Yeni hedef 'hitabe'

Atatürk posterlerinin suç delili yapılmaya çalışıldığı ortamda ’Gençliğe Hitabe’yi İnönü yazdı’ iddiasıyla, ’Cumhuriyet’e sahip çıkma’ duygusunu güçlendiren bu tarihi metnin de içini boşaltacaklar.

Oral Çalışlar’ın “Liderler Hapisha nesi” kitabında Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni İsmet İnönü’nün yazdığını, bunu Ecevit’ten dinlediğini yazması üzerine Melih Aşık 1 Temmuz 2008 tarihli köşesinde “Böyle bir şey mümkün olabilir mi?” diye sormuş ve gösterdiği kaynaklarla sözkonusu iddiayı çürütmüştü:
“İnkılap Tarihi Profesörü Ahmet Mumcu, ” Kesinlikle hayır “ diyor ve ekliyor:
” Prof. Afet İnan’ın 1959 yılında ilk baskısı yapılan ’Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler’adlı kitabında Atatürk’ün kendi el yazısıyla gençliğe hitabesi vardır... “
Turgut Özakman da şu kaynağı veriyor: ’Afet İnan, ’Büyük Nutuk’ta Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’, Belleten CXXX, sayfa120 (Ekim 1966), sayfa 516 ve devamı...”
Gelelim birinci elden bir tanıklığa, Prof. Afet İnan’ın anılarına...
Atatürk, Büyük Nutuk’u seslendirmeden önce 1927 yazında Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlediği akşam toplantılarında arkadaşlarına okumakta, onlarla tartışmaktadır... Gerisini Afet İnan’dan dinleyelim: “Yaz aylarının sıcak bir gününün gecesi, Atatürk’ün etrafında daha kalabalık bir aydınlar topluluğu vardı. O arkadaşlarına adeta bir sürpriz hazırlamanın sevinci içinde, ’Oturunuz ve dinleyiniz’dedi. Nutuk’un sonuna koyacağı satırları yüksek sesle okumaya başladı. Dinleyenlerin nefes dahi almadıklarını sanıyorum. Çünkü ben kendimi öyle hissediyor ve milli bir heyecanın tesiri içinde yaşıyordum. Atatürk bu metni okuyup bitirdiği zaman derin bir nefes almış, fakat iki damla gözyaşını bizlerden saklamamıştı... ... ’Gençliğe Hitabe’ 1927 yılı yazında hep okundu. Atatürk, her yeni gelen davetlilerine, evvela kendisi okuyor, sonra bir başkasına okutuyor ve üzerine konuşuyordu.”
Yüzlerce sayfalık Nutuk’u bizzat yazan Atatürk, ’Gençliğe Hitabe’yi neden İnönü’ye yazdırsın? Böyle bir şey varsa Ecevit ve İnönü yıllarca neden saklamış olsun... Yılların gazetecisi Oral Çalışlar böylesine inandırıcı olmayan bir iddiayı başka kanıtlarla doğrulamadan neden yazar? Bununla Atatürk’ü yıpratma kampanyasına alet olacağını bilemez mi?
İddianın sahibi Oral Çalışlar Radikal’deki sütunundan Aşık’a şöyle cevap vermişti:
“’Gençliğe Hitabe’konusu 22 yıl önce Milliyet’te yayımlandı. Ecevit’in bu iddiasına o dönemde kimse itiraz etmedi...”
Bu cevabın tatmin edici olmadığını ileri süren Aşık, Milliyet’te konuyu bir kere daha değerlendirerek, “Ecevit’in böyle bir şey anlatmadığını iddia etmedik... Şairin hayali geniştir.
Bir yanda da Atatürk’ün kendi el yazısıyla yazdığı gençliğe hitabe duruyor.
Herhalde İnönü dikte ettirmiş, Atatürk yazmış olamaz...
Biz Oral Çalışlar’ın başka kanıtlara değinmemesini eleştirdik.
İlginçtir... Oral o kanıtlara kitabında değinmediği gibi Radikal’de bize yanıt verirken de okurlarını Ahmet Mumcu ve Turgut Özakman’ın yukarıda verdikleri kaynaklardan haberdar etmiyor” diye yazdı.


Bülent Ecevit
anlattı’ iddiası
Liderler Hapishanesi kitabından:

“Atatürk, hazırladığı Büyük Nutku, yakın arkadaşı İsmet İnönü’ye okuması ve fikirlerini söylemesi için vermiş. İsmet Paşa uzun konuşmayı okuyup bitirdikten sonra Atatürk’e iade etmiş. Atatürk’ün nasıl buldun sorusuna, ’Paşam çok güzel, ancak, sonunu gençliğe hitap ederek bitirmek sanırım faydalı olur’ cevabını vermiş. Atatürk de bunun üzerine, ’O zaman sen yaz böyle bir bölüm; bakalım, iyi olursa dediğin gibi yaparız’ deyince İsmet İnönü Nutuk’un sonundaki ünlü ’Gençliğe Hitabe’bölümünü kaleme almış.”
Ecevit, İnönü ile ilgili anılarını anlatırken şunları söyledi: “Kendisi bana bir keresinde böyle anlatmıştı. Aynı anısını Necdet Uğur’a da anlatmış, o da bu olayı biliyormuş.” Bülent Ecevit yanında siyaset dersi aldığı ve daha sonra karşı karşıya gelip bir seçim zaferiyle yerine geçtiği İsmet İnönü’den hep saygı ve sevgiyle söz ediyordu. Onun örnek niteliklerini belirtmeye özen gösteriyordu.

Diğer komutanlar
neden alınmıyor?

O günlüğe göre darbe planları 2004 yılında yapılmış darbecilerin arasında 4 Kuvvet Komutanı var... Jandarma Komutanı tutuklanıyor da neden dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yalman, Hava Kuvvetleri Komutanı Fırtına ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Örnek, tanık sıfatıyla bile savcılığa davet edilmiyor? Onlarla kimse ilgilenmiyor ama o dönemde Ege Ordu Komutanı olan Hurşit Tolon içeri alınıyor... Her şeyi bilen “taraf” ların, yanıt vermesini sabırsızlıkla bekliyorum.
Mustafa Mutlu / Vatan

+++++

YUH OLSUN
İNSANLIK ÖLDÜ

İstanbul’da Amerikalılar bizim yaralı polise yardım etmiyor. O klasik söz, burada gerçekten geçerli. İnsanlık öldü mü be? Dünyada örneğin, Hindistan’da aç ve susuz insanlar zaman zaman bizim büyükelçiliğe dayandıklarında, onlara su ve ekmek veriliyor. İnsanlık adına. Yoksa, Cenevre Sözleşmesine göre, bu mümkün değil. İstanbul’da bizim polis vurulmuş, yerde yatıyor, Coniler seyrediyor. Yuh olsun size! Bizim üç şehit polisimizle birlikte, yerde yatan insanlık.
Yalçın Doğan / Hürriyet


+++++
Akil değilmiş
Kendisi de itiraf etmiş, daha niye üzerine gidiyorsunuz?

Paşa, 2003-2004 yıllarında yaşandığı ileri sürülen darbe konusunda açıklama yaptı: “Darbe girişimi ile ilgili olarak ne vardır, ne yoktur derim; ne teyit ederim, ne tekzip ederim...”
Âkil bir kişinin yanıtı mı bu?.. Oysa aynı Özkök Paşa daha önce darbe konusunda şöyle konuşmuştu: “Böyle bir şey yok. Olsa askeri savcılık müdahale ederdi...”
Paşa’ya “âkil kişi” denebilir mi? Zaten kendisi de Çankaya’daki yemekten sonra gazetecilere diyor ki:“Ben âkil adam değilim...”
İlhan Selçuk / Cumhuriyet


+++++

“BÜtÜn kÖtÜlüklerİn anasI Ergenekon” sloganIyla yazan
Yasemİn Çongar’a Ahmet Hakan’dan “fren yap” uyarIsI geldİ:
Abartmasana bacım
“Ergenekon diye bir şey yoktur” diyenlere karşı, “Ergenekon bütün kötülüklerin anasıdır” düsturuyla yayın yapan Taraf Gazetesi’nin Yazı Müdürü “Yasemin bacı” gibi yapmayalım...
“Yasemin bacı” sayesinde bizim “Ergenekon”, masalsı ve destansı bir hal almaya başladı... Bütün terör örgütlerini yöneten bir yapıymış Ergenekon...
DHKP-C ondan sorulurmuş... PKK ondan sorulurmuş... Hizbullah ondan... İBDA-C ondan ... Demek ki tek “El Kaide” ye nüfuz edememişler... Yoksa “Usame Bin Ladin, Mustafa Balbay’ın Ankara’daki evinde saklanıyor” diye sallamak da mümkün olabilirdi...
Saddam gibi bir sapığın bile üretemediği nükleer silahları, Şener ile Hurşit adlı generallerimiz, yanlarına ATO Başkanı Sinan Aygün’ü de alıp üretmeye kalkışmış olabilirmiş...
“Mübalağa cenk olundu” şeklinde bir yaklaşım, Yasemin Çongar’ı acayip sarıp sarmalamış durumda...
“Abartı” da inkár gibidir... Gerçeğe ulaşmanın önünde takoz olur...
Böyle bir çaba, en azından bir yıldır hazırlanamayan iddianamenin en az 10 yıl daha hazırlanamamasına neden olur... Kısacası “Yasemin bacım”... Abartarak Ergenekon’a aşkın bir anlam yüklemek yerine... Gerçekçi olup mümkün olanı istemelisin...
Sonra iş işten geçer, “Hani nerede kimyasal silahlar?” diye adama fena yüklenirler... l Ahmet Hakan/Hürriyet


Çongar ne demişti:
Nükleer, kimyasal, biyolojik silah geliştirme planları yapmış bir çete çıkarsa karşımıza çok şaşırmayacağım...
PKK’nın, İBDA-C’nin, DHKP-C’nin, HİZBULLAH’ın Ergenekon’la dirsek temasında olduğu, Ergenekon tarafından yönlendirildiği, kullanıldığı, hatta kontrol edildiği yönündeki iddialar da sürpriz olmayacak benim için...
Danıştay ve Hablemitoğlu cinayetleri, Akın Birdal’a suikast girişimi Ergenekon’a bağlanırsa şaşırmayacağım.

+++++

Günün sözü
Dışişleri Bakanı Babacan, “Afrikalılar bile Ergenekon’u sordu” demiş. Ayrıntılarıyla anlattıysa güldüklerini tahmin ediyoruz... Haldun Ertem


Amerikan dokunulmazlığı
Savaş gemini vurmuş, kafana çuval geçirmiş, Lübnan’a
Afganistan’a bekçi dikmiş, sen hálá merak ediyorsun, “konsolosluğun önüne çıkabilir mi,
çıkamaz mı?”

Biz, ABD konsolosluğuna langır lungur giremeyiz, ABD toprağıdır... Amerikalı da, olay var diye, sokağa müdahale edemez, çünkü Türk toprağıdır.
Hikáye.
Biz, ABD konsolosluğuna langır lungur giremeyiz, ABD toprağıdır... Amerikalı, canı sıkılırsa, sokağa müdahale eder, Türk toprağı Mürk toprağı tanımaz, gıkını bile çıkaramazsın.
Gerçek bu.
NATO vesilesiyle İzmir’de görev yapan Amerikalılarla büyüdüm. Ayıptır söylemesi, Atatürk Lisesi’nin hemen arkasındaki “high school” la az girmedik birbirimize... O zamanlar, cebinde döviz taşımak yasak, Marlboro yok, sigara diye içinden kütük çıkan Samsun içiyoruz... Faytonculardan “quarter dollar” alıp, Amerikalılara ait hastanenin çamaşırhanesine dalar, makinelerden sigara-çikolata falan indirirdik gizlice... Çok kızarlardı. Polise şikáyet ederlerdi bizi... İlk o zamanlar öğrenmiştim, “Türkiye’deki Amerikan topraklarına giremeyeceğimizi.”
Sonra gazeteci oldum, çömez muhabirim... Bir gece telsizden anons patladı, Alsancak’ta olay var, fırladım. Gittim adı geçen adrese, polis kaynıyor. Fuhuş baskını olmuş... Kadınları tek tek çıkarıp, minibüse dolduruyorlar. E bakıyorum, ortada erkek yok. N’oluyor demeye kalmadı, Amerikan askeri polisi geldi. Military Police... Evden, dört tane yarma çıkardılar, hepsi Amerikalı, hepsi zurna... Alkolün etkisiyle dağıtmışlar, balkondan şişe atmışlar, itiraz eden komşuyu yumruklamışlar filan... Bizim polislere sırıta sırıta gittiler, İngilizce sinkaf ilave...
O gece öğrenmiştim, Türkiye’deki Amerikan topraklarına giremeyeceğimiz gibi, “Türk topraklarına giren
Amerikalılara dokunamayacağımızı...”
Önceki sene mi ne, İncirlik’te bizim binbaşının suratına basıp, kelepçe takmıştı Amerikalı çavuş...
O gün, bu versiyonu da öğrenmiştik.
Savaş gemini vurmuş, kafana çuval geçirmiş, Lübnan’a Afganistan’a bekçi dikmiş, sen hálá merak ediyorsun, “konsolosluğun önüne çıkabilir mi, çıkamaz mı?
Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++++

MİNİ YORUM
Vakit de Sabah oldu

İstinye saldırısının ardından “Ergenekon kokusu alıyorum” diyerek bu hizmet için yetiştirilmişlere taş çıkartan Hasan Karakaya, Sabah’ın da aynı noktaya parmak basmasından “memnuniyet duymuş”. Çünkü El Kaide işi olamazmış. “Gerçeğe duyarlı Sabah”ın yazdığı gibi teröristler hırsız ya da ülkücüymüş... Keşke hem Vakit hem de Sabah iddia ettikleri gibi “gerçeklere duyarlı” olsalardı da içi milli ve manevi değerlerle doldurulmuş ‘ülkücü’ kimliğinin hırsızlık-polis katilliği-terör veya başka herhangi bir illegal eylem ile birlikte düşünülemeyeceğini itiraf edebilselerdi.
Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları