“Yeni Türkiye’nin mimarı”na bak!..
Haçlı projesine göre Irak’ı bölen Barzani, Diyarbakır’a getirildi. Başbakan Erdoğan, bazı bakanlar ve milletvekilleri tarafından Devlet Başkanı! gibi karşılandı. Dünyanın gözleri önünde bir kutlama töreni yaşandı. Neyin kutlaması mı, söylemeye gerek var mı? Barzani açıklıyor: “Amed’e gelişimiz kardeşlik ve barış mesajı taşıyor. Hevler (Erbil)’in selamlarını özellikle Amed halkına iletmek istiyoruz. Sayın Başbakan Erdoğan’ın başlatmış olduğu barış sürecini takdirle görüyoruz. Bu barış sürecinin arkasındayız tüm gücümüzle. Dileğimiz bu ki Kürdistan halkı sabırlı olsun, çünkü barış projesi kolay elde edilen bir proje değildir. Önceliğimiz Kürtlerin birliğidir. Biz görüyoruz Amed’te yeni bir tarihi süreç başladı. Benim için Amed aziz ve değerli bir yerdir. Amed bizim evimizdir Osman Bey Hewler de (Erbil) sizin evinizdir.”
Hükümet erkanının ve Türk Milletinin önünde, tarihi Diyarbakır’ımıza “Amed” Erbil’imize “Hevler” deme küstahlığını gösterebilen Barzani’nin konuşmasındaki, “Barış” sözcüğü yerine “devlet”i koyarak okursanız, mesajı doğru anlayabilirsiniz. KCK bölgede devletleşirse! terör biter, barış gelir deniliyor. Sonra da “Kürtlerin birliği” dediği, 4 parçanın birleşmesi gündeme gelecekmiş. Barzani, bunu sağlayan Erdoğan’a “takdirlerini” bildirmesin de ne yapsın? Esasen kutlanan da bu olsa gerektir.
Bu hayasızca “kutlama” sadece emperyalistleri, KCK’lıları, bilumum bölücüleri, Barzani’yi ve Türk düşmanlarını heyecanlandırmadı; iktidar erkanını da, mutluluktan olacak, kendinden geçirdi. Barzani ile gelen kanun kaçağı “Kürtçü” Şivan Perver kendi bestesi olan “Ağlama Diyarbakır” türküsünü okurken, Başbakan, eşi, bakanlar ve milletvekilleri, duygulanıp hep birlikte gözyaşı döküyor. Bu yetmiyor, Erdoğan konuşmasında, terörü desteklemekten mahkum, cezaevi kaçkını Ahmet Kaya için, “aaah Ahmet Kaya da olaydı” diyor.
İyi de Diyarbakır neden ağlıyor? Buna bakalım: Türk Milleti, 1071’den itibaren Anadolu ile beraber Diyarbakır’ı da, kurtarmadı mı? Bu vatanda egemen olmadı mı? Yüksek bir kültür ve medeniyeti gerçekleştirmedi mi? Diyarbakır, bu medeniyetin en önemli merkezlerinden biri olmadı mı? Çok seçkin ilim, irfan, iman adamları yetiştirmedi mi? Bu kutlu tarihi gerçek, Türk Milletinin her ferdi gibi Diyarbakırlı kardeşlerimizin, şehidi, gazisi ve yaşayanlarıyla, gurur kaynağı ve şeref nişanesi değil mi?
Elbette böyle. Ama, kimse, emperyalist maşası, ırkçı PKK, bölücüler ve hamilerinin saldırı ve baskınına uğrayan, beşikteki çocuğa kadar kardeşlerimizi katleden, kanlı ihanete alkış tutamaz. Gerçekler böyle de, ama, yaşananlar çok farklı. 16 Kasım 2013’de Diyarbakır meydanında devletimizin ve vatanımızın bölünme kutlaması yapılırken, bundan duygulanarak ağlayan bölücüler arasında, bu ülkenin bazı yöneticilerinin olması anlaşılamaz. Bu vahim durum, her insanımız gibi, Diyarbakırlı kardeşlerimiz için de “ağlanacak” bir felaket oldu. Erdoğan muhteşem tarihi gerçeğimiz ne hale geldi diyerek, esasen buna kahırla ağlamalıydı. Ama ne gezer...
Başbakan yaşanan bu felakete “Yeni Türkiye” adını veriyor. Ve bu “özüyle, ruhuyla kucaklaşan bir Türkiye’dir. Yeni Türkiye 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye’nin her rengini ihtiva eden bir Türkiye’dir. Yeni Türkiye Türk’ü, Kürt’ü, Çerkez’i, Roman’ı, Arap’ı, Laz’ı, Gürcü’yü barış içinde bir tutan... Türkiye’dir.”
PKK gibi Başbakan da sıkıştıkça 1920’lere giderek, Atatürk’e ve hatta rahmetli Alparslan Türkeş’e sığınıyor. Tabii her meselede olduğu gibi, çarpıtarak, istismar ederek... İstismar diyoruz, bunu açıkça görmek için üşenmeden, 1920 Birinci Meclis (TBMM)’de temsil edilen 66 ilin adı neymiş birlikte okuyalım: Adana, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Aydın, Ayıntab (Gaziantep), Batum, Bayazıt (Doğubeyazıt), Biga, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Canik, Cebel-i Bereket (Osmaniye), Çorum, Denizli, Dersim (Tunceli), Diyarbekir, Edirne, Elaziz (Elazığ) Ergani, Ertuğrul (Bilecik) Erzincden, Erzurum, Eskişehir, Gelibolu, Genç, Gümüşhane, Hakkari, Isparta, İçel, İstanbul, İzmir, İzmit, Kankırı (Çankırı),Karahisar-ı Sahib (Afyonkarahisar), Karahisar-i Şarki (Şebinkarahisar), Karesi (Balıkesir), Kars, Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Konya, Kozan, Kütahya, Lazistan, Malatya, Maraş, Mardin, Menteşe (Muğla), Mersin, Muş, Niğde, Oltu, Saruhan (Manisa), Siirt, Sinop, Sivas, Siverek, Tokat, Trabzon, Urfa (Şanlıurfa), Van, Yozgat.
Burada Başbakanın dediği gibi “Kürt, Çerkez, Roman, Arap, Laz, Gürcü” diye bir ayırım ve niteleme yoktur. Olması da mümkün değildir. Çünkü devletimiz “egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir” esasına göre kurulmuştur. (1921 Anayasası Madde 1, 1876 Anayasası da böyledir.) Listede, kısa bir süre sadece “Lazistan” adının geçmesi coğrafi nitelemedir, etnik bir adlandırma değildir. Erdoğan’ın iddia ettiği gibi etnik mantık olsa, bir çok isme rastlamamız gerekirdi.
Seçime dört ay var. Uçuruma yuvarlanmamak için, haydin göreve..