Vergi ve cezalar daha çok artacak
Hazine ve Maliye Bakanı rasyonel politikalara dönüşte mali disiplini ilk sıraya koyuyor. Bu amaçla vergileri ve cezaları artırarak kamu gelirlerini artırmak, bütçede tasarruf ile kamu harcamalarını azaltmak ve bütçe açığını düşürmek istiyor.
Eğer kamu harcamaları etkin kullanılıyorsa, bu doğrudur. Ama kamu harcamalarına popülizm hâkim ise, bütçe iş bütçesi değilse, bütçe açıklarını düşürmek bir işe yaramaz.
Bakan daha önce bütçe açığını düşürmek için, bütçede yatırım harcamalarının azaltılacağını açıklamıştı. Kamu yatırımlarının azaltılması ve vergilerin artırılması, özel yatırımların azalmasına neden olur. Bu durumda özetle, işsizlik artar, mal arzı daralır. Maliyetler artar. Kalıcı büyüme sürdürülemez.
Öte yandan bugüne kadar, elektronik ürünler, mobilya, beyaz eşya, sigara, alkol ve otomobil gibi ürünlerde KDV oranı yüzde 18'den yüzde 20'ye çıkarıldı. Yeme-içme sektöründe ise KDV oranları yüzde 8'den yüzde 10'a yükseltildi.
Şimdi, Haziran başında meclise sunulmak üzere Maliye Bakanlığı, orta vadeli programa uygun olarak, vergi reform paketi hazırlıyor. Orta vadeli programda özetle;
Vergi sisteminde etkin olmayan istisna, muafiyet ve indirimler kaldırılacaktır. Vergi cezaları yeniden düzenlenecektir. Gelir, kurumlar, katma değer vergisi kanunları ile vergi usul kanunları güncellenecek, gelir, kurumlar, motorlu taşıtlar, veraset ve intikal vergileri gibi doğrudan vergilerin payı arttırılacaktır. Bu artış vergilere zam yapılması ve mükellef sayısının artırılması demektir.
Bu artışlara ilave olarak medyada yer aldığı kadarıyla, yeni tasarıda konut satışlarında beş yıl sonrası satışta vergi muafiyeti de kalkıyor. Tasarı geçerse, konut satışları beş yıl sonra da ve her zaman vergiye tabi olacaktır.
Beş yıllık konut satışlarının da vergiye tabi olması, ikinci el konut fiyatlarını artıracaktır.
Tasarıda vergi affının kaldırılması da var, bunu zaten kamuoyu istiyordu.
Hiçbir ülkede, kimse güle oynaya vergi vermez. Ama eğer vergi gelirleri hükûmetler tarafından çarçur ediliyorsa, o zaman vergiye karşı direnç oluşur. Vergi kaçağı ve vergiden kaçınma artar.
Etkin bir vergi sistemi için yeni vergilerin vergi mükellefleri tarafından benimsenmesi gerekir. Bunun için de;
1.Vergi tasarısının kamuoyunda tartışılması gerekir. Artan vergilerin ekonomik istikrar için gerekli olduğunun anlatılması gerekir. Maalesef AKP iktidarında böyle bir anlayış yok. KKM de olduğu gibi bir gecede bir cin fikir ortaya çıkıyor ve uygulanıyor.
2.Vergide bu gibi marjinal değişikliklere de reform deniliyor. Gerçekte reform vergi sisteminde zamana göre modern ve topluma daha yararlı esaslı değişiklik demektir.
Türkiye’de bugüne kadar üç defa vergi reformu yapıldı.
Bu reformlardan birisi, aşarın kaldırılmasıdır.
Aşar (öşür); Osmanlı döneminde üretilen tarım ürünleri üzerinden ürününe göre ayni, nakdi ve maktu olmak üzere alınırdı. Vergi oranı prensipte yüzde on olmakla beraber, tarım ürünlerine ve bölgelere göre yüzde 50’ye kadar çıkardı. Çok tepki çeken bir vergileme şekliydi.
Cumhuriyet döneminin ilk vergi reformu 1925 yılında yapıldı. Aşar kaldırıldı ve 1926’da yerine kazanç vergisi getirildi.
İkincisi, 1949 yılında daha ilkel olan kazanç vergisinin kaldırılarak yerine daha modern ve işlevsel olan Gelir ve Kurumlar Vergisi getirilmesi oldu.
Üçüncüsü ise KDV reformudur.
1985 yılında, uygulamada olan bazı mal ve hizmetlerin ithalatı, üretimi veya tüketimiyle ilgili olarak farklı safhalarda uygulanan 8 tane dolaylı vergi kaldırıldı. Yerine ithalat veya imalattan tüketiciye sunuma kadar her aşamada uygulanmak üzere katma değer vergisi (KDV) getirildi.
Şimdi vergilerde artışın adına reform dersek, dağ fare doğurmuş olur. Vergi idaresine ve hükûmete güven düşer.
3.Vergi mükellefi, ödediği verginin sonunda kendisine kamu hizmeti olarak geri döneceğine inanırsa, toplumda vergi bilinci gelişir, vergiye karşı tepki azalır. Bunu için de Devletin kamu hizmetlerini aksatmadan ve doğru yapması gerekir.
Ne var ki Türkiye’de bütçede şatafat harcamaları devam ediyorsa, Gerekçesi ne olursa olsun devletin kendisi sosyal ve fiziki altyapı yapamıyorsa, etkin bir eğitim ve sağlık hizmeti veremiyorsa, vatandaş hastane kapılarında saat beşlerde kuyruğa giriyorsa, yahut herhangi bir cerrahi müdahale için ancak altı ay sonrasına gün alabiliyorsa, yine bilgi çağında öğretmensiz okul veya okulsuz köy bulunuyorsa; Elbette vergi bilinci oluşmayacak, vergi mükellefi vergi vermek istemeyecek ve vergiye karşı direnç oluşacaktır.