Viyana, aynı Viyana mı?
Viyana'daki soytarılık, hüsranla bitti. ABD, yanına manipüle ettiği iki ülkeyi alarak, Rus'u sıkıştırmak istedi. Bu işlerin ustası olan Rus, Viyana'da, kuklalar eşit değil diyerek, kadroyu kalabalıklaştırmayı şart koştu. Sonuç, bu hafta sonunda görülecek. Bu kez toplantılara İran, Irak, öteki Arap şeyhlikleri ve Mısır da katılacak. Ha, Viyana'da ne görüşülüyordu diye sorarsanız, önemli değil, Suriye canım.
Suriye denince, bizimkilerin müttefiki El Nusra'nın, Suriye'deki komutanı Ebu Süleyman El Mısri'nin, Halep yakınlarında Suriyeli askerler tarafından öldürüldüğünden, haberiniz yok tabii. Nasıl olsun, El Nusra'ya, silah ve cephane aktaran Ankara, bunun duyulmasını ister mi? Son numara ise Suriye'de kaçmaya başlayan IŞİD militanlarına ek olarak, Irak da, Rus uçaklarının kendi hava sahasında, IŞİD'e karşı operasyon düzenlemesine izin verdi. ABD, IŞİD ile mücadelenin 3 ila 5 yıl alacağını açıklarken, Rusların, birkaç haftada sonuç almaya başlaması, bölgedeki dengeleri ve planları bozdu tabii.
Gelelim, baştaki konumuza. Asrın lideri, kalkmış, Putin'e mektup yazmış, "350 bin kişinin katiline, kırmızı halı döşedin" demiş. Irak'ta, Amerikan bombardımanları ile ölenler, Müslüman değil miydi? Daha geçen gün, İngiltere Başbakanı, nasıl dünyayı kazıklayıp, Irak'a saldırdıklarını itiraf etmedi mi? Amerika'da, IŞİD ile mücadele de taktik değiştirmeye karar verdi. Önce, IŞİD'e kaynak kazandıran, Irak'taki ve Suriye'deki petrol tesislerini, vurmaya karar verdi. Ardından, koordinatör Allen'in yerine, yardımcısı Brett McGurk atandı.
İHA ve keşif...
Gelelim memlekete. Memlekette, bir yutturmacadır gidiyor. Hatırlarsanız, bundan birkaç hafta evvel, hava kuvvetlerimiz füzelerle, bir İHA (İnsansız Hava Aracı) düşürmüştü. Hani, sapanla bile düşürülebilecek olan bu aletin de IŞİD'e ait olduğu ortaya çıktı. Yandaş basında, tek satır yok. Peki, iyi de bu araç, Türk sınırında, neyin keşfini yapıyordu? Türk sınırını geçen, IŞİD militanlarını mı izliyordu? Bilmiyoruz. Ama şurası bir gerçek ki IŞİD'in Türkiye tarafından kollandığı, bizzat başbakanın açıklamalarından ortada.
Ne dedi Davutoğlu, Ankara bombardımanın ardından Urfa'da? "IŞİD nankörlük yaptı" demedi mi? Daha önce de "Nerede bir zalim varsa, onun yanında olacağız" diyen, gene bu ülkenin başbakanı. Ankara saldırısını, IŞİD'in düzenlediği artık gizlenemezken, asrın liderinin, suçu yayması ve terör gruplarının toplu eylemi sayması da, bu işin artık gizlenemeyen boyutları. Şu anda, Türkiye'yi yönetenlerin açıklamaları, "Tevil yoluyla ikrar" (Olayın doğruluğunu kabullenip, amacın farklı olduğunu söylemek) değil mi? Her türlü hainliği yapan PKK, terörist örgüt, ancak cinayetlerin katillerini doğru saptamak gerek.
Hoş, kendisine bir yol çizememiş ülkelerin, kaderidir bu. Mesela geçen yazımda sözünü ettiğim Merkel ziyaretindeki, mülteci pazarlığı nedeniyle, Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi sert eleştirdiği raporun yayınlanmasının, seçim sonuna atılması da bunlardan biri değil mi? Batı'nın yıllarca bizi demokrasi ve insan hakları, özgürlükler diye eleştirirken kalkıp, PKK'yı desteklemesi, kendisine sığınanları istememesi, Orta Doğu'daki insan değerini hiçe sayanlarla dans etmesine ne demeli? Bunlar bildiğimiz şeyler. Bilmediğimiz ise bizim sürekli olarak bu takıma mağdur olan kişileri iktidara taşımamız.
Kime inat?
Türk televizyonlarını izlemek bazen eğlenceli oluyor. Mesela Arınç'ı CNNTürk'teki söyleşide seyrederken o ılımlı ve hoş görülü rolü oynayan kişinin, yıllar önce Washington'da bir arkadaşımı tehdidi gözümün önüne geldi. Basın toplantısı sırasında gazeteci arkadaşım Yılmaz Polat, Arınç'ın, saklanan Fethullah Gülen'i ziyaretini sormuştu. Arınç, bu soruya o kadar kızmıştı ki, Polat'ı "Türkiye'ye ne zaman geliyorsunuz?" diye üstü kapalı tehdit etmişti.
Bir de kimse kusura bakmasın ama partilerin seçim sloganları ve özellikle HDP'ninki beni çıldırtıyor. Ne demek "inadına"? Kime inat. Türk milliyetçilerine mi, yoksa Türkiye Cumhuriyeti'ne mi?