Türkiye'yi askersizleştirme projesi
Askere alma sürecini düzenleyen yeni yasa tasarısı bu haliyle geçerse aslında askere almama yasası olacak.
Askerlik sisteminin değişeceği ve yasa hazırlandığı 31 Mart seçimleri öncesi gündeme gelmişti. İçeriği bir şekilde duyuruldu ama nedense seçim sonuna bırakıldı. Şimdi ise 23 Haziran İstanbul seçimleri öncesi Meclis'ten geçmesi için acele var. Bu da seçim odaklı bir hamle olduğunu gösteriyor.
Ama keşke sadece seçim odaklı olsa. Çünkü önerilen sistem Türkiye'nin bekası, geleceği ve refahıyla doğrudan bağlantılı ve bunları çok olumsuz etkileyecek.
1927 yılında çıkarılmış olan mevcut 1111 sayılı askerlik yasası Cumhuriyet devrimini ayakta tutan temel kolonlardan biri olmuştur. Ve bugüne kadar askerlik süreleri haricinde hiçbir değişiklik yapılmamıştır. Yeni yasa metnindeki hükümlere bakıldığında askerlik kanunun temel mantığı ve felsefesi değiştiriliyor.
Bu haliyle yasanın son yıllarda Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerini ve rejimini değiştirme sürecinde yeni bir hamle olduğu da görülmeli.
En temel değişiklik ise bedellinin kalıcı hale gelmesi. Askerlik sistemi içine yeni statüler eklenerek karmaşık ve verimsiz bir sistem haline getirilmesine rağmen tek tip askerlik, sadeleşmiş bir askerlik sistemi, eşitliğe dayalı askerlik sistemi sloganlarıyla süslenip püslenip pazarlanıyor.
Anayasamız ile "her Türk'ün hakkı ve ödevi" olarak tanımlanan askerlik hak ve ödev olmaktan çıkarılıyor, parası olanların yapmayacağı, olmayanların mecbur kaldığı bir geçici işe dönüştürülüyor.
Can yakıcı, telafisi mümkün olmayan sonuçları yaratacak iki maddesi var. Biri muafiyetlerle ilgili daimi madde, diğeri halen askerde olup 6 ayını tamamlamış olanların yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte terhisine imkan tanıyan geçici madde.
Hem de bir günde mevcut kadronun yarısını veya yeni sistemden ilk celp gelinceye kadar 3 ay içinde mevcut askerin dörtte üçünü terhis etmek. Bu kışla ve karargahların kapısına kilit vurmaktır.
Bu haliyle Türk Ordusunu zayıflatacak, disiplini tamamen ortadan kaldıracak, muharebe yeteneğini yok edecek bir sistem öneriliyor.
Ne olacağı belirsiz bir sistemin uygulamaları görülmeden halen silah altındakilerin terhisinin önünün açılması, bu köşede defalarca yazıp uyardığımız gibi halihazırda dört bir tarafından kuşatılmış Türkiye'yi kendisine yönelebilecek tehditlere karşı savunmasız yapacak, işgal ve saldırıya maruz bırakabilecektir.
Türkiye'nin içeride ve dışarıdaki askeri-politik-tehdit ortamına bakıldığında 1919 öncesi Balkan savaşları dönemine benzer bir fotoğrafla karşı karşıyadır. Türkiye yeni bir Balkan faciası yaşamaya sürüklenmemeli.
Kalıcı bedelli ve yedek astsubaylık gibi sisteme yeni eklenen statüler var. Ama mevcut statülerde (astsubay, uzman erbaş, sözleşmeli er) kangrenleşme eğiliminde olan sorunları yumağa dönüştürecek bir sistemden bahsediyoruz.
Öğretmenler ve tabipler temel askerlik eğitimini alıp kendi bakanlıklarının kurumlarında göreve devam ederken emniyet personelinin temel askeri eğitim bile almayacağı statülerden bahsediyoruz.
Emniyet teşkilatına yönelik bu durum adeta bir muafiyet gibi duruyor. Ama belli bir mantığa oturtulabilir. Ancak asıl muafiyet maddesi teklifin 45. maddesinde.
"Cumhurbaşkanınca gerekli görülen sahalarda özel olarak görevlendirilen gönüllüler, Cumhurbaşkanınca belirlenen şartlara uydukları takdirde askerlik hizmetinden muaf tutulur" hükmünün hakla hukukla vicdanla nitelik ve nicelikle, anayasada her Türk'ün hakkı ve ödevi tanımıyla yakından uzaktan ilgisi yoktur. Bu içeriğiyle, kapsamıyla başı sonu açık keyfi bir düzenlemedir.
Bu muafiyet maddesi askerlik sisteminde büyük bir kara delik açacaktır. Bedelli statüsüyle bile mukayese edilemeyecek kadar keyfi ve kıyak bir statü.
Devletin anayasası, yasaları, kurumları neyi düşünememiştir ki sadece Cumhurbaşkanının belirleyeceği saha ve şartlarda çalışacak gönüllü ordusu oluşturulacak? Bu durum keyfi yönetimde ulaşabilecek zirve noktasıdır.
Türk ordusunun terhisine dağıtılmasına neden olacak, muharebe gücünü zayıflatacak, ülkenin sınır güvenliğini ortadan kaldıracak, terörle mücadeleyi akamete uğratacak, Kıbrıs başta olmak üzere sınır ötesinde asker bulundurduğumuz yerlerden çekilmeye mecbur bırakacak, Milli Ordunun etkisiz kağıttan bir orduya dönüştürülmesine neden olacak, ama partili bir Cumhurbaşkanına kendine özel gönüllülerden oluşan yapı kurmasının önünü açan bu yasa tasarısının TSK'dan görüş alınarak yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Çünkü Türk Ordusunun hiçbir komutanı Milli Orduyu yok edecek düzenlemeler içeren görüş ve öneri vermez.
Bu yasa tasarısının dar bir kadro tarafından ve muhtemelen yabancı danışmanlarla hazırlanıp ortaya çıkarıldığı izlenimi vardır. Bu yasada Mondros ve Sevr kokusu vardır. Bu yasa tasarısı bu haliyle Türk milletini yok etmeye yönelebilecek şekilde onun bel kemiği olan Türk ordusunu etkisizleştirmeyle sonuçlanır.
Çünkü bu yasa askere almama yasasıdır ve Türkiye'yi askersizleştirmektir. Bu coğrafyada güçlü ordun varsa yaşarsın yoksa yok olursun!