Yazmak istemiyorum…
Neden mi?
Nedeni çok basit:
Gazeteciler içeride…
Gazeteci katilleri dışarıda…
Böyle bir ortamda kimin canı yazmak isteyebilir ki?
Bakın izahı olmayan şeylerin mizahı olur demişler. Bu durum aklıma bir Nasrettin Hoca fıkrasını getirdi:
Hoca bir kış günü zemherinin ayazında yola çıkmış.
Varacağı köye gecenin kör karanlığında anca varabilmiş.
Gece gece köye bir yabancının yaklaştığını gören köyün köpekleri sürü halinde ürüyerek hocaya saldırmış.
Hoca eğilmiş yerden bir taş alıp kendini korumaya niyetlenmiş…
Malum kış her yer don, taşlar buz tutup yere yapışmış hoca tek bir taşı bile yerinden oynatamamış.
Taşı oynatamayınca da kendi kendine “ne tuhaf köy burası yahu, taşları bağlayıp köpekleri salmışlar” diye söylenmiş.
Bakın bu ülkede devletin içinde çöreklenmiş karanlık yapıların azmettirmesi sonucunda öldürülen gazeteci ve aydınlardan daha bol bir şey yoktur!
Bu topraklarda gazeteciler mecazi manası ile değil kelimenin tam anlamıyla ÖLÜMÜNE yazarlar!
Gazeteciler Cemiyeti’nin hazırlamış olduğu Cumhuriyet döneminde ölümüne yazan ve katledilen gazeteciler listesi şöyle:
Bu listede her dünya görüşünde gazeteci bulunuyor ama elbette muhalif görüşleri ile bilinen gazeteciler açık ara daha fazla hedef haline getirilmiş.
Üstelik bu listede Muammer Aksoy, Necip Hablemitoğlu ve Bahriye Üçok gibi aydınlar da yok sadece gazetecilere yer verilmiş.
Kendi aydınına bu kadar acımasızca kıyan bir ülkenin iflah olması mümkün değildir.