Yedi hissenin beşi mollaya...

Kurban Bayramı bugün, biz de bayramlık yazalım dedik...

Kurban kesilmiştir yedi hisselik, pay edilecek, hissedarlardan birisi bir molla... Yahu derler şu molla efendi pay eylesin, Allah'ın emrini en iyi o bilir.

Pay eder molla şöylece: "Başı mollaya, döşü mollaya, yedi hissenin beşi mollaya."

AKP'liler de iktidar nimetlerini aynen böyle pay eyliyorlar işte, hık demiş o mollanın burnundan düşmüşler... Yalnız bu kadar mı? Hayır, bunlar o payların dışında "Gördüklerinden göz kirası, havada kaptıklarından hava parası" istiyorlar.

Konu o ki pay etmeden açıldı, şimdilerde büyük şehirlerde kurban etini dağıtacak kimse bulamıyor çoğu kimse, doldurup derin dondurucuya birkaç ay tüketiyor... Eskiden Bayburt'ta böyle şeyler hiç hoş karşılanmaz, alaya alırlardı: "Hak üçün gurban, küp üçün kavurma" diyerek.

Hadi bir de otuz yıl ötelerden Sarıkamış'tan bir kurban anısı yazayım. Baba evimizin önü, kurban kesiliyor, az ileride de Sarıkamış'ın ünlü simalarından Niyazi Ersoylu ve ailesi kurban kesiyorlar bahçede. Bir ara bizim yanımıza geliyor Ersoylu "Yahu masat, bileyici gibi bir şeyiniz var mı, biz unutmuşuz da..."

Tam vereceğiz, başlıyor kurbanını övmeye:

"Yahu mübarek bir et döktü, bir et döktü ki..."

Kardeşim Sacit, ona çok takılırdı, sözleri de çok batardı, gene duramıyor:

"Yaa... Bizimki de çok dil döktü, beni kesmeyin diye ama dinletemedi, kestik..."

Ersoylu "Delinin sözü ne olur işte" deyip gidiyor.

Sarıkamış'tan ayrılmayalım "çomo"yu da anlatayım size.

Usta kasaptı ve de hoş bir adamdı rahmetli İsa Ezelhan. Kişmiş sürerek büyütüp beslediği pala bıyıkları, körüklü çizmeleri ve sözleriyle ünlüydü Sarıkamış'ta. Hiç durmazdı, oynar dururdu o ünlü bıyıkları; ya leblebi-üzüm yiyordur ya da konuşup güldürüyordur yanındakileri...

"Koç yumurtası" denmesi bile terk-i edepten sayılır bizim oralarda. "Billur" denir, kasaptan böyle istenir. İlçede bulunan askeri birlikten dolayı, subaydır Kasap İsa'nın müşterilerinin çoğu. İşte bu gencecik subay hanımı da onlardan biri... "İsa Abi, koç yumurtası verir misin?" diyor, demesiyle de kalın kaşları çatılıyor, bıyıkları oynuyor İsa'nın. "Hişşş! Ayıp! Öyle deme sakın! Çomo diyeceksin bizim burada."

İyi tamam, çomoysa çomo da bakın neler olmuş sonra...

İsa'nın Karadenizli komşusu burnundan solumaktaydı o Kurban Bayramı arifesinde. Nasıl solumasın ki? Salak çırağa "Git iki keçi kes" demiş, o gidip tastamam 22 keçi kesmişti. Yarın Kurban Bayramı kime satar onca eti? Buzdolabı da yok o zaman ilçede. Kokacak onca et, Kara kara düşünüyor, bulamıyor bir hal çaresi. O subay eşi giriyor o sırada İsa Ezelhan'ın dükkanına "Çomo" istiyor, o da komşusunun durumunu bildiği için "Bugün bende yok, şu yandaki arkadaş çok hayvan kesti, ondan al" diyor. Kadın gidiyor o dükkâna "Çomo ver..." diyor. Deliriyor Karadenizli kasap, sanıyor ki İsa örgütlemiş, mahsus yollamış. "Saa oni öğredenüün!.." deyip bıçak elinde koşuyor İsa'nın dükkânına. Kapının arkasına saklanıyor İsa, kurtuluyor böylece. Sonra hal binasındaki tüm kasaplar toplanıyorlar, sakinleştiriyorlar Karadenizliyi. Altı kasap 2'şer keçi alıp satma sözü veriyor, dördü Karadenizliye kalıyor, kalan 6 keçi İsa'nın boynuna yükleniyor "Çomo Cezası" olarak.

Bir horyatımla bitireyim:

Kurbana

Sunak ağlar kurbana

Hayallerim tükendi

Otur hayal kur bana

Yazarın Diğer Yazıları