Unutulan tarım
Türkiye çok başarılı planlı kalkınma modeliyle fevkalade denilmeye layık sonuçlara ulaştı. I. Plan döneminde “Tarım Toplumu” gerçeğinden yola çıkan Türkiye II. Plan’dan itibaren şehirleşme ve sanayileşme konularına yöneldi. Planlı dönem %7 kalkınma hızıyla ve düşük bir enflasyonla alt yapı, enerji, tarım, sulama projelerinde sağlanan başarılarla ülkenin çehresini değiştirdi. Aile şirketleri planlamanın rehberliğinde sanayi yatırımına yönlendirildi.
Ne yazık ki 1980 darbesinden sonra planlama kenara itildi. Bu darbenin uluslararası güç destekleyicileri; Türkiye’ye “tarımını sınırlandır, hayvancılıktan vazgeç, sanayileşme dursun” talimatını verdi...
Son on yıldır olanlar bu talimatın ağırlaşarak uygulandığı dönemdir. Tarımda dünya çapında yaşanan korkunç rekabet savaşında ne yazık ki yerimizi ve ülkemizin menfaatlerini anlayamadık. Demokratik gibi görünen seçimle işbaşına gelmiş dahi olsalar hükümetlerin çoğu aslında paranın gücü ve medyanın her türlü manipülasyonu ile yönlendirilmektedir. Bugün tarım politikaları bütünüyle çok uluslu şirketlerin çıkarlarına hizmet etmektedir. Tarım ve gıda üzerinde devlet denetimi, çiftçileri destekleyen gıda egemenliği ve yerel çevre koşullarının korunması konusundaki kamu politikaları terk edilmektedir.
Cumhuriyetin tarımda büyük başarılarından olan kooperatifleşme konusunda bayraktar kurumlar; Tariş, Antbirlik, Fiskobirlik gibi örneklerdir. Bunlar Güneydoğu’nun üzüm ve biberini, Güney’in pamuğunu, Batı’nın üzüm, incir, tütününü, Karadeniz’in çay üreticisini ezdirmeyen, emeğini koruyan kurumlardı. Bunlardaki sistem demokrasi kültürünü güçlendiriyor, yayıyor ve yerleştiriyordu. Ne yazık ki bir kısmını yakından tanıdığımız 1980 sonrasının sorumlu kadroları “küçük üretici sancısı” çekmiyordu. Onlar için birlikler sadece ve sadece hazineye yük getiren kurumlardı. IMF ile yapılan antlaşmalar 1980 sonrası Türkiye’yi para, kredi ve ham madde konularında tamamen dışa bağımlı hale getirdi. Avrupa Birliği Türkiye’ye açıkça baskı yaparak tütün ve şeker pancarı ekimini sınırlandırdı. Bizim insanımız en az kanserli madde taşıyan kendi tütünü yerine, kanser bereketi olmuş Amerikan tütününü içmek zorunda kaldı. Aslında Türkiye, Fransa’nın şeker stoklarını Amerika’nın tütün depolarını eritmekle görevlendirildi. Bu acı tablo içerisinde hayvancılığımız tamamen mahvoldu ve biz bu yıl için 3 milyar dolar canlı hayvan ithal etmeyi düşünür hale geldik. Tarımdaki gafletimiz ve yanlışlarımız en kaliteli pamuk tiplerinden birisi olan yerli pamuktan kendi tekstil sektörümüzü mahrum bıraktığımız için dağlar gibi olan rekabet gücümüz eridi. Türkiye sade sanayi sektöründe değil tarım sektöründe de Avrupa Birliği’yle aramızdaki Gümrük Birliği Anlaşması’nın yıkıcı etkilerini yaşıyor. Avrupa Birliği’nin Gümrük İndirimi Anlaşması’nı yaptığı her ülkeye biz de gümrüğümüzü açıyoruz ancak AB üyesi olmadığımız için mal satamıyoruz. Tarım ürünlerinde bu durum fevkalade aleyhimize işliyor. Kilometrelerce uzayan dünün pamuk, tütün, çeşitli sebze tarlalarının bugün boş kalmasının sebebi yerli üretime karşı gümrüksüz giren malların kazandığı haksız rekabet şartlarıdır.
Dünya üzerinde tarım kesiminde sessiz fakat çok büyük bir savaş yaşanıyor. Çin; Avrupa pazarına gıda maddeleri satabilmek için Kuzey Afrika’da arazi kiralıyor, yüksek verimli tarım yapmaya gayret ediyor. Gelişmiş AB ülkeleri ve Amerika ise Çin’in yayılma potansiyeline karşı üreticisine özel fonlar vererek büyük üretim hedeflerine ulaşmak istiyor.
Bütün bunlar olurken bizim canımız Türkiye’mizde sorumlular Gezi Parkı’nda geziniyor veya türkülerimizdeki hoşlarına gitmeyen kelimelerle uğraşıyor. Milletin zamanı, memleketin kaynakları, geleceğimiz, ümitlerimiz hiç durmadan Gezi Parkı’na yönelmiş topların yaylım ateşi altında kalıyor. Artık bu kısır döngüden çıkalım. Devletliler gerçek kalkınmaya dönsün. Gerçek kalkınma dünyayı değerlendiren, takip eden “Milli Bir Strateji” ile mümkündür. Bu Milli Strateji’nin ışığında hazırlanacak Kalkınma Planları ile tarım, hayvancılık, turizm ve sanayi dengesi kurulabilir. İsraf önlenebilir. Bölgeler arası kalkınmışlık farkı, sosyal sınıf ve zümreler arası gelir dağılımı dengesizliği azaltılır, ortadan kalkar. Zamanın kıymeti ancak bu yolla anlaşılır. Zamana kusur bulanlar, zaman konuşacak olsa utanır. Zaman denilen eşsiz güzelliği, kör ihtiraslarla çirkin hale getirmeyelim. Zaman kaybetmeden toprağımızın kıymetini bilelim. Toprağın kıymetini bilmeyenler topraksız kalır.