Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

Yapısal reform nedir?

Birkaç gün önce sosyal medyada gezerken duayen ekonomist Mahfi Eğilmez’in yapısal reform nedir anlatın, ama kısaca anlatın diye soran bir gence verdiği “Yapısal reformlar öyle iki kelimeyle anlatılacak iş değil. Ciddi iş. Ama okumaktan sıkılıyorsanız söyleyeyim: Mesela Atatürk Devrimleri yapısal reformlardır.” cevabı çok dikkatimi çekti, sizinle de paylaşayım istedim…

Aslında Atatürk Devrimleri’ne bu gözle bakan ve bu şekilde anlatan pek kimse yoktur.

Atatürk Devrimleri denildiğinde akla hep “Şapka Devrimi”, “Kılık Kıyafet Devrimi” ve çok çok “Harf Devrimi” gelir oysa bunlar devrimin kendisi değil devrimi tamamlayıcı devrim kanunlarıdır.

Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen Türk Devrimleri en temelinde bir egemenlik devrimidir bu devrim sayesinde Osmanlı zamanında tek bir kişide toplanmış olan egemenlik hakkı, halka devredilmiş ve “Millî Egemenlik İlkesi” üzerine bina edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Bu o kadar yapısal ve kapsamlı bir dönüşümdür ki aslında reform sözü bile yetersiz kalır ve zaten bu yüzden de Türk Devrimleri denir.

Bakınız Osmanlı zamanında Teokratik Mutlaki Monarşi rejimi hüküm sürmekteydi. Bu rejimde tüm egemenlik gücü tek bir kişide, padişahta toplanmıştı. Osmanlı devrinde hâkim olunan tüm topraklar Hanedan-ı Ali Osman’ın mülkü, üzerinde yaşayan halk ise kulu ya da kölesiydi. Bu dönemde “vatan” ve “vatandaş” kavramlarına asla ve kat'â yer yoktu ve hatta vatan demek yasaktı, sansüre tabi bir sözcüktü…

Osmanlı döneminde halk ile devlet arasında sahiplik ilişkisi devletin halka sahip olması şeklindeydi, halkın devlete sahip olması söz konusu bile değildi.

Türk devrimleri ile halkımız egemenlik hak ve özgürlüklerine kavuşarak tarihte ilk defa bir vatana ve vatandaşlık haklarına sahip olmuştur.

Tarihteki ilk gerçek Türk Devleti, Türkiye Cumhuriyetidir, daha önce kurulmuş, içinde Türk halkının da yaşadığı devletlerin tamamı ise birer hanedan ve din devletidir. Zaten bu yüzden de bu devletler Osmanlı, Selçuklu ve benzeri hanedanların adı ile anılmaktadır.

Bu söylem size biraz yadırgatıcı gelmiş olabilir fakat eminim biraz düşününce bana hak vereceksiniz ve Türk bir halkın adı olduğuna göre o halkın egemenlik hak ve özgürlüklerine sahip olmadığı, sahiplik ilişkisi bulunmayan bir devlete Türk Devleti demenin ne kadar anlamsız olduğunu sizde fark edeceksiniz.

Mustafa Kemal Atatürk’ün egemenlik hak ve özgürlüklerini bir ailenin tekelinden kurtarıp halka vermesi zaten yeterince büyük bir devrimdir ve lakin Türk Devrimleri sadece bundan da ibaret değildir, çok daha fazlası vardır!

Osmanlı sanayi devrimini ıskalamış, geri kalmış arkaik bir tarım toplumuydu. Türk Devrimleri işte bu toplumu almış mucizevi ölçüde kısa bir süre zarfında demokratik ve çağdaş bir sanayi toplumuna dönüştürmüştür.

Devrim denilince “Kılık Kıyafet” ve “Şapka” devrimleri çok konuşulur hem İslamcı taife ve hem de bazı radikal sol kesim mensupları bu devrimleri bilip bilmeden, açıp kanunu bile okumadan “Gardrop Devrimleri” olarak niteleme hadsizliğinde dahi bulunurlar!

Oysa bunlar Osmanlının sınıfsal eşitsizlikler üzerine bina edilmiş feodal bir toplum olduğunu, kişilerin sahip oldukları bu eşitsizlik ve imtiyazlarını başlık ya da giysilerinde kullandıkları simge ve semboller ile halka ilan ettiklerini dahi bilmemekte ya da bilmezlikten gelmektedirler. Eşit vatandaş ilkesi üzerine bina edilmiş Cumhuriyet işte bu simge ve sembolleri ve sadece sembollerin değil bazı ünvanların kullanımını da yasaklayarak gereğini yapmış, ilkesel olarak sağlam durmuştur.

Bir de çok konuşulan “Harf Devrimi” konusu vardır. Özellikle İslamcılar sanki ataları sular seller gibi okuyup yazıyormuş gibi “bir gecede cahil kaldık” diye sızlanır dururlar.

Oysa Osmanlı toplumu tüm diğer feodal tarım toplumu halkları gibi zaten cahildi ve okuma yazma oranı neredeyse sıfıra yakındı.

Bakın tüm dünyada okuryazarlık zaten aydınlanma ve sanayi devrimi ile birlikte yayılmıştır. Bunun sebebi sınai üretim okuma yazma bilgisini şart kılar, okuma yazma bilmeyen bir kişinin sınai üretimde çalışması hiçbir şekilde mümkün değildir.

Diğer yandan Arap alfabesi zaten ithal bir alfabeydi, üstelik hem ilkeldi ve hem de öğrenilmesi çok zor ve zaman alıcıydı. Türk alfabesi ise hem tüm dünyanın kullandığı son derecede pratik ve kullanışlı bir alfabedir ve hem de aynı zamanda çok büyük bir hızla öğrenilebilmektedir. Üstelik bu alfabe bir Türk halkı olan Etrüksler tarafından icat edilmiştir de yani kültürümüze yabancı, düşman ve ithal bir alfabe değildir. Ayrıca yazım kuralları gereği Türkçenin okunduğu gibi yazılması ve yazıldığı gibi okunması ise okuma yazma öğrenmeyi olağanüstü derecede kolaylaştıran bir faktördür.

Demedi demeyin, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Devrimleri çerçevesinde yaptığı harf devrimi bir sanayi toplumunun gerektirdiği nitelikli insan gücünü hızla yetiştirebilmek için olmazsa olmaz bir devrimdi.

Yazarın Diğer Yazıları