Yargılanan gazetecilik
İstanbul Çağlayan adliyesindeki tarihi duruşmada Murat Ağırel, Barış Pehlivan ve Hülya Kılıç tutuklu olarak yargılandı. Sincan da bir başka kumpas ile yargılanan ve 3 aydır iddianamesi bile ortada olmadığı halde tutuklu olan Müyesser Yıldız da sadece ve sadece gazetecilik görevlerini namusu ile başarılı bir şekilde yerine getirdikleri için alenen cezalandırılıyor. Evet, gazeteciliğe karar veren kişi en başından başına gelecekleri hesaplayıp sonuçlarına katlanmayı da göze alır. Bu arkadaşlarımız da bedel ödemekten asla geri adım atmadılar. Mesleğimizin yüz akı arkadaşlarımızın yazılı savunmaları avukatları ve aileleri tarafından 2 gün önce bana ulaştı. Her biri öncelikle ortadan kaldırılmak istenen Cumhuriyetimizin tarihinin dersini vermişler. Cumhurıyetimizin değerlerini hatırlatmışlar. Hiç birinin eğitim alanı hukuk olmadığı halde, Hukuk Fakültelerinin sadece öğrencilerine değil öğretim görevlileri ve idarecilerine de tarihi dersler verdiler.
Malum sebeplerden dolayı duruşmanın ne zaman sonuçlanacağı belli değildi. Kararın açıklanması gece yarısını bulabilirdi. Bu yüzden sonucu yazmak yerine sebebini özetlemek istedim. Bütün gazeteciler adına sevgili Barış Terkoğlu'nun okuduğu bildiriyi paylaşıyorum:
"Biz bu Adliye'nin önünde kaçıncı kez toplandığımızı bilmiyoruz. Kaçıncı kez adalet çığlığı attığımızı hatırlamıyoruz. Kaçıncı kez yasalar aracı kılınarak rehin alınmış gazetecilerin fotoğrafını taşıdığımızı sayamıyoruz.
Şikayet için söylemiyoruz. Gazetecileri sudan sebeplerle tutuklayan zihniyet ne kadar sıradan ise biz de o kadar kararlıyız. Bunu anlatıyoruz.
Bu kez hapisteki üç gazeteci arkadaşımızın dışarıdaki sesi olmak için buradayız.
Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Hülya Kılınç 6 aydır Silivri Cezaevinde tutuklu. Elbette sebebi onların ellerini kollarını bağlamak için bahane edilmiş bir haber.
Bu öyle bir haber ki Cumhurbaşkanı milyonlarca insana açıkladığı halde "devlet sırrı" oldu!
Bu öyle bir haber ki bir köy muhtarından eski silah arkadaşlarına kadar binlerce kişi paylaştığı halde "ilk kez ifşa olmuş" oldu!
Bu öyle bir haber ki MİT Başkanı "Teşkilat Başkanı" diye çelenk gönderdiği halde "fark edilmez" oldu!
Bu öyle bir haber ki yüzlerce insanın eliyle kaldırılan bir cenazeyi anlattığı halde "saklı" oldu!
Bu öyle bir haber ki cenazeye katılan protokolün verdiği poza rağmen "gizli çekim" oldu!
Bu öyle bir haber ki Millet Meclisi'nde bir milletvekili tarafından açıklandığı halde "görünmez" oldu!
Biliyoruz, gazetecileri tutuklamak için senaryo yazanlar, herkesin gözü önünde verdikleri röportajlara bile manalar yükleyerek suç üretenler, kendi iddianamelerine bile inanmıyor.
Biliyoruz, cezaevine giren arkadaşımızı yumruklayanlar, salgın şartlarında onları hapiste tutanlar, 6 aydır tecrit işkencesiyle teslim almaya çalışanlar ülkemizde yolsuzluklar, hukuksuzluklar, istismarlar bir daha yazılmasın istiyor.
Birazdan duruşma salonuna gireceğiz. Bilekleri kelepçelenerek sanık sandalyesine oturtulan gazetecileri yargılayanları yargılamalarını izleyeceğiz.
Karar ne olursa olsun, yıllardır başka başka ellerin sergilediği bu filmin sonunu görebiliyoruz. Emin olun, gazetecileri kurdukları kumpaslarla, tezgahlarla susturmaya çalışan bu zihniyetin sonu kendilerinden öncekiler gibi olacak. Ama adımız ne olursa olsun, biz onların ortaya çıkmasını istemediklerini yazmaya devam edeceğiz.
Dün, bugün, yarın…"