Türklerde eğitim
Bazılarına göre Türk; kırk ambardan oluşan, Türkiye’de yaşayan bir grup olarak gelmektedir. Ne acı ki bunlar kendi varlıklarını inkâr edecek kadar bir yerlerinden bir yerlere bağlı zavallılardır.
Bize göre yeryüzünde 400 milyonun bizim gibi konuşması ve “Türk’üm” demekten çekinmeyen insanların olması ve Türkiye’de ise yaşayan gruplardan biri değil kahir ekseriyetidir.
Elbette ki böylesine devasa gücün bir yerleri ürkütmesi, hatta korkutması doğaldır. Korkanların da bu gücü parçalamak ve aralarına nifak sokması da doğaldır.
Doğal olmayan ise bize benzeyip de bizden olmayanların ihanetleridir. Bir kısım neslimin de duyarsızlığı ve enenmişliği de beni korkutmaktadır.
Öyle ki; bir Misak-i Milli sınırlarımızın dışına çıkıp, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Makedonya, Kosova, Moldova, Ukrayna, Gürcistan, İran, Irak, Suriye, Bağımsız Türk Devletleri ve Rusya’ya bağlı özerk bölgeleri görünce halinizden nasıl utanacağınızı görürsünüz.
Buralarda yaşayan kardeşlerimiz “Ben Türk’üm” diye haykırıyor. Siz unutsanız da, gelip gitmeseniz de sizin Türkiye’de yaşayabilmeniz için görevim olan uç beyliğini yapmaya devam ediyorum diyor.
Bu kardeşlerimizin oralarda varlıklarını devam ettirebilmesi için bizim de yapmamız gerekenler olsa gerek. Bunun için de TİKA kurulmuştur.
Bu kuruluş gerekeni yapabiliyor mu? Yapıyor dersek yanılırız. Onlarca gönüllü yardım kuruluşu oluşmuş, bunlar gereğini yapıyor mu?
Anılan devletlerde yaşayan Türklerin azınlık sayıldığı, ülkemizdeki azınlık hakları gibi onların da bir kısım haklar elde ettiği bilinen bir gerçektir.
Bir milletin mensuplarının varlığını sürdürebilmesi için milleti millet yapan vasıflara sahip olup, onu ilelebet koruması gerekmektedir. Bu vasfın başında da “dil” gelmektedir. Birbiriyle anlaşıp değerlerini paylaşabilmek için aynı dili konuşması gerekmektedir.
Dilini öğrenip geliştirmesi için eğitimini alması gerekir. Bunun şuuruyla hareket eden Romanya, Bulgaristan, Kosova, Makedonya, Afganistan, Irak ve Yunanistan’da yaşayan uç beyi kardeşlerimizin bir kısmı tamamen Türkçe eğitim-öğretim yaparken, bazıları haftada dört saat Türkçe eğitim görmektedir.
Bazı devletlerde Türkçe eğitim alma, bazı devletlerde de eğitim-öğretimin tamamını Türkçe yapma mücadelesi sürmektedir.
Peki Türkçe eğitim-öğretimine kavuşunca sorunlar bitiyor mu? Elbette hayır. Dahası asıl problem o zaman başlıyor. Çünkü Türkçe ders kitabı yok. Devletler ders kitaplarını kendi dilinde yazdırıyor. Özel sektör ders kitabı yazıp basmıyor. Nedeniyse Türklerin alım gücünün olmaması ve o ülkede sayılarının yetersizliğidir.
Milli Eğitim Bakanlığı bizim okul kitaplarımızı gönderse program uyuşmuyor. Belki doğrudan müdahil olması devletlerarası sıkıntı doğuruyor. Sivil yardım kuruluşları Türkleri görmezden geliyor.
Eh ne olacak bizim sınır bekçilerimizin durumu? Zamanla dilini ve dinini kaybeden geçmişinin Türk’ü, bugün Türklükle ilişkisi kalmayan Bulgar, Macar ve Fin’ler olacaktır.
Gidişatı gören biz eğitimcilerse dokuz devletteki Türk eğitim kuruluşları olarak bir araya gelerek “Uluslararası Avrasya Eğitimcileri Federasyonu” nu oluşturduk. Amacımız Türkler arasındaki eğitim alanında dayanışmayı sağlamak, gelecekte varlığımızı devam ettirmektir.
Başarılabilir mi? Başarılır. Ben, sen demeden biz mantığı ile hareket edilerek anılan çatı altında manen ve maddeten buluşularak gerçekleşebilir. Biz kurduk. Siz yürütün. Sensiz bir eksik, seninle daha güçlüyüz. Türk’üm demek, Türklüğü yaşatmakla mümkündür. Gelin ses bayrağımız Türkçeyi dalgalandıralım. Kardeşler kol kola hep beraber hedefe koşalım. Her Türk Türkçe okuyup yazarak konuşabilmelidir. Alanında yetişmiş aranan kişi olmalıdır.