Yasayı da Savcıyı da TANIMIYORLAR
13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı var, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın uyarısı var... Buna rağmen pervasızca “Ergenekon Terör Örgütü” ifadesini kullanarak suç işleyenler bu gücü nereden buluyor?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Turan Çolakkadı, 22 Ocak 2009 tarihinde, savcılıklara, emniyet müdürlüklerine ve medya kuruluşlarına gönderdiği yazı ile, Ümraniye davasıyla ilgili uyulması gereken hukuk kurallarını hatırlattı. Daha önce de Başsavcı Aykut Cengiz Engin, aynı konuda yasalara uymayanlar hakkında yasal takip başlatılacağını söylemişti.
Buna rağmen, bazı medya kuruluşlarının “yasalara meydan okurcasına” yaptığı yayınların felakete varan sonuçları oldu. Hem adalete gölge düştü, kişiler ve kurumlar ciddi maddi-manevi zararlara uğradılar.
Gelinen noktada “Soruşturmanın içeriği hakkında gizliliği ihlal edici, yargı mercilerini etkileyici, kişileri suçlu gösterici mahiyette yayınlar yapıldığının tespit edildiğini” belirten Çolakkadı, herhalde iyice anlaşılsın diye madde madde, tane tane nelerin suç kapsamına girdiğini anlatmış. Buna göre;
Soruşturmanın gizliliği
“Soruşturmanın içeriğinin açıklanması ve yayınlanması şuçtur. Görevi nedeniyle kendisine verilen veya bilgi edindiği ve gizli kalması gereken belgeleri, kararları ve emirleri açıklayan, ne suretle olursa olsun başkalarının bilgi edinmesini kolaylaştıran veya soruşturmanın gizliliğini ihlal eden kamu görevlisi ve diğer kişiler TCK’nın ilgili hükümlerince cezalandırılır.”
Yani, hiçbir gazeteci iddianameyi savcıdan önce açıklayamaz. Gizli tanık isimlerinin gazetecilerce bilinememesi gerekir. Çünkü bu bilgileri sızdıran savcı, polis veya askerler suç işlemiş sayılır. Haliyle bir sabah uyanıp gazeteleri elinize aldığınızda, aynı merkezden yapılan servise uygun olarak atılmış “761 teğmene darbe ’mail’i”, “Talimat cezaevinden... ”, “Ergenekon’un seks şantajcısı... ”, “Yeni 28 Şubat hazırlıyorlar...” manşetleriyle karşılaşamazsınız. ‘Çok gizli MİT belgeleri’nin içeriğini öğrenemezsiniz.
“Soruşturma ve kovuşturma evresinde kişilerin suçlu olarak damgalanmalarını sağlayacak şekilde görüntülerini yayınlamak, ses veya görüntüleri yetkisiz olarak kaydetmek ve nakletmek.” suçtur.
Yani izinsiz dinleme yapılamayacağı gibi, bırakın suçla ilişkisi olmayanları, suç delili niteliğindeki konuşmalar dahi yayınlanamaz. Yüzlerce insanın telefon numarasını, evinin salonunda sevgilisine söylediklerini, karısıyla ne konuştuğunu bir köşe yazarının sütunundan okuyamazsınız...
“Soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar, savcı, hakim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla beyanda bulunmak şuç teşkil eder.”
Yani Şamil Tayyar veya Fehmi Koru “isim listesi” yayınlayamaz. Taraf’ın emniyetçileri ’ETÖ üyesi’ Yalçın Küçük tutuklandı’ diye yazamaz. Mahmut Övür, “medyadaki Ergenekoncuların temizleneceği”ni duyuramaz.
“Adli kolluk görevlilerine adli görevi bulunmayan üstleri tarafından soruşturmayla ilgili emir ve talimat verilemez.”
Yani kimse, adli makamlara ’bağırsak temizlemek’, ’kovana çomak sokmak’ gibi görevler yükleyemez...
Suç işleyebilme ayrıcalığı
“Mevcut yasalar soruşturmanın gizliliğinin ihlal edilmesini, yargı mercilerini etkileyici beyanları, şüpheli ve sanıkları suçlu gibi gösterecek fiilleri şuç kabul etmiştir.” Ve bu suçların her biri ayrı ayrı yaklaşık iki yıldır, her gün bu ülkenin gazete ve televizyonlarında işlenmiştir, işlenmektedir.
Dün de belirttiğimiz gibi 13. Ağır Ceza Mahkemesini’nin “dava sonuçlanıncaya kadar Ergenekon Terör Örgütü”nün varlığından bahsedilemez kararına, savcılığın bu yöndeki uyarısına rağmen ‘ETÖ’de ısrar edenler var. Devletin koyduğu kanun ve kurallara uymayarak suç işleyen kişi ve kurumlar bu cesareti nereden alıyorlar? Bu pervasızlığa göz yumulacağını mı düşünüyorlar? Onları suça teşvik eden, yasaların üstünde bir güç mü var? Neye güvenerek “suç işleme hürriyeti”ne sahiplermiş gibi davranıyorlar? Mahkeme ve savcılığın vurguladığı cezai yaptırımlara rağmen sergilenen umursamazlık düşündürüyor: Açıkça suç işleyen bu kişi ve kururumlar hakkında yasal işlem başlatılmayacak mı?
Yargısız infaza hukuk tokadı
Savcılar hükümetin mi, yoksa cumhuriyetin mi savcıları, şimdi göreceğizErhan Göksel, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’i itham etti.. Prof. Yalçın Küçük “Savcı falan hikaye.. Baştan sona polisle muhatap oluyorsunuz” dedi..
Uludağ’da gencecik adam, cep telefonuna rağmen dört saat boyu ulaşılamadığı için donarak ölüyor. Savcılık izni olmadan sinyal izlenemezmiş. Bu ülkede polisler de savcılar da, muhaliflerin peşinde.. İnsanların değil.. Gencecik kız, ölümle pençeleşiyor. Suçu Beyoğlu’nda yürümek. Sorumlu diye göz altına alınan tek kişi duydunuz mu?.. Polis ve savcılar, alçak, hain Ergenekoncuların peşinde.. Adam çıkıp diyor ki “Kıbrıs harekatı sırasında 19 yaşında eli bağlı bir esir öldürdüm..” Doğruysa insanlık suçu, tutuklarsın.. Yalansa, Yunan ve Kıbrıs medyasına verdiği silaha bak.. Vatana başka nasıl ihanet edilir.. Bu suç değil mi?.
Köşelere yerleşmiş demokrat bozuntusu sahtekarlar, yeni dalga ihbarlarını yapıyor, medyayı Ergenekon’a saldırmaya davet ediyorlar. Susanları ihbar edip “Ergenekon dostu” ilan ediyorlar.. Baskıya bakar mısınız?..
Ergenekon’dan mahkûm olan tek kişi var mı? Yok. Tek örgüt var mı? Yok!.. Sadece polis ve bir savcının iddiasına dayanarak insanlar ve kurumlar hakkında nasıl yargısız infaz yapılır? Mahkeme karar verdi “Ergenekon hakkında tek yargı kararı yoktur. Sadece polis iddiası vardır. Bu yüzden Ergenekon denemez.” Yargı diyor ki “İlle diyecekseniz, ‘Ergenekon olduğu iddia edilen’ deyin..” Bu, aylardır yargısız infaz yapan sözde demokrat, sahte liberallerin suratlarına inmiş müthiş bir hukuk tokadıdır.. Atatürk ve İlkelerine söverek, cumhuriyeti yıkmak, yerine İkinci Cumhuriyet dedikleri zavallılığı koymaya çalışanlar göreceksiniz, bildiklerini yazmayı sürdürecekler.. Çünkü onlarda utanma yoktur.. Şimdi iş savcılara düşüyor.. Göreceğiz hükümetin mi, yoksa cumhuriyetin mi savcıları onlar.. Yargı kararına rağmen yargısız infaza devam edip “Ergenekon” diye yazmaya ve söylemeye devam edenlere ne yapacaklar?. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı savcıları bağlıyor mu, bağlamıyor mu?..
* Hıncal Uluç / Sabah
Savcılık kararı
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince, Terörle Mücadele Kanunu Hükümlerine göre verilen “Kısıtlama Kararı” şöyle:
1) Soruşturmanın gizliliğini ihlal eden, kişileri kesin hüküm olmadan suçlu gibi gösteren, yargı mercilerini etkilemek amacı taşıyan, her türlü haber ve beyanların bir ihbara gerek kalmadan ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına değerlendirilip lüzumunda soruşturma başlatılması,
2) Gizliliği ihlal edecek mahiyette soruşturmanın kapsamıyla ilgili bilgi sızdıran görevliler veya kişiler hakkında da aynı şekilde yetkili Cumhuriyet Başsavcılıklarınca ve amirlerince işlem yapılması,
3) Yargının her türlü etkiden uzak ve kendi mecrası içinde görevini tam olarak yerine getirebilmesi için yargı mercileriyle beraber bütün kurum ve kuruluşların, basın yayın organlarının, konuya hassasiyetle yaklaşmaları ve yasaların çizdiği çerçeve dışına çıkmamaları, gerekmektedir.
Turan ÇOLAKKADI
İstanbul Cumhuriyet Başsavcı V.
AA güveni zedeledi
Yayınlarında yasal sınırların dışına çıkmamaya özen gösteren medya kuruluşları, Ümraniye Soruşturması başladığı günden bu yana, Anadolu Ajansı’nın haberlerini kullanmaya özen gösterdiler. Ne soruşturmayı, ne suçluluğu kanıtlanmamış sanıkları, ne de genel anlamıyla hukuku yıpratmamak isteyenler ‘kaçınılmaz olarak aynı hassasiyetleri gösterme mecburiyeti bulunan devlet’e ait ajansı tercih etti.
Ancak AA kendisine duyulan güveni zedeledi. mahkemenin “Ergenekon Terör Örgütü; ifadesini kullanmayın” kararına rağmen şu haberi geçti: Mahkeme, “Ergenekon terör örgütü üyesi olduğu” gerekçesiyle Özbek’in tutuklanmasına karar verdi.
Yargının mensubu olduğu devleti başka, AA’nın mensubu olduğu devleti başka başka güçler mi yönetiyor? Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurumlarında nasıl “her kafadan başka bir ses” çıkabilir?
Yasalar bu kadar açıkken, AA’nın bu haberi geçmesi hata mı, kasıt mı?
Devletin güvenilirliğini bundan daha fazla ne zedeleyebilir?
PKK, “ETÖ” ile mi meşrulaştırılacak?
PKK rumuzunu herkes biliyor... Dünyaca meşhur Kürtçü terör örgütü.. Üssü Kuzey Irak’ta Amerika’nın şemsiyesi altında...
Peki, ETÖ ne?..
Bilenlerin bilmeyenlere duyurması gerek...
ETÖ ’Ergenekon Terör Örgütü’nün rumuzudur...
Böyle bir terör örgütü var mı?..
Olsa da, olmasa da ETÖ kimilerine gerekliydi... PKK’nin karşısında ETÖ... Hatta iddiaya bakarsanız PKK’yi ETÖ’nün kurdurduğu bile öne sürülüyor...
Ergenekon davasının görüldüğü mahkeme çok önemli bir karar aldı...
Dedi ki: ETÖ rumuzu kullanılamaz, çünkü böyle bir terör örgütünün bulunup bulunmadığı dava sonunda anlaşılacaktır...
Karara uyulursa savcılık ve polis ETÖ rumuzunu kullanamayacak.. Ama, herkesin bildiği gibi, mahkemenin kararı lafta kalacak...
Türkiye’de bir “Ilımlı İslam Devleti” kurulması için ETÖ gereklidir... Bütün faili meçhuller ETÖ’ye yüklenecektir... Taraf gazetesinde dün çıkan şu yaklaşıma ne dersiniz: “... ETÖ’nün bölgede (Güneydoğu) yaptıklarını, ne Ermeniler ne Ruslar ve hatta ne de bir düşman kuvveti yaptı. Binlerce ölü, yüzlerce faili meçhul, cesedi bile bulunamayan kayıplar.. taptaze duruyor ki bütün hepsinin mimarı da her geçen gün gözüktüğü şekliyle ETÖ.”
Yazarı kim bu yazının?..
Amerika’da yaşayan bir F polisi..
Türk Metal Sendikası’nın genel başkanı Mustafa Özbek ETÖ üyesi diye tutuklanırken aynı gün çıkıyor bu yazı...
Dinci ve yalaka basında artık açıkça dile getirildiği gibi, ’yeni bir devlet kuruluyor...’ Yeni devletin kurulması için ETÖ’ye gereksinme var... Çünkü eski devletin, adıyla sanıyla laik Atatürk Cumhuriyetinin tasfiyesi için AKP’ye karşıt tüm muhalif grupların icabına bakmak gerekiyor...
PKK.. Ve ETÖ..
Artık PKK’yi bıraktık... Yeni bir terör örgütümüz var... ETÖ ile uğraşıyoruz...
Kırk yıllık sendikacı, Türk Metal Genel Başkanı Mustafa Özbek’i terörist diye tutukluyoruz. Bir soru geliyor insanın aklına... Sakın bu ETÖ uydurması Güneydoğu’da PKK’yi meşrulaştırmak için icat edilmiş bir Amerikan marifeti olmasın?..
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet
MİNİ YORUM
Kaybolmanın faydaya dönüştüğü şehir
Tayyip Erdoğan CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu için ‘İstanbul’da adres bulamaz’ diyor. Belki onu farklı kılan da bu özelliği olur. Bekir Coşkun birkaç gün önce bazı krokiler(!) yayınlamıştı. Hani ‘kayıp trilyon, kaçak villa, gemicik’lere giden kestirme yolları gösteriyordu. İstanbul’u böyle dip-köşe bilenlerdense, trafikte kafasını kopan, fırtına da iskelesini, rögar kapağı konmamış yolda evladını kaybeden İstanbullular için, onlar kadar kaybolmaya, kaybetmeye hazır birinin aday olması belki daha iyidir!