Vazgeçilmez ikili: Demokrasi ve devlet

Freedom House 2020 raporuna göre; küresel özgürlükte 14 yıldır düşüş yaşanıyor. Bu sürede dünyada 64 ülkedeki bireylerin siyasi haklarında ve sivil özgürlüklerinde bozulma yaşanırken, sadece 37 ülkede iyileşme yaşandı. 2009' yılından 2019 yılına kadar son 10 yılda da yine özgür ve özgür olmayan ülkelerin yarsından fazlasında demokraside net düşüşler yaşandı.

ABD' de Trump, Rusya'da Putin ve benzerleri dünyada demokrasiye zarar verdi. İlk 4 yılı olmasına rağmen ABD' de Trump'a olan tepkilere bakılırsa, gidişi dünyada demokrasiye soluk aldıracaktır.

Tarihi geçmişe bakarsak, siyasette ve ekonomide gidişatı belirleyen doğal bir süreç var. Bu sürece konjonktür diyoruz.

Benzetme yaparsak, sağlığını korumak isteyen bir insan aşırı kilo alırsa, zayıflamak zorundadır, aşırı zayıflarsa da kilo almak zorundadır. Ekonomi ve siyasette de konjonktür böyle işliyor.

Ekonomik konjonktürde; talep, para arzı, bekleyişler ve verimlilik gibi faktörlere bağlanıyor. Gerçekte ise bunlar sonuçtur. Gerçek nedeni ekonomide iç dinamiklerin yavaşlamasıdır.

Son 90 yılda, dünyada 1970'li yılların ortalarına kadar 40 yıl devletinde işin içinde olduğu Keynesgil politikalar uygulandı. Son 40 yıldır da Monetarist politikalar uygulanıyor.

Aslında 1930 dünya buhranı ve sonrasında İkinci Dünya Harbi nedeniyle durgunluğa giren dünya ekonomisini ancak Keynesgil politikalar canlandırabilirdi. O yıllarda Keynes'in tam istihdam hedefi olmasaydı, bunun yerine Milton Friedman'ın monetarist ve devleti dışlayan yaklaşımı aynı ölçüde başarılı olamazdı. Zira o dönemde devleti dışlayan para politikası; gelişmekte olan ülkelerde tasarrufları ve yatırımları artırmak için yeterli olamazdı.

Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında Keynesgil politikaların uygulandığı döneme Kapitalizmin Altın Çağı denildi.

Ne var ki birçok ülke Keynes'in kamu harcamalarını artırmak şeklindeki genişletici Maliye politikalarını, planlı-programlı değil, popülist amaçlı olarak kullandılar ve 1970 petrol krizinin de etkisi ile ekonomik istikrar bozuldu. Dünyada enflasyon arttı. Keynes dönemi bitti.

1980 sonrası Monetarist politikalar öne çıktı, küreselleşme sürecinde dünya ticareti genişledi. Büyüme oranları arttı. İşsizlik geriledi. Ancak aynı zamanda negatif sorunlar da birikti. Spekülasyon ve kırılganlık artı. Dış ticaret açık veren ülkeler için sömürü düzenine dönüştü. Ülkeler arasında ve aynı ülke içinde halk arasında, zengin -fakir farkı açıldı.

Dünya artık yeni iktisat politikaları arayışları içindedir. İstikrar için ve piyasa yetersizlikleri için devletin devreye girmesi gerekiyor.

Siyasi konjonktüre dönersek; dünyada demokrasinin geri düşmesi ve despot yönetimlerin tırmanması, toplumsal maliyet yarattı. Zira Trump dahil Dünyada mevcut despot yönetimler, hesap vermek korkusu ile gitmek istemiyorlar. Bu nedenle despotlar popülizmi tırmandırdı, toplumu kamplaştırdılar. Birçok ülkede despotlar Anayasayı dinlemiyor. Venezuela'da Maduro muhalefeti vatan hainliği ile suçluyor.

Özetle despot yönetimler bir süre sonra orta vadede halkın refahını ve huzurunu bozuyor. Bıçak kemiğe dayanınca hiçbir politika, hiçbir güç doğal gidişatı durduramıyor. Sovyetler Birliği'nde tek parti diktası da aynı sonu getirdi. Dünyada ne kadar diktatör varsa eninde sonunda hesap vermek zorunda kaldılar. İşte bu nedenle artık dünya yeniden demokrasi demek zorundadır.

Sonuç olarak; Dünyada Siyasi konjonktür demokrasi, ekonomik konjonktür ise kısmi devlet müdahalesi yönündedir.

Yazarın Diğer Yazıları