Ve hesap döndü...
Mevcut sıkıntıların çözümü yolunda yeni bir başlangıç olarak kabul edilen, 7 Haziran seçimlerinin sonrası yaşanan gelişmeler büyük bir hüsran oldu. Seçmenin verdiği mesajı AKP hiçe saydı. Tek başına iktidar olma yolunda Makyevelist bir tutumla “Amaca giden her yol mübahtır” çizgisini benimsedi. HDP ile aynı oyu almaktan dolayı rahatsız olan MHP ise bunu adeta cezalandırılması gereken bir suç olarak görerek, sonuçların alındığı andan itibaren seçmenin tercihini ortada bırakacak her türlü açıklamayı yaptı.
Geldiğimiz noktaya bakın; Türkiye bugün her zamankinden çok daha kritik ve riskli bir dönemeçte. Zaten tüketime dayalı gelişmeyle, kırılma noktasına gelen ekonomi artan terörün yarattığı güvensizlik ortamı, turizm gelirlerindeki azalma ve yurt dışına kaçan sermayeyle çöktü çökecek. “Analar ağlamasın” derken milletçe hepimiz her gün ağlıyoruz. Televizyonları “acaba bu gün kaç şehit var?” diye korkarak açıyoruz. Toplum kesimleri arasında kolay giderilemeyecek derin ayrışmalar oluştu. İçerideki karamsarlığın yanında, yurt dışında da Türkiye’nin imajı giderek zedelenmekte, buna bağlı olarak gelen turist sayısı, yabancı yatırımlar azalmakta, içeriden sermaye kaçışı olmaktadır.
Hukuki olarak yetkisi sona eren bu “geçici” hükümet ise durmaksızın icraat yapıyor. Bütün kamu kurumlarına yandaşlarını telaşla dolduruyor, Silahlı Kuvvetlerin üst kademesini belirleyen YAŞ’ı topluyor...
Bu arada meslekten ihraç edilen savcılar Zekeriya Öz, Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç hakkında “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”, “Cebir, şiddet kullanarak Türk Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya, görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” gerekçesiyle tutuklama talebiyle yakalama kararı çıkarılıyor. Ergenekon iddianamesinde sanıklara “darbecilik” suçlamasıyla dava açan Zekeriya Öz’e “darbe” teşebbüsü suçlaması yöneltiliyor.
Savcı Zekeriya Öz, birkaç sene öncesine kadar Hükümetin ‘göz bebeğiydi’. O dönemde Hükümetin Savcı Öz ile ilgili söylediklerini hatırlayalım:
R.T. Erdoğan: “Temiz eller operasyonu yapanlara saygı duyun.”, “Bu davanın savcısı benim.”
B. Arınç: “Allah bu savcılardan razı olsun...”
AKP Milletvekili Ş. Tayyar: “Savcı Öz kahramandır. Tarihi misyon üstlendi.”
Buna benzer daha pek çok açıklamayı ve yandaş medyanın Öz’ü göklere çıkaran yazılarını daha unutmadık.
Hukuk herkese lazım olur
Türkiye gündemini yıllarca meşgul eden Ergenekon ve Balyoz gibi soruşturmaları yürüten, Başbakan’ın zırhlı aracı kendisine tahsis edilip ‘kahraman’ muamelesi gören Savcı Öz “paralel yapı” iddialarıyla birlikte iktidarın hedeflerinden biri haline geldi. Öz’ün kaderinin değişmesinde aslında yolsuzluk ve rüşvet soruşturması rol oynadı. Zekeriya Öz’ün adı, 17 Aralık operasyonu ile anıldı. Soruşturmanın savcı Celal Kara tarafından yürütüldüğü ancak arkasındaki ismin Öz olduğu iddia edildi. Çok geçmeden manşetlerde Dubai’de ailesiyle yaptığı tatilin masraflarının Ali Ağaoğlu’nun karşıladığı iddiasıyla yer aldı. Gazetecilere iddiaların asılsız olduğunu anlattı, yazılı açıklama için HSYK’dan izin bekledi. Ancak HSYK önce Zekeriya Öz’ü İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekilliği görevinden alarak Bakırköy Başsavcı vekilliğine atadı daha sonra da meslekten ihraç etti.
Dün basında rahmetli İlhan Selçuk’un Zekeriya Öz’e olan şu ikazından bahsediliyordu:
“Bir gün gelir, bu yaptıklarınız bumerang olur, size döner...”
Yani rahmetli Süleyman Demirel’in sözüyle “Keser döner sap döner. Gün gelir hesap döner...”
Ve 7 yıl sonra hesap döndü. Şu farkla ki İlhan Selçuk kaçmayı aklından bile geçirmemişti. Ergenekon ve Balyoz davalarında suçlanan subaylar da yurt dışında olanları bile ilk uçakla dönüp teslim olmuşlar buna rağmen kaçma tehlikeleri var diye utanmazca tutuklanmışlardı. Zekeriya Öz soluğu Ermenistan’da aldığına göre darbecilikle suçladığı kişileri de kendisi gibi kaçmaya namzet görmüş anlaşılan.
Savcı Kara ve Yüzgeç’in durumları farklı. Reza Zarrab ve bakan çocuklarının da aralarında bulunduğu kişiler hakkında 17 Aralık soruşturmasını yürütmüşlerdi. Soruşturma yürürken Mehmet Yüzgeç, Kahramanmaraş Cumhuriyet Savcılığı’na atanmış daha sonra da görevden uzaklaştırılmış ve meslekten ihraç edilmişti. Kara ise yine soruşturma yürüttüğü sırada İstanbul’dan, Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığı’na atandı, bilahare HSYK tarafından meslekten ihraç edildi. Celal Kara’ya da 17 Aralık soruşturmasını yürütürken önce dosyadan el çektirildi, sonra görevden uzaklaştırıldı, ardından da meslekten el çektirildi.
Netice olarak şunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bugün Türkiye’de yargının bağımsızlığından yargı mensupları bile emin değildir. Ama her zaman söylendiği gibi hukuk bir gün herkese lazım olur. Ve “keser döner sap döner gün gelir hesap döner.”
Yazımızı Goethe’nin bir cümlesiyle mühürleyelim: Karaktersiz adamın baş özelliği hüküm vermede adalet eksikliğidir.