Yap baskıyı al primi
Yıllardır yazıp duruyorum.
Banka CEO ve üst yönetime bol keseden ödenen primlere bir sınırlama getirilsin diye.
Amerika bunu 2009 yılında yaptı. Biraz acı bir tecrübeyle.
Bankaların kârlarının büyük bir bölümü banka yöneticilerinin cebine giriyor ve sonra bankalarda sorunlar ortaya çıkıyor. Amerikan ekonomisindeki yükselişe rağmen denetleyici kurumlar halen CEO ve üst yönetim maaş, prim ve menfaatlerini kontrol ediyor, sınırlıyor.
Türkiye'de kasa CEO'ların elinin altında.
Bankaların büyük bir bölümünün halka açık olmasına rağmen kimse hesap soramıyor. Bu da banka üst yönetimlerin kendi imparatorluklarını kurmalarına neden oldu. Bir ay önce açıklanan bankaların bilançolarına baktığınızda şok olursunuz. Banka kârları düşmesine rağmen bu beyefendilerin prim ve faydaları yüzde 100 artmış. Hatta öyle banka var ki, 1 yıl boyunca elde ettiği kârın yüzde 25'ini kendilerine ayırmışlar.
BDDK'ya buna dur demesi için defalarca çağrıda bulundum.
Yazıktır günahtır. Aslında bu BDDK kadar SPK'nın da alanına giriyor. Halka açık şirket olduklarına göre, küçük ortakların haklarını korumak için müdahale etmeleri gerekiyordu.
Sonunda Hazine Bakanı Albayrak, açıkladığı Yeni Ekonomi Programı içine bu konuyu da aldı. Bakanın açıklamasından hemen sonra BDDK bu konuda çalışma başlattı ve banka üst yönetimlerine ödenecek prim ve menfaatlere sınırlama getiriyor.
Geç kalınmış olmakla birlikte kesinlikte doğru bir karar. BDDK'nın bu konudaki kararını kısa sürede açıklaması bekleniyor.
BASKIYLA ELDE EDİLİYOR
Türk bankacılık sektöründeki bazı CEO'lar hak etmediği bir başarıya imza attı. Amerika'nın parasal genişlemesi ile birlikte Türkiye'ye akan bol ve ucuz para Türk bankalarının kârını ve değerini adeta patlattı. Yok konut, yok 20 ay taksitle lüks tatil ve daha birçok üretmeden kolay harcamaya teşvik edilen Türk halkı geleceğini bankalara ipotek etti.
Tabii ki banka CEO'ları kerameti kendilerinden sandılar. Bu da yüzbinlerce dolarlık maaş ve yıl sonunda milyon dolar primler aldılar. Öyle banka CEO'lar var ki, Türkiye'nin en zenginleri arasında yer alıyor.
Örneğin, Türkiye'nin en büyük Enerji firması 5 milyar TL'den fazla ciro yapıp 5 milyon TL net kâr açıkladı. Bu bilgi ışığında 10-15 milyon TL gelir elde eden CEO ve üst yöneticileri düşündüğümüzde gelirlerin ne kadar uçuk olduğunu anlıyoruz. Bazı CEO'lar kendilerini sadece unvanlara boğmadı paralara da boğdu. Bazı bankalar o kadar abartmış ki gelirlerinin %20-25'i kadar üst yöneticilere dağıtılmış.
Tabii ki krizle birlikte bankacılık sektörü artık eskisi kadar kazanamaz oldu. Bu da sektörde mobbingin yani psikolojik tacizin yoğun olarak kullanılmasına neden oldu. Cam kulelerde oturan yöneticiler, kârı arttırıp alıştığı primi alabilmek için şubelerdeki personellere insanlık onuruna sığmayacak baskılar yapmaya başladılar. Özellikle kâr marjı yüksek sigorta poliçeleri satmaları için şube personeline tehdide varan baskılar yapılıyor.
ARTIK DENİZ KURUDU
Artık baskıda para etmiyor. Çünkü Türk halkında ne para kaldı ne borç kredisi. Doğal olarak bankalar baskıyla dahi ürün sattıramaz oldu. 1 ay önce bono ihracını akıl almaz bir baskıyla yapan yerli ve yabancı ortaklı banka bu kez gerçekle yüzleşti. Nasıl olsa baskıyla ve zorla şubedeki personele sattırırım düşüncesi resmen çöktü. Şube personelleri, bölge müdürlerinin onca taciz, korku ve baskı dolu maillerine rağmen bu bonoları satamadı. Doğal olarak bono ihracı "talep yetersizliğinden" iptal edildi. Eminim bu CEO gece üzüntüsünden uyuyamamıştır!
Türkiye'nin artık adam gibi bankacılığa ihtiyacı var. Birilerinin koltuklarını koruyup milyonluk primler için saçma sapan sigorta ve ürünleri satma dönemi kapandı. Şimdi ürün odaklı değil, müşteri odaklı bankacılık dönemi başlıyor. Bunu yapan CEO başarılı olacaktır.