Yaşasın rejim çöküyor!

Medyanın tepkisi “2. Cumhuriyet” naraları atan meslektaşlarına yöneldi. Serdar Akinan, yaşananları “muhteşem bir dönüşüm” sayan Ahmet Altan’a “Rejim sahtekarlıkla, uşaklıkla değişmez” diye seslendi

’Muhteşem bir dönüşüm bu. Yeni bir ülke, yeni bir devlet, yeni bir cumhuriyet şekilleniyor. Halkının ezilmediği, horlanmadığı, öldürülmediği bir cumhuriyet olacak burası...’
Olan bitene dair Ahmet Altan’ın yaptığı yorum bu:
’Muhteşem...’
Muhteşem olan ne?
Generaller gözaltında... Başsavcı kodeste...
Tekel işçisi yerde...
Hrant’ın asıl katilleri aranızda...
Yüzlerce insan aylardır ne ile
suçlandığını bilmeden hala dört duvar arasında...
Olan biten ne olarak sunuluyor?
Askeri vesayet kalkıyor...
Demokrasi yerleşiyor...
Sivilleşiyoruz.
Yani?
Rejim değişiyor!..
Ama şu anda el çırparak coşku
çığlıkları attığınız şey sahici bir değişim değil...
Yapmaya çalıştığınız, parçası olduğunuz kurgu yürümez.
Zira bu ’yeni cumhuriyet’ bir yeni anayasa ister.
Küçük değişikliklerle, zemini yeniden tanımlamadan ve tasnif etmeden yeni bir cumhuriyet inşa edemezsiniz.
Bir anayasaya ihtiyacınız var.
İnsanlık tarihinde anayasasız
cumhuriyet yok.
Anayasalar bu tür ayak oyunlarıyla yazılamıyor maalesef.
Eskinin bozuklarını; kullanarak, kotararak, ekleyerek ve bozarak yığınların zihin algısını yönetebilir ama sahici bir dönüşüm yaratamazsınız. İmkansız.
Şu aşamada açık açık söyleyemeseniz de, el çırparak karşıladığınızı sandığınız yeni rejim esas olarak nedir?
Halkımıza açık açık bir anlatsanıza...
’Halkının ezilmediği, horlanmadığı,
öldürülmediği bir cumhuriyet olacak burası...’
Kulağa ne de hoş geliyor.
Olmalı...
Gerçekten de...
Ama halktan, haklılıktan
ve haktan bahsedenler siz olamazsınız.
Siciliniz kirli.
... sahtekarlıkla...
Bu toprağa ait olmayan reçetelerle... Neo-Liberalizmle...
Uşaklıkla...
Olmaz.
70 gündür direnen Tekel işçisinin haklı mücadalesini görmeyen, 40 gazeteci cezaevlerine tutuklu yatarken susan, üniversitelerde göz göre göre kadrolaşma yaşanırken körleşen, ülke açıkça bir polis devleti haline gelirken işine geldiği için susan, herkes dinlenme korkusuyla yaşarken bundan utanmadan beslenenler bu millete kalkıp ’ezilmekten, horlanmaktan’ bahsedemez.
Hele hele Hrant’ın öldürüleceğini bilip susan polisler aklandığında buna isyan edemeyen ikiyüzlüler ’öldürmeyen bir cumhuriyet’narası atamaz.
l Serdar Akinan / Akşam

* * *

Casus gazetesinin hikayesi
Başbakanlık binasına yakın; İçişleri Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı içinden gelme istihbaratçı ve polis baş başa vermiş konuşmaktadırlar. Bunların yanında elektronik savaşta uzman bir de ABD’li bulunmaktadır. Konuşmalar İngilizcedir ve çok yalıtılmış bir odada yapılmaktadır.
Polis sorar: O noktayı da dinleyebilecek miyiz?
İstihbaratçı: Elbette dinleyeceğiz, zaten dinlemeye başladık bile.
ABD’li: Asıl yapılacak iş; oraya girmek; belgeleri dışarı çıkarmaktır.
Polis: Askeri alana girmek mümkün değildir.
ABD’li: Oraya elektrik girdiğine göre biz de giriyoruz demektir. Merak etmeyin; en korunan yerine bile uzanıp oradan istediğimizi alacağız; sonra istediğimiz biçimi verip kamuoyuna açıklayacağız. Yalnız bu iş için yeni ve güvenilir bir yayın organına ihtiyacımız var. Biraz solcu sosu olan, demokrasi mücadelesi veriyormuş gibi görüntü verebilen...
Polis: O tamam...
ABD’li: Nasıl, sakın sizin cemaatin gazetelerini söylemeyin. Oralarda çıkan haberlere halk değer vermiyor. Sizinkisi kendi kendinize yaptığınız propagandadan öte geçmiyor.
Polis: Zaten yeni bir gazete kuruluyor. Hükümet; işi ayarladı. Bir kitapçıya teşvik adı altında para aktarıldı. O da gazeteyi yakında çıkaracak. Bizim gazeteler de oradan alıp yayımlayacak ki iş büyütülsün.
ABD’li: Başına şöyle bizim istediklerimizi yazıp savunacak birisi konulmalı. Cebi de doldurulmalı ki bizim belgeleri yayımlasın.
Polis: O da bulundu... Basın camiasına kendisini solcu gibi gösteren entelektüel birisini bulduk... Babası da eskiden solcu idi...
ABD’li: Bravo! Ahmet mi Mehmet mi?
Polis: Ahmet! Mehmet de bizim gazetelerin birisinden ona destek olacak.
ABD’li: Tam isabet! Bize de onun gibi hiçbir kutsal değere inanmayan birisi lazımdı ki askerle yapacağımız mücadeleyi desteklesin...
İstihbaratçı: Ben böyle tiplere güvenmeyi sakıncalı bulmuşumdur hep.
ABD’li: Bizimle işbirliği yaptıktan sonra artık yan çizemez. Yoksa onu dünyaya rezil ederiz...
Hikaye hayali ama yalan değil. 2007 yılının başında kitapçılık yapan Alkım’lara tam 3 milyon 653 bin lira teşvİk veriliyor. Bunlar da casus gazetesi Taraf’ı çıkarıyorlar. Genelkurmayın kalbine kadar giren casuslar, istihbarat uzmanı Prof. Mahir Kaynak’ın deyişi ile oradan çıkardıkları belgelerin şurasına burasına ekleme yaparak casus gazetesine veriyorlar. Bu imal edilmiş belgeler de sanki her şey doğru imiş gibi kamuoyuna dayatılıyor. Mahkeme tarafından daha hüküm verilmeden bu özel örgüt; yayımladığı belgeyi Kuran ayeti gibi değişmez ilan ediyor. Halk da böyle düşünmeye zorlanıyor. l Rıza Zelyut / Güneş


* * *

Her şey vatan için!
Ayaklarına giderler...
- Kimsiniz?
- PKK’lıyım.
- Örgütten ayrılıp geldiniz demek ki...
- Hayır, ayrılmadım.
- Pişmansınız yani...
- Yo-oo, değilim.
- Yaz kızım, tahliyesine...
Ayaklarına getirirler...
- Kimsiniz?
- Kuvvet komutanıyım.
- Örgüt kurmuşsunuz...
- Saçmalamayın.
- Yaz kızım, tutuklanmasına...
PKK’lılar serbest...
Öbürleri nerede?
Emniyet Müdürlüğü’nde.
Peki, Emniyet Müdürlüğü nerede?
Vatan Caddesi’nde.
E boşuna demiyorlar...
Her şey vatan için!
l Yılmaz Özdil / Hürriyet

* * *

Estima’nın anketinden çıkan sonuca göre,
darbe tartışmalarından en kazançlı çıkan, iktidar partisi. Halkın yüzde 21.9’u bunu demokratikleşme olarak algılıyor ve destekliyor. İktidarın
Ergenekon ve devamına neden bu kadar sahip çıktığı böylece netleşiyor.
l Yalçın Doğan / Hürriyet

* * *

Saflar kemikleşiyor. Bakışlar düşmanlaşıyor.
AKP, TSK ve yargıyı kolayca yenerek, laik
cumhuriyeti bir gecede kendi hayalindeki ılımlı
islam modeline dönüştüreceğini sanıyor belki...
Bunu dışardan telkin edenler varsa (ki bizce var) onlar AKP’yi aldatıyor. Bu yoldan ancak ve
sadece Pakistan’a gidilir... Yani sonsuz bir kaosa...
l Melih Aşık / Milliyet

* * *

Savaşı kaybeden komutan yargılanır
Nürnberg Mahkemeleri.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında yenik Alman Ordusu’nun yenilen generalleri yargılanmışlar. Ama son derece dikkatli ve tarihe usul açısından mükemmel olarak geçen bir hukuk süreciyle. Bir başka yargılama Yunanistan’da. Kıbrıs Barış Harekatı sonrası, Yunanistan’daki Albaylar Cuntası yargılanmış.
Kıbrıs’ta savaşı kaybettikleri için. Benzer bir yargılama Arjantin’de olmuş, Falkland yenilgisi sonrası.
Bir de 80’lerin başında İspanya’da, parlamentoyu basan bir albay yargılanmış.
Ama olay bireysel,
Batı’daki örneklere baktığımda vardığım sonuç şu:
“Sadece savaşı kaybeden komutanlar yargılanmış.”
Acaba bizde de durum bu mu?
l Fatih Altaylı / HaberTurk

* * *

GÜNÜN SÖZÜ
Bavuldan bavula fark var...Taraf’a giden “Balyoz” bavulunun gereği hemen yerine getirildi... Almanya’dan gelen Deniz Feneri bavulunun akıbeti hâlâ meçhul... l Haldun Ertem

* * *

Bir televizyon yorumu
Bu “yorum” bir TV spikeri tarafından, bir haber bülteninde yapıldı: “Sevgili seyirciler tabii nasıl bir bağlantı kurabilirsiniz. Biz sadece hatırlatma yapıyoruz. Geçen sene Aralık ayında Bursa’da bir maden kazası meydana gelmişti. 19 madencimiz can vermişti. Peki bu olaydan hemen bir gün önce ne olmuştu bir hatırlayalım. İstanbul’a cumhuriyet savcılarına İbrahim Fırtına, Aytaç Yalman, Özden Örnek gelip ifade vermişlerdi. Geldiklerinin hemen ertesi günü, pazar akşamı ise Bursa Mustafa Kemal Paşa’da 19 madencinin öldüğü maden kazası vuku bulmuştu. Dün gözaltılar oldu, Balyoz Darbe planıyla ilgili, bugünse ne yazık ki işte Balıkesir Dursunbey’den gelen böyle bir maden kazası haberi var. Nasıl bağdaştırırsınız ya da var mıdır bir bağlantı yoksa sadece ve sadece tevafuk diyebileceğimiz hadiseler midir bunlar, bunu da sizin izanınıza bırakıyoruz. Belki de varsa da bir bağlantı tabii komplo teorisi üretmek hiç hoş değil. Çünkü birisinde 19 kişi diğerinde 17 kişi can verdi.”
Yorumsuz...

* * *

Kıskananlar çatlasın
TRT açıklama yaptı.. Özeti şöyle; tutuklama haberlerini herkesten iki saat önce verdik diye bizi kıskanıyorsunuz, habercilik bu, herkesi atlattık.. Bir kere tutuklama değil gözaltı.. Tutuklamayı hâkim yapar.. Demek ki tutuklama çıkarsa TRT hâkimlerden bile önce bilmiş olacak! İki saat değil iki, üç gün önceden.. Habercilik budur işte!..
Hakkını yemeyelim.. TRT, gözaltıları da önce vermişti.. Zaman zaman gözaltına almaya giden polislerden önce..
Gözaltına alınacak kişi bile TRT’den öğrenecek biçimde..
l Mehmet Tezkan / Milliyet

* * *

Atatürk halka sorsaydı
Önceki günden başlayarak TV’leri izledikten, dünkü gazeteleri okuduktan sonra insan tek bir şey düşünüyor: “Türkiye’de rejim değişiyor.” Hatta daha da ileri gidebiliriz: “Aslında rejim değişti, şimdi alıştırma ve son rötuşlar yapılıyor.”
Artık görünen o ki, “Tehlikenin farkında mısınız?” faslını çok geride bıraktık. O gün bu söyleme gülenler şimdi “Tehlikenin farkında olsak bile ne fayda, tehlike gerçeğe dönüştü bile” diyorlar da...
Sorulan şu: “Atatürk Cumhuriyeti kurarken halka mı sordu?”
Sahi Atatürk Cumhuriyeti kurarken halka sorsaydı “Biz demokrasi istiyoruz” cevabını mı alacaktı?
Bugünün sözde liberalleri, ama özünde faşistleri, adeta kudurmuş gibi Atatürk’e, devrimlerine, Cumhuriyet’e, Türkiye’ye saldırıp, tüm değerleri ayaklar altına alıp, çağdaş, olumlu, iyi, geleceğe açık her şeyi karalarken adeta bir zafer sarhoşluğu yaşıyorlar.
Atatürk’ün “kul” olan bir milleti “vatandaş” yapabilmek için verdiği mücadeleyi yok sayanlar, şimdi hiç çekinmeden “Türkiye’de rejimin değiştiğinin” müjdesini(!) veriyorlar.
l Can Ataklı / Vatan

* * *

Yeni devlet (!)
Times -hiç şüphesiz 2’nci Cumhuriyet’in geldiğine daha doğrusu yeni devletin kurulmakta olduğuna inanan birilerinden etkilenmiş- Türk muhabirinin ağzından “Bu süreci durduracak tek şey var o da darbe” dedi. Aynı yazıda “hükümetin bu işi halletme ve geçmişi de silme kararlılığı” ndan söz ediliyordu. İşte olaylar dışarıya böyle yansıtılıyor.
Sadece dış basın değil içerde de bazı yazılara bakarsanız geçmişi; başta Cumhuriyet olmak üzere silme kararlılığı gerçekten de hızla sürüyor.
Kısacası; mücadelenin iki otoriter güç arasında değil, “rejimin devamını istemeyenlerle-isteyenler arasında” olduğu artık gizlenemiyor. l Ruhat Mengi / Vatan

* * *

MİNİ YORUM
Tezcanlı bir okur

Aylar, belki de yıl önce, Neşe Düzel’in Nabi Yağcı ile röportajının sürmanşetten “dünyayı kurtaran adamın çözüm önerileri” tadında anonslanmasını eleştirmiş, mealen “kelin ilacı olsa başına sürer” demeye getirmiştim. Bu yazıya dün cevap yazan, tezcanlı(!) bir okur, “TKP’yi küçümsemeyin, önemli olan doğruları savunmaktır” demiş. Birkaç yazımı daha okuduktan sonra, şöyle bir 10-15 yıl sonra, ivedi bir “pardon” gelir herhalde...

Yazarın Diğer Yazıları