Üst Akıl ve Milli Damar
Sokak ağzında, “senin aklını alırım” diye bir laf var. Askeri vesayetten sivil vesayet rejimine geçtiğimiz 2010 yılından itibaren sanki birileri bizim devletin aklını aldı. Eskiden yarım yamalak da olsa kendi işleyişi içinde bir tutarlılığı olan devlet şimdi adeta şanzımanı dağıttı!
Eski Türkiye “Büyük Satranç Tahtası”ndaki “devletler oyunu”nda sınırlarını bilirdi! Olur da haddini aşarsa gemisi vurulur, uçağı düşürülür olmadı askerinin başına çuval geçirilerek haddi bildirilirdi! Bunları cezalandırmak istediklerinde kendi hallerinde bırakmaları yeterli oluyor!
Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Birileri piyonları sahneye sürünce biz piyonları değil, arkasındaki şahları, vezirleri hedef aldık. Eş zamanlı olarak PKK’nın, DAEŞ’e ve DHKP-C’ye merkezlerine operasyon yaptık” diyor. Yani bu örgütler piyon değil de şah ve vezirmiş! Devlet aklı gerçekten bu kadar sığlaştı mı, yoksa birileri bunların aklını mı aldı? Hüseyin Çelik de acizliklerini açıkça itiraf ediyor: “Seçimden 1 gün önce AKP’li 600 müşahit ‘tehdit ediliyoruz, karşımızda silahlı bir terör örgütü var, kusura bakmayın biz bu işi yapamayacağız’ dediler.” Yoruma gerek var mı?
Anadolu’nun birçok şehir merkezinde inisiyatifi terör örgütlerine bıraktılar ama sınır dışında askeri operasyon yapıyorlar. Hükümet, ABD ile müşterek olarak Suriye’de IŞİD/DEAŞ mevzilerini bombalıyor. Başarılı olunursa hem Esad hem de PYD derin bir nefes alacak. Bölgenin ABD-Türkiye işbirliğiyle yeniden düzenlenmesine ise hem İngiltere hem de Rusya-İran karşı çıkıyor. İçerden yükselecek tepkilere karşı da bir yandan piyon hücrelere baskınlar yapılıyor bir yandan da Kuzey Irak’ta, PKK kampları bombalanıyor. (PKK’nın henüz ’resmen’ateşkesi bozmaması herhalde size de manidar gelmiştir!)
“Yeni Türkiye Manifestosu” 2007’de MİT Müsteşarı Emre Taner tarafından ilan edilmişti. Buna göre, Türkiye “Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu ile Orta Asya’ya açılan alanlarda merkezi pozisyon kazanacak ve ‘bekle-gör-tavır al’ taktiği ile kendini sınırlamayacak” idi. Ahmet Davutoğlu da danışmanlığı döneminde (2006), Genişletilmiş/Büyük Orta Doğu Projesi’ni “geç kalmış bir proje” olarak görüyordu. Aslında “Yeni Türkiye” Graham Fuller’in ABD’de 2006’da yayınlanan eserinin adıydı.
Ancak işler ters gitti! Arap Baharı hazanı görmeden soldu ve Çözüm Süreci çözülmeye dönüştü. Bunun üzerine Tayyip Erdoğan 2014’te, Japonya’dan süper güçlere seslendi: “Türkiye’nin bölgesel ya da küresel bir güç olma hedefi yoktur... bu konuda hırs göstermenin tehlikesini anladık. Bundan sonra sadece üzerimize düşen görevi yapacağız.”
Geçen hafta bu köşede, “Saltanatın yıkılıp rejimin yeniden dizayn edileceği korkusu Türkiye’nin derin zeminindeki tarihi fayları yeniden harekete geçirdi! Eski sistem üstüne çektiği “Yeni” ciladan temizlenmeye çalışıyor” diye yazmıştım. Temizlik operasyonunda ilk süpürge sesleri gelmeye başladı. Yandaş istihbarat merkezi devlet içindeki “Milli Damar” gurubuna “ayağını denk al” mesajı verdi. Sabah’tan Ferhat Ünlü şunu yazdı: “Devletin gücünü kullanarak korku imparatorluğu yaratma stratejisi ile de Paralel’den ilham alan bir yapılanma Milli Damar. ...Devlet, yapılanmaya yakın duran kişilerin isimlerini de biliyor.”
İlginçtir bu ifadelerin yazarı, “Türkiye ‘üst akıl’ ile anlaştı” diyerek benim geçen hafta “Yeni ve eski ‘kontrol bende’ kavgası veriyor. Kazanan süper güçlerle masaya oturacak!” iddiamı doğruluyor. Ünlü, “Dış güçlere güvenip TR’ye savaş açan her bölgesel güç, TR ’üst akıl’la anlaştığında açığa düşer. İncirlik anlaşması bunun küçük bir boyutu” derken diğer yandaş kalemler de bu anlaşmayı açıktan kabulleniyor.
Saray’a sırtını dayayan grup “Üst Akıl/ABD” ile anlaşınca aradıkları destekler gelmeye başladı! Hem Saray muhalefet vekillerini ağırlayarak yalnızlıktan, hem de hükümet terörle mücadele operasyonlarını “zaafa uğratacak!” araştırma önergelerinden kurtuldu! Fakat bunlar ‘dereyi geçinceye kadar’ verilen destek cinsinden! Türkiye’ye “yeni” cila çeken gücün kendi gruplarına bile nüfuz ettiğini anlamayacak kadar saf Sabah’ın istihbaratçıları tehlikeyi başka medya gruplarında arıyor! Oysa kendi perspektiflerinden bile baksalar gazetelerinde fotosuz, yüzsüz ve yazısı bile olmayan ne kadar çok yazarları olduğunu görebilirler.
Kendilerini geri zekalı yerine koyarak düşmanına Üst Akıl diyen, sonra bükemediği eli öpen bir yönetim var. Beyinlerini besleyen damarlar tıkalı. Maalesef milli değerlerinden beslenmediği için hep zehirlendi, ithal ilaç bağımlısı olarak yaşadı. Şimdi yine kendilerini kurtaracak yabancı cerrahlar arıyorlar. Tek istedikleri hayatta kalmak, Cerraha öyle teslim oldular ki beyinlerini de kalbini de vermeye hazırlar. Ancak bu son operasyon canlarını çok yakacak!