Yapısal çözüm nedir? (III)
Bu köşede dün ve önceki gün, ''bugünkü istikrar sorunu nasıl çözülür?'' ve bu bağlamda ''devlet ve hukuk düzeninde nasıl bir reform yapılmalıdır'' sorusunu cevaplamaya çalıştım.
Yapısal reformlar kapsamında, dışa bağımlı üretim yapısından çıkış ve bütçe reformu da önemlidir.
2003 yılından başlayarak 2014 mart ayına kadar TL, döviz karşısında aşırı değer kazandı. Bu nedenle daha ucuza geldiği için, üretimde ithal ara malı ve ham madde kullanıldı. İçeride İplik fabrikaları gibi ara malı üreten fabrikalar kapatıldı. Pamuk üretimi gibi ham madde üretimi de durdu. (Aşağıdaki tablo.)
***0*0
2014 mart ayından sonra TL aşırı değer kaybetmeye başladı. MB reel kur endeksine göre Haziran ayında TL, yüzde 23 daha düşük değerde idi. Bu kayıp dün yüzde 24-25'e çıktı.
TL'nin aşırı değer kaybı; ithalat yoluyla üretim maliyetlerini artırdı. Bu artış enflasyona yansıdı. Türkiye'nin 'raiting'ini düşürdü. Dış borç riski arttı.
Üretimi dışa bağımlı olmaktan kurtaracak çözümler:
1- Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde uygulanan döviz kuru sistemleri, çoğunlukla esnek ve sabit döviz kuru sistemlerinin karışımından oluşan karma döviz kuru sistemleridir. Oysa ki bize 2001'de IMF, gelişmekte olan ülkeleri sömürme aracı olan dalgalı kur sistemini empoze etti. AKP iktidarı dalgalı kur sisteminde kontrolsüz gelen sıcak para serabına kapıldı. Ekonomide canlanma ve büyüme yaşadık. Ne var ki ithalata bağımlı bir üretim yapısı oluştu.
Dalgalı kur sistemi yerine kurun kontrol edilebileceği ara rejimlere dönmeliyiz. Söz gelimi bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ve Doğu Avrupa ülkelerinde en fazla uygulanan yönetimli dalgalanma (managed float) modelidir. Bu sistemde kurlar ilke olarak serbest ve fakat Merkez Bankası'nın denetimi altında dalgalanmaya bırakılmıştır. Bu sistem hem serbest dalgalanma, hem de sabit kur sisteminin ülke şartlarına göre özelliklerini taşıyan ara sistemdir.
2- Merkez Bankası Kanunu'nu değiştirip, bankaya siyasi müdahaleyi zorlaştırmak ve bankanın TL yanında kuru da gözetmesini sağlamak gerekir.
3- Geçici bir süre için, söz gelimi 3 yıl, yalnızca ara malı ve ham madde üretiminde tamamıyla ithal ikamesi politikası uygulamalı, bu çerçevede teşvikleri yalnızca ara malı ve ham madde üretimine yönlendirmeliyiz.
4- Çin gibi teknoloji ithal etmediğimiz ülkelerin plastik, oyuncak, incik boncuk gibi ithal mallarına kota uygulamalıyız.
Bütçeyi de bir gelir gider tablosu olmaktan çıkarmak gerekir. Bütçe politikasını istikrar politikası çerçevesinde yeniden oluşturmak zorundayız.
Bütçede yatırımlar ve cari harcamalar arasında optimal denge olmalıdır. Bu denge olmazsa yatırımlar atıl kalabilir veya kamu harcamalarında etkinlik azalır.
Yine bir ekonomide eğer yasalarla sınırlanmamışsa, siyasi iktidarlar bütçe kaynaklarını popülizm yapmak veya kendi partilerinin propagandası için kullanırlar. Bu hem diğer muhalif seçmen kitlesine karşı haksız rekabete yol açar, hem de kaynaklar çarçur edilmiş olur. Zira popülizm için harcama artınca, altyapı yatırımlarına yeterli kaynak kalmaz ve aynı zamanda devletin piyasaya düzenleyici müdahalesi azalır. Bu şartlarda popülist iktidarlar, toplumu borçlandırarak altyapı harcamaları yaparlar. Bir anlamda toplumun geleceği ipotek altına girer. İktidarların bütçe üstünde tasarrufları yasal şartlara bağlanmalı ve denetim ve müeyyide olmalıdır.
İstikrar için bütçe iktisat politikasının önemli bir aracıdır. Ekonomik konjonktüre göre bütçe açık veya fazla verebilir. Söz gelimi ekonomi aşırı ısınmışsa bütçe fazlası, durgunlukta ise bütçe açığı vermek istikrar için destek sağlar. (Yarın son yazı; Vergi reformu.)