Ulusal ekonomi rüzgârı
1994 yılında, SİSAV’ın bir toplantısında finans sektöründe çalışan bir arkadaşımız , “dünyada küreselleşme sürecini hiçbir güç durduramaz” demişti. Gerçekten de finansçılar küreselleşmenin dünyaya ve insana getireceklerini çok iyi işleyerek heyecan yarattılar. Belki kendileri de buna inanmışlardı. Küreselleşme konjonktüre aynı hızla devam etti.
Toplum psikolojisi... Ekonomik ve siyasi alanda ortaya çıkan rüzgârda akıl tutulası oluyor. Kimse bu rüzgârın nereye gideceğini düşünmüyor.
Söz gelimi CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu rüzgârı estiğinde insanları farklı düşünmeye ikna etmek mümkün olmuyordu. Kendisi aday olmadan milletvekilleri imza topladı. Bir kısım milletvekili yurt dışında idi. Ben Türkiye’de idim ve kesin olarak imza vermem dedim. Zaten Şükrü Küçükşahin’in “Kemalin Gelişi” kitabında Kılıçdaroğlu için imza talebini net olarak geri çeviren yalnızca benim ve İlhan Kesici’nin olduğu yazılıyor... Ben kendisinin CHP misyonuna ve benim düşüncelerime ne kadar ters olduğunu iyi biliyordum. Bir buçuk yıl sonra, şimdi CHP örgütü ve kamuoyu, ne kadar yanlış yapıldığının farkına vardı. O kadar ki Konsensus’un yaptığı son ankette, kamuoyunun Kemal Kılıçdaroğlu’na olan güveni 22.6 puanla dördüncü sıraya gerilemiş bulunuyor.
Dünya bu global ekonomi çığlıklarının, spekülatif sermayenin vurgun çığlıkları olduğunu ancak 20 yıl sonra anladı. Sömürü düzeninin ve yoksullaşan insanların farkına daha yeni vardı.
2005 yılında, “Kur Riski” adıyla bir kitap yayınladım. Bu kitapta dalgalı kur politikasının ve cari açık sorununun sürdürülemez olduğunu, Türkiye’nin kur dengesini sağlayacak bir sisteme geçmesi gerektiğini anlattım. Üretimde, istihdamda ve dış açıktaki sorunların, daha da ağırlaşacağını ifade ettim. Ne var ki bu sorunu kendi partime bile anlatamadım. Çünkü kendi partimde de, dalgalı kurun ve uluslararası sömürünün mimarlarından Kemal Derviş’in etkisi ve uzantıları vardı. Şimdi de var.
ABD’de 17 Eylülden beri “Waal Stret’i işgal et” isimli sivil girişimin protestoları devam ediyor. Biz toplumun yüzde 99’uyuz diyorlar. ABD’de bu gösteriler nedeniyle birçok insan gözaltına alındı. ABD’deki isyan, İngiltere, İtalya, Japonya dahil on bir ülkeye daha sıçradı. Roma’da yaşanan çatışmalarda bir milyon Euro’luk zararın olduğu belirtiliyor.
Aslında küreselleşmeye karşı bu tepkileri, bizim gibi üretimi dışa bağımlı ve cari açığı yüksek ülkelerin daha önce göstermesi gerekirdi.
Çünkü ABD ve Avrupa’daki bu eylemcilerin tepkisi, gelişmekte olan ülkelerin temel sorunlarıyla bire bir örtüşüyor.
“Söz gelimi bizden vergi alıp bankaları kurtardınız...” şeklindeki tepkiyi en önce biz göstermeliydik. Bankaların içini boşaltıp, bu paraları yurt dışına kaçıranların tüm zararları, hazine tarafından karşılandı. Hazine de bu parayı borçlanarak ve halkın vergileriyle kapadı. Borç faizlerini de halk ödüyor. Bu düzene tepki gösterenler “medyayı kontrol edip, halkı bilgisiz bıraktılar” diyor. Bizde medyanın ne durumda olduğunu bilmeyen kalmadı.
“Sömürgeciliği hakim kıldılar” şeklindeki tepki ise, bize daha çok uyuyor. Çünkü cari açık demek, başka ülkelerin bizi sömürmesi demektir. Ve biz dünyanın en fazla cari açık veren ülkesiyiz.
Sizde gelir dağılımının ne kadar bozuk olduğunu da Japonya’dan daha fazla dolar milyarderine sahip olmak suretiyle ispat ediyoruz.
Bu tepkilere karşı, Birleşmiş Milletler genel sekreteri “sokağa kulak verelim” diyor. Bizde ise Güngör Uras dostumuz, gösterilere halk desteği yok diyor.
Dünya bu sömürüden, bu yoksulluktan ancak ulusal ekonomiye dönerek kurtulur. Zaten yeni rüzgârın yönü de böyledir.