Yetmez ama evet! (07 Kasım 2016)
2010 referandumunu hatırlarsınız. Hani HSYK yapısının değişmesini sağlayıp Türk yargısını "FETÖ" yargısı haline dönüştüren referandum.
Biz "hayır" derken, İslamcılar göğüslerini gere gere "evet" diyor, Marksist-liberal-Sosyal Demokrat gruplar ise bu değişikliklere "kerhen" destek verdiklerini ifade etmek için "yetmez ama evet" diyorlardı.
Efsaneye göre bir "evet" ile her şey daha demokratik, daha özgür ve daha güzel olacaktı. "Yetmez ama evet"çiler için ise güzel bir başlangıç olabilirdi.
Sonuç her zamanki gibi oldu. Hakikat: 1, efsane: 0 idi. Yine haklı çıkmıştık. Son iki asırdır bu koalisyonun bir araya geldiği hiçbir icraattan yüzü gülmeyen ülkenin yüzü yine gülmemişti.
Birileri yine yanılırken diğerleri devlete sızmakla kalmadı neredeyse devlete çöküyordu. Allah'ın merhameti ve milletin feraseti bu ülkeyi korudu.
Bence 15 Temmuz'un önemli aşamalarından biri idi o referandum. 12 Eylül'ün yargılanması meselesi de Ülkücüleri oltaya getirmek için yemdi. Kısmen başarılı da oldular.
2010 yılında o referanduma "yetmez ama evet!" diyenlerin bir kısmı FETÖ kalkışması sonrası diğer kısmı ise PKK operasyonu ile içerde. Bir kısmı da havuz başında yazılar yazıp eski yol arkadaşlarına sövmekle meşgul. O zamanlar çok yazdık ama inandıramamıştık bunlara, şu son olaylardan sonra mesele daha bir "açık" hale gelmiştir umarım.
"Yetmez ama evet" koalisyonunun mensuplarının bazıları ise bugün HDP milletvekili. HDP'liler gözaltına alınınca aklıma birden 2010 referandumu ve bu slogan geldi. İtiraf edeyim o zamanlar çok itici geliyordu bu slogan. Bence slogan gerçek anlamına HDP gözaltılarıyla kavuştu.
Doğrudur: Yetmez, ama evet!..
**
HDP yetkililerinin gözaltına alındığı operasyon olması gereken şeyin gecikmiş hali. Tutukluluklara itiraz edenlerin "hukuk devleti" hatırlatması yerinde. Evet, eğer bu ülke hukuk devleti ise olması gereken budur.
Tutuklamaları "demokrasi" tarihimiz açısından talihsiz bulanlar, "seçimle gelenin seçimle gitmesi" gerektiğini savunanlar birilerinin bir zamanlar "günah işleme özgürlüğünü" savunduğu gibi "suç işleme özgürlüğünü" savunuyorlar.
Tabii ki seçimle gelen seçimle gitmeli. Lakin seçimle gelenin "suç işleyebildiği" bir demokrasi hatırlamıyorum. Seçimle geldikleri için birilerine suç işleyebilecekleri bir alan mı tahsis edeceğiz?
Cevap "hayır" ise durum daha vahim. O zaman HDP'lilerin yıllardır yaptıkları şeyleri suç olarak görmüyorlar.
Bu arkadaşlar dün kimi siyasilere haklarındaki yolsuzluk iddialarından aklanmaları için mahkemeyi işaret ediyorlardı, bugün "bölücülük" iddiaları söz konusu olunca neden seçim sonuçlarını hatırlatıyorlar?
Hırsızlık suç da bölücülük suç değil mi?
Madem her şey seçim meydanlarında halledilecek yasalar ve mahkemeler neden var?
Durum CHP'lilerin yabancısı olmadığı şu dizelerde ifade buluyor: "Nerden baksan tutarsızlık/nerden baksan ahmakça!"
**
Ne diyordu Demirtaş: "... İfademizi almak isteyenler bizi zorla götürecekler. Şimdiden hâkim ve savcılara söylüyorum şimdiden hazırlık yapsınlar... Tıpış tıpış kendi ayağımızla gitmeyeceğiz. Ya tutuklama ya yakalama ya da zorla getirilme."
Birileri Demirtaş'ın yukarıdaki sözlerine istinaden "Demirtaş istedi, devlet de yaptı!" ironisinde bulunuyor. Neden böyle bir ironi yapılıyor? Şimdiye kadar bu tür söylemler savcılar tarafından sadece dinlendiği için olmasın.
Devlet bunu şimdiye kadar zaten yapmalıydı...
Evlerinden toplanarak "ifade vermeye" götürülen isimler daha düne kadar hükümet yetkilileri ile el ele-kol kola "çözüm süreci" inşa ediyorlardı. Onlar "çözüm süreci"nin tanıdığı ayrıcalıklarla fütursuzca suç işlediler. Demirtaş'ın meydan okuması biraz da o dönemden kalan alışkanlığı yansıtıyor.
Eğer bu ülke hukuk devleti ise suç işleyen herkese karşı "eşit" davranılmalıdır. Malumu tekrar etmekten başka bir şey olmayacak: Şimdiye kadar bu böyle değildi.
Bundan sonra böyle olacak mı? Onu zaman gösterecek.