Uluslararası tantanacılık
Medeniyetler değil, çıkarlar çatışıyor. Günümüzde ulus içi veya uluslararası alandaki kavgalar, kitleler arasındaki farklılıklardan kaynaklanmıyor. Hedef ülkenin dini, dili, ırkı ve kültürü önemli değildir. Fakat bu farklılıkların arası açılıyor sonra herbirine ayrı anlamlı yükler eklenerek dolap döndürülüyor. İran-Irak savaşında görüldüğü gibi aynı din ve çoğunlukla aynı mezhepten olan kitleler yaklaşık 10 yıl boyunca akıl ve mantık sınırlarını zorlayacak şekilde kan dökmüştür.
Afrika’da siyahlar ve beyazlar arasındaki kavganın daha şiddetlisi aynı renkte ve aynı dili konuşan kabileler arasında cereyan etmiştir. Eski Sovyetler coğrafyasında, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’daki içsavaşlar da farklı etnik gruplar arasında değil, yoksullar ve fakirler arasında yaşanmaktadır.
Medeniyetler savaşı tezi; bahanelere stratejik boyutta yeniden imaj verme çalışmasıdır. Çatışanlar aynı ülkenin çocukları, pastayı paylaşanlar ise çağdaş sömürgeciler. Süper güçler artık ’kapkaç’türünden basit hırsızlıkları çete ve mafyaya bırakırken kendileri Sülün Osman’a taş çıkartacak çağdaş yankesicilik metotları izlenmektedir. Yankesiciliğin üçkağıtçılık türünden geleneksel yöntemlerinden birisi de ’tantanacılık’tır. Herkesin gözü önünde kavga eder görünen çete elemanları, ayırmaya kalkışanların cebini boşalttıktan sonra ortadan kaybolur. Bir de Nuri Alço taktiği ile ’söğüşçülük’yapanlar vardır. Göz koyduğu kişiyi kendisinden geçirdikten sonra, maddi ve manevi varlığına tecavüz eder.
Bunlar sıradan hırsızlar gibi şadırvanda abdest alanların ceketinin üstüne kendi ceketini asıp, ’muslukçuluk’ , yahut yaşlı ve saf kişilerin ceket ve pantolonlarına bulaştırdıkları kirleri temizlemek bahanesiyle yanlarına yaklaşıp ’pislikçilik’yapmaz. Kaldırımcılar gibi tezgahtaki veya vitrindeki malı çalıp sıvışmaz veya üçbeş kuruş için sizi tırnaklamaz. Sizi tam manasıyla, bir daha kendinize gelemeyecek şekilde ’madara’etmek ve silkelemek için stratejiler kurgular, gerçekleştirir. Sahne ne kadar gerçekçi dekorla desteklenir, aktörler rollerini ne kadar sahici canlandırırsa elleri o kadar güçlenir. Aksi takdirde inandırıcılık eksik kalırsa kendi kamuoyları bile desteğini çekebilir. Beyaz camdaki kurguyu kimin kamerasından seyrediyorsanız, değerlendirmeleri kimin kaleminden okuyorsanız tepkileriniz onlarınkine benzemeye başlar.
Kurucu Cumhurbaşkanı Askar Akayev’in devrildiği 2005’deki olaylar öncesinde, ABD Kırgızistan’a keşif amaçlı AWACS uçaklarını konuşlandıracaktı. Rusya ve Çin’in buna tepkisiz kalması beklenemezdi. 2010’un ilk günlerinde de ABD bu kez Kırgızistan’ın fakir güney bölgesinde bir askerî eğitim merkezi kurmaya girişti. İlginç olan Başkent Bişkek yakınındaki ABD’nin Manas Hava üssü ile Rusya’nın askeri birimleri arasındaki mesafenin yakınlığıdır. Yürüyerek bir saatlik mesafe... Yoksul güneyliler ve varlıklı kuzeyliler arasında kavga sürüyor. Sonuç yine aynıdır; öz kaynaklarıyla kalkınma gerçekleştiremeyen ve uluslararası güçlerin evsahipliğini yaparak para kazananlar, vakitleri dolduktan sonra ülkelerini terk etmek zorunda kalıyor. Su testisi misali Akayev’in akıbetini Cumhurbaşkanı Kurmanbek Bakiyev yaşıyor. Ancak sığınacağı şehir, herhalde Akayev’in gittiği Moskova olmayacak...
Demokrasisi gelişmeyen ülkelerde yolsuzluk iddiaları tamamen göz boyacılıktır. Mahkemeleri, polisi, basını, kamuoyu baskısı olmayan bir memlekette kimse hırsızlığı engelleyemez. Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin hangisinin devlet başkanı yoksullar arasından çıktı ve iktidarı sırasında zenginliklerine zenginlik katmadı? Liderleri zenginleştiren zaten uluslararası holdingler değil mi?
Yıllar önce Amerikan Lockheed Martin ve şimdi Alman Mercedes’in, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkelerde dağıttığı rüşvet skandalları bunun örneğidir. Söz konusu holdingler, ihale bütçelerinin yüzde 10’unu resmen rüşvete ayırmakta ve bu durum kendi ülke istihbaratları tarafından da bilinmektedir. Şimdi hangi yüzle kendi maaşlı elemanlarını yolsuzlukla suçluyorlarsa...