Yeni ‘sivil direniş’ çağrısı

Röportajda “olan” üzerine tepkilerini aktardık İstanbul Barosu Başkanı’nın ama... Bir de “olmasından korktukları” var... “Hep yaratılmış gündem üzerine konuşuyoruz, biraz da gündemi belirleyelim” diyerek giriyor konuya...
Cumhurbaşkanı’nın onayladığı kanun metninde yoktu ama iktidara yakın gazetelerin yine “Yargıtay’ın iş yükünü hafifletecek” gerekçesiyle gündeme getirdiği yeni bir adım var; arabuluculuk. Ümit Kocasakal “Bu aslında yeni bir şey değil. Tepki üzerine geri alınmıştı şimdi yeniden ısıtılıyor” diyor ve “hukukçu olmayanların da yargısal faaliyet icra etmesine” olanak sağlayan sistemle ilgili kaygılarını paylaşıyor:
“Buna göre bir tane akil adam bulacaksınız, ona gideceksiniz o da arayı bulacak. Hukukçuların yetkisini elinden alan ve yine anayasa aykırı olan bir girişim. Öyle olacaksa bu kadar hukuk fakültesine ne gerek var? Daha kötüsü çok hukukluluk yaratacak. O zaman herkes şeyhine şıhına gidecek. Mafyasına gidecek.”
İktidar “arabuluculuk” konusunda ısrar ederse tepkilerinin çok sert olacağını söylüyor Kocasakal:
“İstanbul barosuna
rağmen bunu yapamazsınız. Çok sert tepki vereceğimizi buradan ilan ediyorum. Hazırlıklıyız. Demokratik meşruiyet içinde bütün protesto haklarımızı, bütün direniş haklarımızı sonuna kadar kullanacağız.”

Akil adam deyip şeyhi, şıhı hukuğun üzerine oturtacaklar; İstanbul Barosu’na rağmen bunu yapamazlar.

+++

Hukuk biterse...

Hukuk biterse ne olur onu yazmış Hilmi Kayıhan:
“Söz bitti..
Savunma bitti..
Savaşı başlattılar.. Hukukun bittiği yerde savunmaya gerek kalmadığından avukatları da azlediyoruz!”

+++

Zor günlerden geçiyoruz...

Zor günler yaşıyoruz. Ülkede düzeyi yüksek bir siyasetin, güvenilir bir hukukun ortadan kalktığı günlerin ağırlığı var üzerimizde.
Kendine demokrat kafa
Tarih bu dönemi nasıl yazacak bilmiyorum. Ben ülkemizin bu dönemine iki bin yılının ilk ironik dönemi diyorum. Demokrasi adı altında cumhuriyetin değerleri değersizleştiriliyor. Gizli, sinsi bir tiranlığın adımları atılıyor. Silivri’ye odaklanmış bir mücadele: Duyduğunuzda şaşıyorsunuz: Bu ülkede neden demokrasi yokmuş, anladınız mı? Askerler yüzünden. İçeri atınca onları, işte sana demokrasi. Neden demokrasi yok? Bir kısım yargıçlar yüzünden. Susturunca demokrasi gelecektir o halde. Neden demokrasi yok? Bir kısım orducu, laikçi akademisyenler yüzünden. Atarsın içeriye, gelir demokrasi. Kafa bu. Bu kafa kendine demokrat diyor. İşte ironi burada. Hani çok şişman birine, bu zayıflık seni öldürecek demek gibi. Türkiye’ye demokrasi geliyor. Demokrasi hapishaneleri kurulsun. Türkiye’de demokrasiyi önleyen aykırı sesleri korkutup, sindirerek demokrasiyi kuracaklar. İşte iktidarın demokrasiye bakışı. Muhaliflerini sürekli olarak demokrasi düşmanı ilan edip, demokrat olacaklar. Demokrasinin bir edep, bir saygı, bir incelik gerektiren yüksek nitelikli bir yaşam olduğu nedense kimsenin aklına gelmiyor.
İktidar muhalefet gibi
Bu ironik dönem, iktidarın muhalefet gibi çalıştığı bir dönemdir. Muhalefetin zayıflığından, bir bütün beden oluşturup, bu kaba siyaseti, öfkeyi sürekli körükleyen iktidara güçlü biçimde karşı koyamamasından beslenen bir iktidar var önümüzde. Muhalefete sürekli muhalefet yapıyor. Gündemi o belirliyor. Alternatifi olamayacağı düşüncesini çeşitli stratejilerle kabul ettirmeye çalışıyor.
Bu iktidara karşı güç birliğine gerek var. Böyle bir dayanışma ufukta görülmüyor. İktidarın sağlam ve düzeyli eleştiriyle sarsılıp, kendi içinde özeleştiri yollarının açılması, bu ülkenin demokratik geleceği için çok önemli. Üslubunun demokratik bir hayata hiç uymadığını ısrarla belirtmem gerekiyor. Bu üslupla yapılan siyaset bu ülkeye demokrasi getirmez. Yakın bir gelecekte iktidarın tavrını, bakışını değiştirebileceğini sanmıyorum. Başarıları onları katılaştırmışa benziyor.
Güç birliği gerekli
Bu iktidara karşı güç birliğine gerek var. Böyle bir birlik için hazır mı muhalifler?
(...)
Zor günler yaşıyoruz. Ülkenin bu hali bana acı veriyor. Seviyeli bir siyasetin, güvenebileceğimiz bir hukuk düzeninin yitmekte olduğunu görüyorum. Ülke bir cehenneme dönüşüyor. Muhalefete güvenmekten başka çarem yok.
Ahmet İnam / Akşam

+++

Bugünün hikayesini bir de Bülent Ecevit’ten dinleyin

CHP Milletvekili Tayfun İçli dün, Bülent Ecevit’in Arayış dergisinde 1981 yılında yayımlanmış bir yazısını gönderdi... Her şeyi anlatmış Ecevit: “İnsanlar bir ölçüye kadar özgürlük kısıntılarına, baskıya zulme katlanabilirler; ama haksızlığa, adaletsizliğe katlanamazlar. En zayıf, en ürkek insan bile haksızlık, adaletsizlik karşısında tepki duyar ve tepkisini hiç beklenmedik biçimde ve ölçüde açığa vurabilir. Toplumda huzur sağlamanın, insan ilişkilerini de yurttaş - devlet ilişkisini de sağlıklı ve düzgün yürütebilmenin başta gelen koşulu adalettir.
Adaletin dayanağı ise, yargı erkinin, yargı organlarının bağımsızlığıdır. Yargı organları yeterince bağımsız değilse, yargıçlar yeterince güvenceden yoksunsa, mahkemelerin vereceği en adaletli kararlar bile inandırıcı olamaz. Adalete inanç ve devlete güven sarsıldıkça da, hakkına razı olmayanlar artar, yargı organları dışında hak arama eğilimleri yaygınlaşır, toplumsal ilişkiler zedelenir ve en kötü anlamıyla anarşi ortaya çıkar. O durumda, anarşiyi önlemenin, koyu bir baskı rejimi kurmaktan başka çaresi görülemez olur ve demokratik hukuk devletinin yolu tıkanır. Onun için, yargı erkinin bağımsızlığı, adaletin dayanağı olduğu kadar, demokrasinin de gereğidir. Eğer Türkiye’de gerçek demokrasi amaçlanıyorsa, yargı erkinin bağımsızlığını ve yargıç güvencesini zedelemekten kaçınılmalıdır.”
Melih Aşık / Milliyet

+++

Beş’iğinde ninni dinleyene ithaf...

Bugün 12’si. Beş ay oldu. Referandum geçeli... Demokrasinin beş’iği olacağız demişlerdi... Bakalım hele, şu beş’ikteki nurtopuna!

*


“Sen evet de, Kenan Evren’e hesap soracağız” dediler. Tık yok. Üstelik, Evren’in maaşına zam yaptılar. Senin maaşına 20 lira zam yaptılar, Evren’e 900 lira, 12 bin küsur lira oldu maaşı... Nasıl hesap, iyi di mi? Aha dün, Kenan Evren’in avukatı AKP Milletvekili çıktı.

*


“Sen evet de, kadınları koruyacağız” dediler. Ağzını burnunu kıran, baltayla tehdit eden kocasına karşı yalvara yalvara koruma isteyen kadının talebi reddedildi, delik deşik ederek öldürdü kocası, göğsünden girip sırtından çıkan 26 santimlik bıçağın, öldürücü olmadığına karar verildi. 16 yaşındaki kızı 37 yerinden bıçaklayıp, kafasını testereyle kestikten sonra buzdolabına koyan manyağa müebbet verilmişti, serbest bırakıldı. Kadıncağız, eski kocam ölümle tehdit ediyor koruyun beni lütfen diye dilekçe verdi, seyrettiler, 14 kurşun sıktı adam.

*


“Sen evet de, çocukları daha fazla koruyacağız” dediler. Polis, suratına gaz sıkıp, yerlerde tekmeleye tekmeleye bebeğini düşürttü hamile kızın.

*

“Sen evet de, özgürlükler genişleyecek” dediler. 188 kişiyi domuz bağıyla öldürüp, oturma odasına gömen arkadaşları sokağa bıraktılar. Apo bile “Böyle hukuk olmaz” dedi, düşün gari.
H
“Sen evet de, yurtdışına çıkış kolaylaşacak” dediler. Bu imkândan faydalanan vatandaş henüz görülmedi ama, Hizbullahçılar kolayca yurtdışına çıktı.

*

“Sen evet de, işçi hakları artacak” dediler. Keçi haklarını arttırdılar. İşçinin sokakta bile yürümesi yasak, keçinin ise ormanda kafasına göre takılıp, ağaçları kemirmesi serbest. Ormanlar satılıyor ayrıca.

*

“Sen evet de, memur maaşı artacak” dediler. Önce, elektrik, doğalgaz, sigara ve kira’nın etkileme oranını düşürüp, deve etini ve veteriner vizitesini enflasyon sepetine koyarak, enflasyonu sıfırın altına düşürdüler. Sonra, enflasyon oranında zam yaptılar memura... Böylece, işçiyle keçi aynı torbaya girerken, memur maaşı da “Yok deve artık!” olmuş oldu.

*

“Sen evet de, askere bile yargıda hakkını arama imkânı getireceğiz” dediler. Görevden alınan generaller yargıda hakkını arayınca, darbeci ilan ettiler.

*


“Sen evet de, özel hayata koruma getireceğiz” dediler. 18 yaşında oy verebilen, ehliyet alabilen, evlenebilen insana, 24 yaşından önce içki içemezsin dediler. Ailesiyle restoranda yemek yiyen bebeleri “alkol” den gözaltına alıp, annelerine konsomatris muamelesi yaptılar.

*


“Sen evet de, HSYK’yı tıpkı Fransa gibi yapacağız” dediler. Bırak HSYK’sını, Fransa Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın bile makam aracı yokken, bizim HSYK’ya koydukları üyelere, sıfır kilometre makam aracı, hepsine şoför, 17 katlı bina, hepsine sekreter verip, 2’şer bin lira zam yaptılar. Kankaları olan Haşim Kılıç’a kırmızı plaka, sıfır kilometre Mercedes, yüklüce zam verileceği kesinleşti. Sanırsın büyükelçi... Pasaportları diplomat seviyesine çıkarılıyor.

*

“Sen evet de, sanatın, kültürün değeri artacak” dediler. Heykel, ucube oldu. Allianoi gömüldü. “Evet dememek için kör olmak lazım” diyen Metin Şentürk, yandaş tivi’de programa başladı.

*


“Sen evet de, fişleme sona erecek” dediler. Önce basketbol, sonra futbol, Başbakan’ı ıslıklayanların alayını fişlediler. Uluslararası ödülleri olan Türkiye’nin gururu trompetçi Onurcan Çağatay’ı TRT’deki konser öncesinde “İhbar var” diye gözaltına aldılar. Meğer, Erzurum kış oyunlarında Başbakan’ı ıslıkladığı ve orada fişlendiği ortaya çıktı.

*

“Sen evet de, sağlık hizmetleri artacak” dediler. Kahvede güzel güzel oturan köylüleri durup dururken katarakt ameliyatı yapıp, gözlerini oydular. Bi adamın yanlış bacağını kestiler. Dünyanın her yerinde fellik fellik aranan Doktor Frankeştayn’ı serbest bıraktılar. Bi rahmetlinin kefenine, bir kadın bacağı, bir de bebek cesedi ilave ettiler. Okuyunca başın mı ağrıdı? “Hap gibi anayasa” demişti Başbakanımız... Yut, geçer.

*

“Yetmez ama evet” demiştin. Evet... Az bile hakikaten.
Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++

Gündeme balyoz indirdiler

Yapılmayan ve asla yapılmayacak olan darbenin davaları ile siyaset düzenleniyor. Dört ay sonra seçime gidecek bir ülkede 59 general ve amiralin aralarında bulunduğu 163 asker tutuklanmış, 29 asker için de yakalama emri çıkarılmışsa bu işte bit yeniği aramak, vesveseli olmanın değil adalet için endişe beslemenin göstergesidir. Balyoz davası baştan beri tartışmalı deliller nedeniyle gündemi meşgul etti. Kitlesel tutuklamalar ve salıverilme kararlarıyla tansiyon çıktı, indi. Geçen Cuma itibariyle hiçbir tutuklu sanık bulunmuyordu.Temmuz ayında 10. Ağır Ceza’nın 102 sanık hakkında verdiği yakalama kararını itiraz üzerine kaldıran 11. Ağır Ceza Mahkemesi şu saptamayı yapmıştı: “Kaçak olmayan sanıklara yakalama kararı çıkarmak hataydı. Pek çok mahkeme aynı hatayı yapıyor. Yasaların yanlış ve eksik uygulanması, o işlemin sürekli yapılmış olması onu hukuka uygun hale getirmez. Uygulama böyle demek mahkemelere hukuksuz iş yapma hakkı doğurur ki bu kabul edilemez!” Önceki gün Silivri’de benzersiz bir olay yaşandı. Yerel mahkemelerde ömür boyu hapse hüküm giyen caniler, tutukluluk süreleri dolduğu gerekçesiyle cezaevlerinden salıverilirken Silivri’de masumiyet karinesinin sözde koruması altında olan asker şüpheliler, daha tutuklama kararı verilmeden kapıları emirle kapatılan mahkeme salonunda enterne edildiler! Tutuklama kararı çıkacağı belli miydi?
Güngör Mengi / Vatan

+++

Kanka kavgası

Haberi biliyorsunuz: ’Torba Yasa Tasarısı görüşmelerinde BDP’li milletvekil Sırrı Sakık, AK Parti milletvekili Ziyaeddin Akbulut’u yumrukladı.’
İyi de Kandil’den gelen teröristler, Habur’dan içeri alınıp bunların ayağına valiler, yagrgıçlar gönderilirken iki tarafın arasında su sızmıyordu...
Şimdi AKP’lilere saldıran Bay Sakık o sıralarda CHP’lilere karşı yumruk sallıyordu. AKP Diyarbakır milletvekili İhsan Arslan; Sırrı Sakık ile aynı şeyleri konuşuyordu.
Peki ne oldu da kankalar kavga etti?
Seçim yaklaşıyor; seçim...
AKP; 65 milyondan fazlasını oluşturan Türk kesimin oylarını alabilmek için şimdi milliyetçi halayı çekmeye başladı.
Seçim bitsin; AKP-BDP ittifakı yeniden kurulacak; anayasa değiştirilecek, İhsan Arslan ile Sırrı Sakık da Kürdistan halayı çekecekler...
Rıza Zelyut / Güneş

Yazarın Diğer Yazıları