Yabancı sermaye neden çıkıyor? (28 Ekim 2015)
Seçim sonrası ekonomik istikrar ülkenin siyasi kaostan çıkışına bağlıdır. Üretici ve tüketici siyasi kaostan tek çıkış yolunu yeni bir koalisyon hükümeti olarak görüyor. Zira, bugünkü hükümete güven duymuyor. Ekonomik güven endeksleri, reel sektör güven endeksleri ve tüketici güven endekslerinin tamamı bugünkü yönetime güvensizlik gösteriyor.
Yönetime ve hukuka güven, ekonomi ve piyasa için yerli ve yabancı sermaye kararları için birinci derecede önemlidir. Özellikle sıcak para ve yabancı yatırım sermayesi için güven sorunu işin püf noktasıdır. Çünkü Türkiye tasarruf yaratamıyor ve maalesef dış kaynağa muhtaçtır.
Öte yandan FED, faiz artırma kararı vermese bile, yabancı sermaye açısından artık dünya eski dünya değildir. Bu sene şimdiye kadar, Ali Babacan'ın da açıkladığı gibi, gelişmekte olan ülkelerden 540 milyar dolar yabancı sermaye çıktı. Daha güvenli gördüğü gelişmiş ülkelere gitti.
Yabancı sermaye Türkiye'den de çıkıyor. Merkez Bankası'na göre, Ocak-Ağustos arasında 8 ayda portföy yatırımları 36.6 milyar dolar azaldı. Yurt dışı yerleşiklerin hisse senedi stoku yüzde 30.3 ve bunların mülkiyetindeki DİBS stoku yüzde 34.8 azaldı. Yurt dışındaki Türk vatandaşlarının Merkez Bankası nezdinde olan Döviz Tevdiat Hesapları (DTH) da yüzde 32.3 oranında azaldı. (Aşağıdaki tablo.)
Yabancı yatırım sermayesinde azalma devam ederse Türkiye, cari açığını kapatmakta ve dış borçlarını çevirmekte sıkıntıya girebilir.
Maalesef bugünkü ekonomi yönetimi, İpek-Koza Grubu'na el koyarak yabancı sermayeyi daha çok ürküttü. Çünkü bu grupta, halka açık olan şirketlerin, açıklanan şekliyle halka arz ettikleri hisse senetlerinin yüzde 70'i yabancı sermayenin elindedir. Yönetim değiştiği için bunların Sermeye Piyasası Kanunu'na göre ellerindeki hisseleri geri verme hakları vardır.
Özetle, nereden bakarsak bakalım, tek çıkış yolu ve denenmemiş tek çözüm koalisyondur.
Zaten bugüne kadar mevcut ekonomi yönetimi başarılı olsaydı ekonomi dünyanın en kırılgan ekonomisi olarak ilan edilmezdi, bugünkü istikrar sorununu ve bugünkü durgunluğu yaşamazdık. Aşağıdaki tablo ekonomide beklentileri gösteriyor ve hiç de iç açısı bir tablo değil.
2006 yılından bugüne kadar MB enflasyon hedefini tutturamadı. 2004 yılından beri TÜFE oranı yaklaşık aynı düzeyde gidiyor. Bu durum hem Merkez Bankası'nın, hem de ekonomi yönetiminin başarısız olduğunu gösteriyor.
2012 yılından beri de ekonomik durgunluk yaşıyoruz. Bu sene milli gelirde yüzde 2.9 büyüme bekleniyor. Yani fert başına büyümenin ortalama yüzde 1.8 olacağı tahmin ediliyor. Ayrıca IMF, Dünya Bankası ve OECD, 2016 ve 2017 yılı içinde düşük büyüme tahmin ediyor.
Bu şartlarda ekonomi yönetimine başarılı diyemeyiz.
Yine, faiz konusunda da ekonomi yönetimi çift başlı davrandı. MB de bağımsız olduğu halde, bağımlı davrandı. Bağımlı bir MB başarılı olamaz.
Sonuç; ekonominin iç dinamikleri harekete geçmek için yeni bir kıvılcım bekliyor. Bu kıvılcımı ancak ve ancak yeni ve farklı anlayış içinde olan bir hükümet yaratabilir.
(Not: Dünkü yazımda son cümle, ''Çünkü tasarruf, artan gelirin tüketime gitmeyen kısmı" şeklinde olacak. Düzeltirim. )