Türklüğe savaş açtılar

Türklük kavramını tartışmaya açan Hürriyet’in “kimliksiz, kompleksli, ne idüğü belirsiz Türk tipi(!)”ne ilk destek Taraf’tan geldi. Neşe Düzel’e konuşan AKP’li Bahçekapılı “Türklük tanımı kalkacak” dedi

Boşuna bayram günü bilgisayar klavyesini benden uzak tutun, sayfanın idaresini siz ele alın demedim. Biliyorum başıma geleceği. Bu “medya”, en “birlik, beraberlik, dayanışma...” gününde bile günaha sokar insanı. Kalbini
taşlaştırır.
Artık “gargaraya getiririz” diye mi düşündüler, bayramlaşmaydı, baklavaydı, kavurmaydı, mide fesadıydı derken arada kaynar gider mi dediler bilmem... Kimliğini ”Türkiye Türklerindir “ iddiası ile özdeşleştiren Hürriyet ”Bu Türkler de kim yahu“ açılımı yapmış Pazar ekinde.
Nasıl bir tecelli ise Pazartesi günü, Taraf’ın sürmanşetinden verdiği, AKP Grupbaşkanvekili Ayşenur Bahçekapılı’nın ”Türklük tanımı kalkacak“ sözleriyle de, manidar bir ”pişti“ uyumu yakalamış oldu.
Hürriyet’in pazar ekinin göbeğinde ”kapkara bir gölge elinde de bir ”Türk bayrağı“.
Adam kim belli değil; kimliksiz!
Tam vurgulamak istedikleri gibi...
Rahmi Turan, İlber Ortaylı gibi isimlere ait, birkaç ”rahatlatıcı“ demeç koyup güya ”objektif “ bir tavır sergileyen Hürriyet’in iki sayfaya yaydığı ”Türk“ tanımında yok yok:
” Öğrenme eylemini okumak yerine izleyerek ya da dinleyerek gerçekleştirmeyi severler. Anında görüntücüdürler.
* Hugh Pope

“Türkleri ayıran en temel özellik, bütün dünyayı Türklere düşman görme alışkanlığıdır”
* Prof. Fikret Adanır / Sabancı Üniversitesi

“Türklük kasabalılık tavrı içinde kalmak, sorunlu bir özgüvenle, gerçeklikten uzak davranmaktır.
Henüz Ödipus kompleksini aşamamış bir ergenin tepkiselliği...”
* Hasan Bülent Kahraman

“Hiçbir biricikliği yok, siyasi ve kültüren bir kavram”
* Doç.Sibel Özbudun/Hacettepe Üniversitesi

“Türklerin biyolojik olarak belirgin bir tipi yok. Hiçbir zaman varolmadı. Dilbilimi bakımından da bir saflıktan söz edilemez...”
* Prof. Carter V. Fındley / Ohıo Üniversitesi

İşi Bilge Kağan’a kadar götürmüşler, neredeyse “Amerikan aksanı ile hitap etmiş Orhun’dan” diyecekler.
Aklınıza gelen ne kadar aşağılama, hakaret varsa hepsini saydırmışlar topumuza birden.
O Türkçe değil dedikleri Orhun yazıtlarından başlayıp, “İstanbul”a neden “yabancılaştığımıza” kadar her iddiayı “akademik” olarak çürütmek mümkün. Türk tarihini yeniden, alabildiğine uydurukça yazan bu isimlere karşı söyleyeck sözü olan “bilim adamları” vardır umarım.
“Bir marjinal gazete dışında meydan nasıl olsa boş” diye düşünenler boylarının ölçüsünü alsın, bu milletin “kim” olduğunun farkında olduğunu görsün diye böyle bir “açık kapı” bırakıyorum.
Bu çağrının geri dönüşümü kuru bir “tık” sesi olursa, Yeniçağ’ın “Türklük tanımı”nı değiştirmeye çalışanlara hakettikleri cevabı vermek konusundaki maharetini bilmem hatırlatmaya gerek var mı? ( Bkz. Arslan Bulut)


++++++

Bir de ‘çiftlik değil’ diyorlardı...
AKP döneminde bürokratların atamaları çok tartışıldı. Bunlardan belki de en çok tartışılan atamalar TRT’de yapıldı. TRT pek çok usulsüz atama ve ihale iddiasının muhatabı oldu.
Kanalda yaşanan son skandal herkesi yine şaşırtacak cinsten.
TRT Radyo Dairesi Başkanı Şenol Göka’nın kanaldaki son icraatı çok tartışma yaratacak cinsten. Göka, köpeği için Ankara Radyosu’nun arka bahçesine özel kulübe yaptırdı. Göka’nın köpeği arka bahçede bu kulübede duruyor.
Görenler Göka’nın köpeğine özel bu uygulamaya oldukça şaşırıyor ve “TRT çiflik mi” diye soruyor. * odatv.com


++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Ülkemizde yıllardır “sinsi savaş” yürütülüyormuş.
Evet! Cumhuriyete kanat gerenlerle, cumhuriyete tekme tokat girenler arasında...
* Gülhan Elmas

++++++

Aslı’nın ruhu zuhur etmiş olmalı
Yenişafak’ın “Ergenekon Kafes’i kırdı” başlıklı “Geleneksel Ergenekon haberleri”nin son örneği şöyle bir girişle başladı:
“Demokrasiye darbe vurmak amacıyla hazırlanan “Kafes Planı”nın Ergenekon’un 4. İddianamesine gireceği öğrenildi. Planının yürütmesinde de yer aldıkları öne sürülen 3 amiralin sorgulanacağı belirlendi...”
Aslı Aydıntaşbaş’ın kalemi Yenişafak koridorlarında zuhur etti sandım haberi okurken. İçim ürperdi.
Yapıldı, edildi, bildirildi, tespit edildi, çıkarıldı...
Kim yaptı? Kim etti? Kim bildirdi? Kim tespit etti? Kim çıkardı?
Hadi “kaynağımı açıklamak zorunda değilim” ilkesini cam simidi yaptınız; bu bilgileri size sızdıranın veya bu yönlendirmeyi yapanın kim olduğunu açıklamasanız da, haberdeki kişilerle ilgili işlem silsilesini yapan, -en azından kurumları- anmanız gerekmez mi?
Bu soruşturma adı lazım değiller eliyle mi yürütülüyor?
Size “gazetecilik”ten bahsetmek abesle iştigal olacak ama; niyet beyanı olarak sormak durumundayım:
Hani 5N, 1K?


++++++

AA’nın rekor denemesi
Biliyorsunuz bizde yalan yok; “Dört nala şuursuzluk”demek geçti içimden. Ama iktidara bağlı kurumlar, ajansın haber servisi gibi, mahkeme celbi servisi yaptığı için, “Aman” dedim, “Fazla karıştırma, sen olanı aktar, kararı okuyucu versin.”
Saat 11.30 itibariyle Anadolu Ajansı’ndan fotoğraf yağmaya başlamış:
1, 3, 5, 13, 19, 27... 50, 70... 100, 101, 105... 120...
Spor serivisindeki arkadaşlar “130” dediğinde, “gazeteci” dediğimiz sabrına hayran olunası meslek erbabı, manşetlik haberine yana yakıla fotoğraf beklerken onu geçmeyip de, belki iki sütuna beş santim bile görülmeyecek haber için “fotoraman” servisi yapan ajans “yine abartmış herhalde” dedim. Ama “130”u yuvarlak bir isyan rakamı olarak algıladım.
Saat 13-13.30 sularında bilgisayarın başında resimleri saymaya başladığımda, AA’nın geçtiği “at konseptli” resim sayısı 137’ydi. “Atlatmamak” için orada bıraktım.
AA daha önce de “rekor denemeleri”ne imza atmıştı. Mesela Afrika’nın balta girmemiş bölgelerine erzak götüren bir yardım kuruluşunun aktivitesini bir amuda kalkmadan çektiği eksik kalmıştı foto muhabirinin. Ama böylesi, “ajans haberciliği” tarihine geçecek ve bırakın kırılmayı egale bile edilemeyecek böyle bir çalışmaya biz ilk defa rastladık. Sanırsınız bir tür “Maymunlar Cehennemi” vak’asıyla karşı karşıyayız. Atlar dünyayı istila etti ve egemenliklerini ilan etmek için de önce devletlerin resmi “haber ajansları”nı ele geçirdi. Artık her yer havra!
Nalları, eyerleri, jokeyleri, sıçrattıkları kumlar, çimler, “bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik” halleri, “bir gece ansızın gelebiliriz” pozları, rehabilitasyon arkadaşları keçiler, arabaları, tezahüratları, galop anları, yedikleri, içtikleri, evleri, valizleri, kamçılarıyla atlar dünyasını tanıyalım da, saygıda kusur sayılacak bir cahillik filan yapmayalım diye, bir nevi yeni düzeni tanıma klavuzu yayımlatmışlar sanki.
Dediğim gibi AA konusunda, biz hanidir sözün bittiği yerdeyiz zaten. Artık Hilmi Bengi Türkiye Jokey Kulübü Başkanlığı’na mı aday olacak, TRT’nin elektirik faturasından vergi alması gibi, Ajans da bundan böyle bahis başı komisyon mu alacak... Benim aklım ermez...
Şeytanın gör dediği kısmıyla ilgili kararı siz verin artık...


++++++

Ya Hüseyin Çelik’in kehaneti tersine çıkarsa...
Hüseyin Çelik’in, Bingöl’de 33 erin şehit olduğu terör olayıyla ilgili sözleri tartışma yarattı

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, VATAN’a verdiği bir söyleşide; durup ileriye bakıyor ve “Çözemezsek sorun doğuda değil batıda olacak” diye hepimizi uyarıyor. Hüseyin Çelik; ülkede halk arasında büyük çatışmaların çıkacağı tahminini dile getiriyor. Hüseyin Çelik’in uyarısını okuyunca aklıma; geçen gün sağduyu sahibi bir arkadaşımın ’flash forward’ı geldi.
Dostum tersini düşünüyordu. “Sorun doğuda olur” diyordu: Batı kentlerinin birinde ölümlü bir olay olur. Ölen Türk, öldüren Kürt’tür. Türkler, Kürtlerin yoğun olduğu mahalleye yürürler, dükkânlar taşlanır, otomobiller tahrip edilir, polis araya girer, şiddet önlenir. Fakat bu haber doğu kentlerine yıldırım hızıyla; “Türkler Kürt mahallelerini bastı” diye ulaşır. Doğu kenti gerilir.Provokatörler işbaşı yapar.Mahallelerden akın halinde insanlar kentin vilayet binasına doğru yürüyüşe geçerler. Vilayet binası basılır, silahlı adamlar kalabalığın arasına karışır. 33 polis ölür. Kalabalık, vilayet binasına ulaşır. Valiyi esir alırlar. Türk bayrağı indirilir. Yerine PKK bayrağı çekilir. Tabur komutanı, durumu tugay komutanına bildirir, yardım ister. Genelkurmay Başkanı, “Biz demokratik bir ülkede yaşıyoruz, Başbakan’a bağlıyız” diye düşünerek durumu Başbakan’a bildirir ve raporunu “Emirlerinizi bekliyoruz” diye bitirir.
Başbakan ne diyecektir? Hangi emri verecektir?
Bütün kalbimle ne doğuda ne batıda sıkıntı olmasını, problemin “ülke bölünmeden ve kardeşliğin ebediyen devam etmesi” yönünde çözülmesini diliyorum. Ancak PKK’nın ve CIA’nın istediği gibi sorun “doğuda olursa” Başbakan ne yönde emir verir?
* Necati Doğru/ Vatan


++++++

Vardır bir bildiği!
Hasan Cemal, kalpaklı Atatürk bayraklarından rahatsızmış: “Bir yanda gerilla kıyafetli çocuklar... Öte yanda pencerelerden sarkıtılan kalpaklı Atatürk bayrakları... Barış bunun neresinde? Kalpak ve gerilla! İkisi de savaşın simgeleri değil mi?”
Biri emperyalizme karşı verilen bağımsızlığın simgesi, diğeri kullanılmışlığın, maşalığın... Atatürk’ün kalpağı ile Apo’nun “gerilla” sını aynı kefeye koyan Hasan Cemal’in bir bildiği vardır elbette...
* Işık Kansu / Cumhuriyet


++++++

MİNİ YORUM
Vatandaş değil seçim sistemi sorunlu
Ömer Faruk Atay’ın ‘AKP kadar, ona oy veren kitleye de bakmak lazım’ eleştirisini yayımlamıştık. N.Leyla Erdal da “vatandaşın kendisini öpen partiye” tekrar tekrar oy verebileceğine inanmadığı için kendi teklifini paylaşmış. Erdal’a göre önce “seçim sistemi”ne ve seçimlerin “demokratik” ortamda yapılıp yapılmadığına bakmak gerekli.

Yazarın Diğer Yazıları