Türkiye'nin çıkarı çok kutuplu sistemde...

2007-2009 arası Singapur, 2009-2011 arası Ukrayna Büyükelçisi olan 2011-2014 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü görevini yürüten ve 2014- 2017 tarihleri arasında da Japonya Büyükelçisi olarak görev yapan E. Büyükelçi Dr. A. Bülent Meriç''e sordum:

-Nasıl bir dış politika gerekli?

Meriç şunları söyledi?

"Küresel ya da Türkiye gibi bölgesel ölçekte aktör konumunda bulunan devletlerin dış politikaları bir doktrine dayanması gerekmektedir.

AK Parti iktidarı sırasında uygulamaya konulan "Stratejik Derinlik" doktrini konstrüktivist kuramın temeline oturtulmuş olup, AKP, söz konusu doktrinin ışığında, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana yeni bir Türkiye kimliğinin inşası için çaba göstermiştir.

Türklük vurgusunun geri çekildiği, Sünni İslam veçhesi güçlendirilmiş İslam-Türk sentezi ile dini-kültürel çeşitliliğinden arındırılmış, yine Sünni İslam zemininde yeni Osmanlılık alaşımına dayandırılan bu yeni kimlik sayesinde dış politikada çıkarlar ve hedefler de değişmiştir.

Dış yapı tarafından da benzer biçimde algılanan ve hatta bir süre Batı tarafından "Ilımlı İslam Modeli" olarak değerlendirilerek desteklenen bu yeni kimlik, içeride ayrışma ve kutuplaşmayı; dış politikamızda ise, Yeni Osmanlıcı, Pan-İslamist çizgiyi getirmiştir.

Böylece diğer aktörler açısından, Türkiye''nin gerçek stratejik hedeflerinin ne olduğu noktasında kuşku duyulmasına yol açılmıştır.

Hem Türkiye''nin sosyo-ekonomik gerçekleri hem de küresel konumu ile uyum sağlayamayan anılan doktrin ülkemize yüklü bir maliyet ve diplomatik yenilgiler getirmiş, Türkiye''nin yalnızlığına ve kuşatılmışlığına yol açmıştır.

İflas etmiş bulunan bu doktrinin yerine, kurucu önderimiz Atatürk''ün "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" doktrini temelinde, devletimizin kurucu kimliği ve varoluş felsefesini yansıtır biçimde, bir "Ulusal Birlik ve Denge" doktrininin geliştirilmesi için artık zaman gelmiştir.

Başarılı bir dış politikanın, toplumun tüm katmanlarınca desteklenen, ulusal mutabakata dayalı bir doktrine dayanmasının yanı sıra çok yönlü, esnek ve tutarlı olması gerekmektedir.

Dış politika mutlaka toplumun özümsemiş olduğu, kurucu metinlerde kayıtlı birtakım ilkeler ve değerler ekseni üzerinde inşa edilmelidir.

Tutarlılık açısından bu şarttır.

Türkiye bakımından;

-Bağımsızlık ve ulusal egemenlik,

-Ülkesi ve milletiyle bölünmezlik,

-Çoğulcu liberal demokrasi,

-İnsan hakları ve temel özgürlüklere saygılı hukuk devleti,

-Laiklik,

-Sosyal devlet,

-Uluslararası hukuka dayalı, küreselleşmiş bir dünya düzeni ve

-Güçlü bir Birleşmiş Milletler sistemi, dış politikamızın dayanacağı ilke ve değerler arasında yer almalıdır.

Bununla beraber, dış politika yapımcıları, aynı zamanda uluslararası sistemdeki reel politik gelişmeleri doğru biçimde değerlendirmeli ve buna göre ayarlamalar yapmalıdırlar.

Bunun için de çok yönlülük ve esneklik gerekmektedir.

Zira, Türkiye gibi bölgesel güç konumunda olan devletler uluslararası sistemi yönlendiremezler, sistemdeki değişimden etkilenirler.

Türkiye, AK Parti iktidarına kadar dış politikada çok yönlü, esnek ve tutarlı olunmasına özen göstermiştir.

Örneğin, Cumhuriyetimizin erken döneminde, kurtuluş savaşı sırasında yanımızda duran Sovyetler Birliği ile ilişkiler korunmakla beraber, ilke ve değerler ışığında eski hasım Batı dünyasına açılım yapılmıştır.

2. Dünya Savaşı sırasında iki muharip grup ile de normal ilişkiler sürdürülmüştür. Savaşın gidişatına göre ilişkiler esnek biçimde ayarlanmıştır.

Savaş sonrası Sovyet tehdidi karşısında, Batı Bloğunda yer alan Türkiye, yumuşama dönemine girilmesiyle SSCB ile iş birliğinin kapısını açmıştır.

Bugünkü uluslararası sisteme bakacak olursak bir yanda mevcut ABD merkezli uluslararası sistemi korumayı hedefleyen, ancak küreselleşme krizlerinin yarattığı popülizmin etkisinde ortak değer ve ideallerinden uzaklaşmış bulunan Batı''yı;

Diğer yanda ise, ABD''nin hegemonyasını kırarak çok merkezli bir sistemi kabuğundan çıkarmaya çalışan, Rusya ve Çin stratejik iş birliğini görüyoruz.

Türkiye, uluslararası sistemin geleceğine dair bu mücadelenin tam merkezinde yer almaktadır.

Çok kutuplu sistem Türkiye''nin çıkarınadır.

Böyle bir sistemde küresel aktörlerin hareket alanlarının daralması bölgesel aktörlere daha fazla alan açar.

Türkiye bundan yararlanmalıdır. Bunun için de Batı''nın kurumlarından kopmadan ve AB üyeliği perspektifini kaybetmeden jeostratejik konumumuza özgü bir denge politikası geliştirilmelidir.

Türkiye''nin müttefik ve ortakları tarafından içine sokulduğu cendere ancak bu şekilde kırılabilecektir."

Yazarın Diğer Yazıları