TÜRKİYELİLER(!)

Bağımsız Türk Ortodoks Kilisesi basın sözcüsü Selçuk Erenerol açıklamasını okumayan herkesin okumasını ve okutmasını tavsiye ederim.

Bölünmez bütünlüğümüz ve egemenliğimizin bu apaçık tehdidine binaen birkaç alıntı yapmak istiyorum;

“Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen İsviçre’de bulunan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yanında, hiçbir tüzel kişiliği olmaksızın yalnızca Fatih Kaymakamlığı’na bağlı bir azınlık kilisesi olan Fener Rum Kilisesi Başpapazı Bartholomeos’un Ekümenik Patrik sıfatıyla gözlemci olması ve Barış Konferansı’nda kabul edilen karara imza atması hukukumuzca suç teşkil etmektedir.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 5603K sayılı ilamında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na, TCK’ya ve Lozan Görüşmeleri’ne yapılan atıflarla Fener Rum Kilisesi’nin işlediği suçlar belirtilmiş olup, Ekümenik sıfatını kullanamayacağına ve başka kurumlara müdahale edemeyeceğine hükmedilmiştir. Anayasanın 10. maddesinde gösterilen eşitlik ilkesine aykırı davranan Fener Rum Kilisesi ve Başpapaz Bartholomeos, yurtiçinde veya yurtdışında bulunan hiçbir kuruma karışamaz ve üstünlük elde edemez.
...
İrdelenerek yapılan bu hataların bir an önce son bulması Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünün ve egemenliğinin daha geç olmadan korunması adına elzemdir.”

Dışişleri Bakan açıklaması, bağımsız Türk Ortodoks Kilisesi’ni yalanlamaya çalışırken, aslında “taraflara sorduk” diyerek tamamen bu skandalı onaylıyor! Başpapaz Bartholomeos, Türkiye Cumhuriyeti'nin hangi kademelerinden nasıl izin alarak bu toplantıya katılmıştır? Türk devletine göre Fener Rum Kilisesi ekümenik midir?

Türk tarihinin, Anadolu’nun işgalinden bu yana en kritik dönemeçlerinde, çok kritik kararlara imza atan bugünkü Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, hiçbir milliyetçinin asla razı olamayacağı, neredeyse geleceğimizi ipotek altına alan kararlara imza atmaya başladı!

Türk devletinin imzaladığı bir uluslararası metinde Fener Rum Patriği sıfatıyla imza konuyorsa “Türkiye içerisinde bağımsız (Roma İmparatorluğu) bir devlet kurulmuş” demektir!

Bu gelişmeler, göç yoluyla istila, Lozan’ın neredeyse lehimize olan tüm maddelerinin ihlal edilmesi; bir tek milliyetçinin bile kalmadığı bir ülkede olur! Çünkü buna en çok itiraz etmesi gereken ve asla fırsat vermemesi gereken milliyetçilerdir.

Milliyetçiler ise Cumhur İttifakı içerisinde kendi geleceklerini garantileme adına sus pus oturmakta, hiçbir milli meselede “hükümeti milli tavır almaya zorlayamamaktadır!”

Milliyetçi seçmenlerin, seçtikleri siyasetçilerin kişisel beklentileri nedeniyle ülkeyi anlaşılmaz sıkıntılı bir girdabın içerisine sokuyorlarken, Türkiye’nin çok önemli böyle bir hassasiyetini; Bağımsız Türk Ortodoks Kilisesi sözcüsü Sayın Selçuk Erenerol’dan öğrendik.

Bu arada yaklaşık bir senedir diyanet işleri başkanlığının, milli konularda değil (!) ama personel ile ilgili neler yapmak istediğini, hangi maliyetleri göze aldığını, makam araçlarını, Amerika’daki konutlarını, misafirhanelerini, hacca diyanet dışında ucuz yolla giden hacıların Suudi Arabistan yetkililerine ihbar edilmelerini konuşuyoruz!

Milliyetçilerin gündemi; eşinin katilleri için büyük bir mücadele veren Sayın Ayşe Ateş, Şehit edilen eşi Sinan Ateş ile beraber fetöcülük ithâmlarına maruz bırakmak! Milliyetçi Hareket Partisini ve Ülkü Ocaklarını, kendilerini siper eden bir gruba tahammül edip, bu grubu eleştiren herkesi itham etmeye devam etmek!

İşçi ve emeklilerin ise geçim sıkıntısı içerisinde boğuşurken, Türkiye’de olup bitenleri düşünmeye vakitleri kalmıyor!

Spor gündemiyle moral arayan vatandaş, Gürcistan galibiyetiyle mutlu olmaya çalışıyor!

Kendi gündemlerinden kopup ülke gündemine ulaşamayan vatandaşın ülkesi bilinmez(!) bir geleceğe doğru yol alıyor…

Bugünkü resim sanırım şöyle devam edecek:

Avrupa Şampiyonası’nda galibiyetlerle moral arayan vatandaşlarımız, şampiyon olmayı bir başka turnuvaya bırakan Türk Milli Takımı’nın eksilerini/artılarını konuşmaya devam edecek…

İşçi ve emeklilerimiz kuşkuyla, umutla; ücretlerinin açlık sınırını yakalamasını bekleyecek!

Sosyal demokratlarımız, İslamcıların daha çok yıpranarak iktidarı kaybetmesini bekleyecekler!

Diyanet işlerimiz, melekler dişi midir, erkek midir? tartışmasını aydınlatmaya çalışacaklar!

Milliyetçiler, Sinan Ateş cinayetini gündemden düşürmeye çalışan ve Milliyetçi Hareket Partisi’ni kendisine siper eden bir grup ile mücadele etmeye devam edecek!

Milli meselelerinde, sessiz ve tepkisiz milletlerin âkıbeti tarihte birçok örneğinde görüldüğü gibi bellidir! Bu âkıbet milletin hiçbir ferdine huzur vermemektedir/vermeyecektir.

“Türk Milletinin bekası” bir slogan değildir. Bin yıldır bu topraklarda ve binlerce yıldır insanlık tarihinde; Türk milletinin kararlı karakteridir.

Türk yurdunda yaşayan herkes, kendinden önceki nesilden aldığı bu davayı örselemeden, bölmeden/parçalamadan “en kutsal hazinesi gibi” gelecek nesillere devretmek mecburiyetindedir.

Bu ülkede Türkiyeli olanların değil, Türk olanların namus ve şeref borcu bu vatanın birliği ve bütünlüğüdür.

Birlik ve bütünlüğümüz, kapalı kapılar ardında pazarlanarak değil, tarihin verdiği sorumluluklarla; Türk insanının akıl ve vicdanında yaşamakla mümkündür.

“Türkiye milleti” tartışmaları içerisinde, İstanbul Balat‘ta ekümenik bir devlet oluşumuna göz yummak, gafletle ifade edilemeyecek bir ihanetin gözümüze sokulmasından başka bir şey değildir.

Yazarın Diğer Yazıları