim doğrudan ve dolaylı yöntemlerle tüm partilerden kimin seçime gireceğini belirlemektedir.
Mısır'da Mübarek ve Suriye'de Esad seçim yarışlarını yüzde 90'ın üstünde oranlarla kazanırdı. Seçmenler seçim sistemine ve muhalefete güvenmediği için "sonuç değişmeyecekse diktatörü niye kızdıralım" düşüncesi ile oy kullanır yahut sandığa gitmezdi. Aslında yerkürenin her yöresinde otoriter devletlerde sistem böyle yürür. İnsanlar açlıktan ölme noktasında değilse, mevcut durumu aleyhlerine dönüştürme eğilimine girmez.
Otoriter rejimler bilinçli olarak veya ilkel refleksler ile baskı uygulayarak halkı yıldırır. Hukuk düzenine, güvenlik güçlerine ve kendi aydınlarına inancını yitiren kitleler yıldığı zaman 3 farklı tepki gösterir:
1) Çoğunluk köşesine çekilir hiç tepki vermez,
2) Önemli bir kısım otoriteye boyun eğer, kabullenir,
3) Az bir kesim fevri çıkışlar yapar, saldırganlaşır.
Yani yıldırma politikası otoriter rejimlerin kısa vadede işine yarayan bir yöntemdir. Yılgınlığa düşürülen kitleler kendi hallerine bırakılmaz. Kaostan, kargaşadan, düzensizlikten, her gün patlayan bombalardan, terör haberlerinden ve ekonomik istikrarsızlığın daha da yaygınlaşacağından kaygı duyan kitlelere tek çıkış noktası gösterilir: "Devlet başkanına oy ver, kurtul!"
Vatandaş muhalefet partilerinin devlet karşısında şansı olmadığına inandırıldığı için kendisini çaresiz hisseder. Bir kısmı, "seçtiğim parti yine iktidarla koalisyon kuracaksa, niye partimi yıpratayım" diye düşünür.
Seçim atmosferinde vatandaşların, "400'ü güzellikle ver, yoksa kaos çıkar", "Oyunu bize at, aksi halde beyaz Toroslar geri döner" biçiminde korkutulması gelişigüzel bir politika değildir. Yıldırılan kitlelerin bilinçaltına tek çıkış yolu işlenmektedir. Bu arada medya susturulduğu ve vatandaş alternatif çağrıları duyamadığı için sağlıklı karar veremez! "Devletin yargısı, mahkemeleri, güvenlik kurumları, medyası, aydını, siyasetçisi susmuşken, memleketi ben mi kurtaracağım" der ve ilerisini düşünmez!
Kimileri de yönetimi gerçekten sever. İcraatlarını beğenmese de, ülkenin ve yönetimin daha fazla yıpranmaması, bir an önce normalleşmenin başlaması için istemeye istemeye oy verir. 12 Eylül sonrası referandumda 1982 Anayasası'na yüzde 92 oy verilmesi buna örnektir.
Doğrusu; sağduyuyu yitirmemek ve kesinlikle yılmamaktır. Dik durmanın elbette bir bedeli olacaktır. Ancak bugün dik durmayanlar tembelliklerinin, korkularının faturasını çocuklarına ödetir! Yozlaşmaya, hırsızlığa, adaletsizliğe, ahlaki çöküşe zamanında karşı koymayan ve demokrasiye vaktinde oylarıyla sahip çıkmayanlar, komşularımızdan ibret almalıdır.
Arnavutluk, Yugoslavya, Irak, Suriye, Mısır, Kırgızistan ve Ukrayna'da insanlar ülkelerinin birkaç yıl içinde iç savaş yaşayacağına inanmıyordu. Biz de inanmıyoruz! Fakat dün hükümeti AB yolunda diye destekleyenler bile bugün Orta Doğu ülkesi olduğumuzu hatırlatıyor!
Genel kabullerin aksine en çabuk yılan yahut umursamaz tavırlar geliştiren kitleler okuma yazma oranı yüksek kesimlerdir. Özellikle sosyal demokrat kitlelerin "adam sendeci" tutumları çok net ortadadır. Anketler seçimlerde oy kullanmayanların yüzde 50'den fazlasının sandığa gitse CHP'ye oy vereceğini ortaya koyuyor. Ya yazlıklarından dönmeye üşeniyorlar, ya da partilerine güvenmiyorlar!
Sözde aydınlar çoktan yıldı. Fedakârlığı, duyarlılığı yine ülkemin itilen kakılan fakir, milliyetçi, muhafazakâr Anadolu insanı gösteriyor.
Unutmayalım, yılan kaybeder!