Ya diyetini öde, ya öl!

Ne zaman başladı bu yozluk, nasıl olgunlaştı bilmiyorum ama "şartlı dayanışma", "koşullu el uzatma", neredeyse sözleşmeli "omuz verme" şeklinde gösterir olmuşuz sözüm ona "insanlığımızı".

Savunulması zaten ödev olan, zaten görev olan "hak"lar için kılımızı kıpırdatmış olmak, sanırsın yedi düvele karşı kağnıyla cephane taşıyarak yazılmış bir kahramanlık destanı!

Alın, buyrun -ne kadar yardımsever, vicdanlı olduğunuzun delili, feminist direnişinizin sıçrama tahtası, her şey için kullandınız- bir de turnusol kağıdı olarak kullanın Berfin Özek'i; yaldızlı maskeleri düşürmek gibi bir hayra vesile olur belki!

***

"Yazıklar olsun"muş;

Eşsiz bir fedakârlık ortaya koyup "iyilik kolyeleri" bile dizdirmişler Berfin için; o ne yapmış?

"Gitmiş o mahluku affetmiş."

Suni bir "kadın hakları" podyumunun, plastik bir "adalet" savaşının baş konu mankeni olması gerekirdi halbuki değil mi!

Bakmayın o yüzüyle gurur duyan güçlü kız röportajlarına, kameralar kapanıp da, evli evine, köylü köyüne dağıldıktan sonra belki aynaya bile bakamayan, dönüştürüldüğü kişiyle yüzleşmesinin belki ilk adımını bile tam olarak atamamış bir genç kızın, kaçtığı ne varsa bayraklaştırmanızı ve o bayrağın altında, ihtiyaç halide teşhire hazır bir meta olarak yaşamayı tercih etmesi gerekirdi!

Ve hatta mümkünse, bir gün, bir gece ansızın, yine evine doğru yürüdüğü o yolda öldürülmesi ve size bir de "heykelini dikme" fırsatını vermesi. Adlarınız "mücadelenin tarihine" nasıl da altın harflerle yazılırdı değil mi!

***

Tabii ki mübalağa yaptım.

Tabii ki, saldırıya uğradığı günden itibaren Berfin Özek'in yanında olup da şimdi sırtını dönenlerin hepsinin bu kadar da hesap-kitap peşinde koşabileceğini düşünmüyorum.

Ama…

19 yaşındayken, belki de en güvendiği kişi tarafından yüzüne asit atılmış, yüzünün yarısı erimiş, bir gözünü kaybetmiş, başına gelenin ne olduğunu anlamlandırmaya imkan bulamadan oradan oraya çekiştirilmiş, buna mecali var mı, yok mu bakılmaksızın birşeylerin sembolü olmaya iteklenmiş ve nihayetinde bu harala güreleyle geçen bir yılın sonunda, kendisine -TBMM kürsüsü dahil- her platformdan verilen sözlerin aksine, "cani"sinin bizatihi TBMM eliyle geçirilen İnfaz Yasası kapsamında, elini kolunu sallaya sallaya, tez zamanda kapısına dayanabileceği gerçeğiyle yüzleşmiş 20 yaşında bir genç kız, bütün sığınaklarından birer birer kapı dışarı ettikleri.

***

"Aferin Berfin, ne de güzel yapmışsın" diyecek, şikayetinden vazgeçmesini olumlayacak halimiz yok elbette de…

Hiç değilse, yüzünü o hale, yüreğini, zihnini, hayat algısını, gelecek kaygısını ise kim bilir ne hale getiren sözde nişanlısının cezasına hükmedildiği gün, ortada bir "af" yokken bile en çok dışa vurduğu duygusu "korku" olan, sürekli "Yarın bir gün çıkarsa ben nasıl sokağa çıkacağım? Her an bize bir şey olacak mı korkusuyla mı yaşayacağız? Ailem ne olacak?" diye tekrarlayıp duran, "İnfaz Yasası"yla, bir anlamda "korkmakta da haksız olmadığı" kanıtlanan bir kız çocuğundan söz ettiğimizin farkında olmayı…Kendini "feda" etme "neden"lerini anlamayı ve ortadan kaldırmayı deneyemez miyiz?

***

Yazacaklarımdan korkar hale gelince profesyonel yardım alma ihtiyacı duydum ve kendisine başvurdum;

Bu hoyratlığın değerlendirmesini, hem profesyonel anlamda, hem de kişisel olarak "acı"yı da, "korku"yu da, "travma"yı da, "af" kavramını da hepimizden iyi bildiğine inandığım Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu'na bırakıyorum:

- Berfin'i linç etmeye kalkışanların, ''yazıklar olsun'' diye ortalığa saçılanların vicdansızlığı ve cehaletleri bir yana, kadın hareketini, hak savunuculuğunu zerre kadar anlamadıkları, öfkeli boş kalabalık ya da kadın hareketinden nasiplenmeye çalışan sahte destekçiler olduğunu gördük. Berfin öyle bir şey yaptı ki, turnusol etkisi yarattı. Şiddete maruz kalan kişinin ruh halini, neler yaşadığını bilmeden söylenenler, Berfin'e yönelik farklı bir şiddettir. Empati desen o zaten hak getire. Travma yaşantısı, insanı etkiler. Berfin'in yüzünü görüp de bu travmanın boyutlarını tahmin edemiyorsa insanlar, sorumlusu Berfin değildir. Hapisteki failin çıkıp geleceği korkusunun anlamını bilemezsiniz böyle bir travmadan sonra. "Travmatik yaşantının tekrarı" denilen davranışlar, zihinsel ve duygusal arka planı olan davranışlardır. Berfin'in ne yaşadığını anlamaya çalışmak yerine linç, ''destekledik desteğimizin diyetini ödesin'' demek; en hafif tabiri ile ilkelliktir. Gerçek kadın hakları aktivistleri ve hak savunucuları bu olayda süzülüp anlaşılmıştır. Berfin'e teşekkür borçluyuz. Hak savunuculuğu bir vatandaşlık sorumluluğu ve ahlak anlayışı, inanmışlıkla yapılır. Kurtarıcı ya da kahramanlık fantezileri ile değil…

Yazarın Diğer Yazıları