Türk'ün devletini almak!
Bugün bayramın üçüncü günü. Nasıl bir bayramsa, işte öyle! Vatanımız bölünmesin diye can veren şehitler bir yanda, aile ocaklarından yükselen feryatlar öbür yanda... Türk Milletinin birliği bozulmasın, egemen devleti yıkılmasın diye yaz-kış, gece-gündüz demeden yirmi dört saat dağlarda-ovalarda, köylerde-kentlerde; kan kusan haçlı maşası isyancı hain teröristlere karşı mücadele eden askerimiz, polisimiz, köy korucularımız bir yanda, felaketin farkında olanı olmayanı, gafili, iş birlikçisi, hainiyle 80 milyonluk Türkiye diğer yanda!
Bugünün siyaseti ne derse desin, günümüzün en vahşi terör örgütlerinden biri olan PKK/KCK'nın hakkından elbette gelinecektir; bundan hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Vatanı ve Devleti için şehitliği göze alan evlatları var oldukça, Türk Milleti ebediyen yaşayacaktır. Yüce Mevla'mız, şehitlerimiz ve gazilerimizden razı olsun!
Bu bedelleri niçin ödüyoruz?
Terör saldırıları neden 2003'ten itibaren tırmanışa geçti ve bugün ülke bölünme noktasına geldi? Bu sorunun cevabını net olarak vermeliyiz ki, hastalığa doğru teşhis koyabilelim. Açık bilgilere göre terörist isyan 3 ana dönemde ele alınabilir; 1. Özallı yıllar dönemi (1984-1993) 2. Koalisyonlar dönemi (1993-2002) 3. Erdoğanlı yıllar dönemi (2003-2015). Dikkat edilirse 1'inci ve 3'üncü dönemde, (23 yıl demektir) terörist isyan sıfırdan zirveye çıkmış; buna karşılık 2'nci dönemde zirveden indirilip ezilmiştir. Neden böyle oldu derseniz, cevabını şöyle verebiliriz: İlk ve son dönemdeki zihniyet ve siyaset aynı da ondan. Bu siyaset ilk önce; asırlar ötesinden gelen, kökeni, mezhebi ne olursa olsun sosyolojik açıdan bir ve bütün olan Türk Milletini, ırkçı bir anlayışla 26 etnik ve mezhep grubuna ayırmaya kalkıştı. (Bunca akan kana, şehide ve ihanete rağmen Erdoğan ve Davutoğlu başta olmak üzere bazı AKP sözcüleri, neredeyse her konuşmalarında bu ayrıma inatla vurgu yapmaktadırlar.) Yine bu siyaset inkârcı bir anlayışla, Türk Milletini de, "Türk, Kürt, Laz, Gürcü..." diye diye etnik bir topluluğa indirgemeye; bireyin/vatandaşın eşitliğini sağlayan "hukuk", "demokrasi" ve "özgürlük" kavramlarını, etnik grupların "eşitliğine" aitmiş gibi gösterip, millî/ulusal egemenliği paylaştırmaya yeltendi. Böylece, Türk Milletine ait olan aziz vatanımız üzerinde, "Kürdistan", bunun dışındaki coğrafyada, PKK/KCK'nın ortak olacağı "Ortak vatan Türkiye" devleti kurulacakmış. 2023'te bambaşka dedikleri "Yeni Türkiye" bu olsa gerek! Tarih boyunca görüldüğü gibi, bir millete ait olan egemenlik bölüştürüldüğünde, ülkede iç savaş kaçınılmaz hale geliyor. Allah korusun, önüne geçilmediği takdirde, ülkemiz bu tuzağa doğru sürüklenmektedir.
Bu yolda atılan adımlar...
Başbakan, "terörü ve akan kanı" durdurmak (!) için MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı İmralı'ya 7 defa göndermiş. Fidan, idam mahkûmu teröristbaşıyla görüşüp 4 safhalı bir "mutabakat"a varmış. Mutabakatın ayrıntıları gazetelerde yer aldı. (Radikal, 08 Ocak 2013)
Bu mutabakatın kısa özeti şöyle:
1. Safha; Çatışmasızlık sağlanacak. Yerel yönetimleri güçlendirme adı altında "Özerk yönetimin" gerçekleştirilmesi sağlanacaktır.
2. Safha; Demokratikleşme ile binlerce KCK'lı serbest kalacak. 4 bine varan PKK'lı Türkiye dışına çıkacak. Uzun zamana yayılacak çekilmeye müdahale edilmeyecektir.
3. Safha: Silah bırakma. PKK unsurlarının ikna edilmesine çalışılacak. Oslo benzeri bir dış ülkede görüşmeler yapılacaktır. "Kürt Sorunu"nun demokratik çözümü için: a) Anayasada nötr vatandaşlık tanımı yapılıp, adına Türkiye vatandaşı denilecektir. Anayasada Türk ismine de, Kürt ismine de yer verilmeyecektir. b) Ana dilde eğitimin önündeki engeller kaldırılıp, hazırlıklar yapılarak eğitime geçilecektir. c) AK Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Sözleşmesi'ndeki çekinceler kaldırılacaktır.
4. Safha: Silahların bırakılması. Silah bırakma kolay olmayacak. PKK, 30 yıldır silahla yaşamaya alışmış bölgesel bir terör örgütü. Apo'nun ağırlığını koyacağı en kritik aşama bu. Kendi durumu da bu arada çözülecektir.
Bu mutabakatın "çatışmasızlık" şartı 5. Oslo tutanağında şöyle açıklanıyor: "Madde 8- Kürt sorununun nihai çözümünün, ancak çatışmasızlık zemininde gerçekleşebileceğinden hareketle TÜM ASKERİ, SİYASİ VE DİPLOMATİK OPERASYONLARIN VE EYLEMLERİN DURDURULMASI ve uygun tedbirlerin karşılıklı geliştirilmesi esastır."
Seçimlerden bu yana yaşanan kanlı tablonun sırrı "çatışmasızlık" adı altında devletin elini kolunu bağlayan "mutabakatta" gizlidir. Nitekim Erdoğan buna dayanarak; "Çözüm süreci içerisinde valilerimiz verdiğimiz talimat doğrultusunda... operasyonlara girmiyordu..." diyor. PKK/KCK'ya hitaben de; "Çözüm sürecine ihanet ederek değerlendirildi. Çözüm sürecini bunlar, silah stoklama süreci olarak değerlendirdi. Çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar" itirafında bulunuyor. Demek ki, ihanet etmeyip stoklanan silahları kullanmasalarmış, "süreç" devam edecek, "özerklik" veya "Öz-Yönetim" adı altında devletleşecek, ülke bölüşülecekmiş.
Demek ki; tılsımlı "çözüm süreci" ülkemizin paylaşılmasının adıymış. İsyancıya "evet" dersek, terör bitecek, "çözüm" de gerçekleşecektir!... Kısaca "çözüm": TÜRK'ÜN DEVLETİNİ ELİNDEN ALMAKTIR!