Yalancının mumu...
Ekonomide çözüm için, önce doğru teşhis gerekir. Doğru teşhis için de istatistikleri çarpıtmadan doğru yorumlamak gerekir. Eğer devlet istatistikleri çarpıtarak yayınlıyorsa, o zaman tedavisi olmayan bir derde girmişiz demektir.
Ekonomide gerçekleri hülle yoluyla saklayan, yanlış gösteren kim olursa olsun, bu topluma zarar veriyor. Zira sermaye kesimi kim ne derse desin, uzmanları yoluyla gerçekleri biliyor. Halkın yüzde 99’u ise ekonomik gelişmeleri basından veya demeçlerden takip ediyor.
Ne var ki gerçekleri çarpıtıp, hükümete yağ yakanlar hem halka zarar veriyorlar, hem de hükümeti gaza getirmiş oluyorlar. Gaza getirmek, hükümetin olaylara objektif bakmasını önler ve yanlış yapmasına neden olur.
Ancak yanlışlar halka zarar veriyorsa, hepimiz bildiğimiz doğruları söylemek zorundayız. Özellikle bu halkın vergileriyle, devlet okullarında okumuş, maaş almış ve profesör olmuş insanların doğruları söylemek namus borcudur.
Önceki günkü bir gazetede, tanıdığım ve değer verdiğim bir köşe yazarı ekonominin sağlam durumda olduğunu yazıyor ve diyor ki;
‘Kamu borçlarının milli gelire oranı yüzde 40’ın altında seyrediyor...’ Gerçekte ise AB tanımlı brüt borç stokunun GSYH’ya oranı yüzde 40’ın üstündedir. Kaldı ki sorun yaratan ekonomide stres oluşturan kamu borç stoku değil, Türkiye’nin 220 milyarı özel ve 120 milyar doları da kamu borcu olan, 330 milyar dış borç stokudur. Ayrıca Türkiye için dış borçlarda ödeme kapasitesi düşüktür... Cari açık dış borç yükünü artırmaktadır.
Hükümet ve hükümetin kalemşorları, reel faiz konusunda da adeta “Kör kör parmağım gözüne” diyor. Zira sözünü ettiğim yazıda, Türkiye’de reel faizlerin oldukça yüksek düzeyde bulunduğu dile getirilmiş.
Reel faizler yüksek diyenler, aslında sahibinin sesi de değiller... Zira Türkiye İstatistik Enstitüsü, her ayın ortasında bir önceki ayda “finansal yatırım araçlarının reel getirisini” yayınlıyor. TÜİK’e göre, Nisan ayında ÜFE ile indirgendiğinde mevduat reel faizi yüzde -0,80 TÜFE ile indirgendiğinde yüzde -3.61 dir. Mayıs ayında ise, ÜFE ile indirgendiğinde yüzde -0.80 ve TÜFE ile indirgendiğinde ise - 1.00 dir.
Cari açığın ise 69 milyar dolara gerileme ihtimali, sorunun çözümü gibi vurgulanmış... Gerçekte ise bu açığı ekonomi kaldıracak durumda değil. Çünkü bu açığın GSYH’ya oranı yüzde 8.6’dır. Dünyada yine en yüksek açıktır. Kaldı ki, bu açık yatırım malı ithalatından değil, ara malı, hammadde ve tüketim malı ithalatından geliyor.
Hükümet ve Babacan, kükrediği zaman, Avrupa ekonomisini de idare etme iddiasında bulunuyorlar.. Belki psikolojik etki yapmak için böyle yapıyorlar... Ancak gerçeklerden uzak, dengesiz ve dayanaksız konuşmak iktisadi ajanların moralini daha çok bozuyor. Güven sorunu yaratıyor.
Türkiye için Financial Times’te yer alan bir analizde şu değerlendirmeyi dikkatle tahlil etmeliyiz; “Türk ekonomisi ince buz üstünde kayan bir yıldız patenciye benziyor... Buz dayandığı müddetçe, paten gösterisi iyi görünüyor. Ne yazık ki buzun kırılacağına dair sürekli bir korku yaşanıyor.”