Fenerbahçe neden şampiyon olamadı
Uzun yıllar süren tutuklu yargılamalara rağmen mücadeleleri devam etti.
Sorun sadece var olmak değil, kurumsal varlığı korumaktı. Hedef, milyonların tercihi ve sevgisi olmuş bir takımı ele geçirmek, burayı sevenlerin sevgisini çalmaktı.
Doğrular ve yanlışlar birlikte tartıldı, çıkan sonuca herkesin katlanması istendi!
Anadolu işgal edilirken de aynen böyle olması istenmişti.
"Birkaç kişi kaldı" denilerek küçümsenen irade, direndikçe "herkesin iradesine" dönüşecekti... Öyle de oldu.
Sevgileri esir alamaz, ele geçiremezsiniz…
Birkaç kişiye ödetilen bedel, bir iradenin tesciline dönüştü; "teslim olmayız" haykırışları adliye koridorlarından her yere ulaştı…
Teslim olmayanların iradesi, taraflı tarafsız herkesin takdiri ile efsaneleşti.
Yüzyılı aşan başarıları tartışılmayan bir takımın, yeni başarılar için tavır ve üslup değiştirmesi karşısında bütün kamuoyu şaşkın!
Belki de bedel ödeyenlerin tasfiye edilmesi ile başlayan bu tavır ve üslup değişimi, yeni fark ediliyor!
Ülkenin bu seçkin topluluğunun tavır ve üslubu çok şaşırtıcı. Başarısızlığı kendi dışındaki etkenlere bağlayan bu yönetim anlayışı, başarıyı hangi etkene bağlayacak?
Takımda her maçta süre alan oyuncular, yarışı son saniyeye kadar taşıdı. Böylesine bir yarışta, kendi takımlarının ve Süper Lig'in marka değerinin artması beklenmeli ve gelecek sezona daha iyi hazırlanıp uluslararası başarı aranmalıydı.
Ama hâlâ sezonun geçirdiği evreleri konuşmak zorunda kalınması ve yarıştığı rakiplerin emeklerini görmezden gelmek!.. Ne kadar doğru olabilir?
Bu sezon iki başarılı takım; GS Spor Kulübü ve Fenerbahçe Spor Kulübü. İki güzide takımımız bütün lig rekorlarını alt üst etti… Fenerbahçe açısından baktığımızda; başaracaksınız, yarıştığınız rakibiniz de sizden bir adım önde başaracak! Bu yarışın heyecanı taraftarı mutlu etmesi gerekirken, taraftarlarını tahrik ederek adalet aramak; adalet değil, şiddet doğurmaktadır…
Yüzyılı aşan emekler spor sevgisine dönüşüp, taraflı tarafsız herkesin sevgisini kazanmak varken, başarıyı veya başarısızlığı kişiselleştirip küçültmek, koskoca camialara haksızlık değil midir?
Kurumsal yapılar, ona katkı sağlayan karakterlerin onuru ile büyür. Öylesine bir onurdur ki, o camialar ince eleyip, "zaman süzgecinden" geçirdiği karakterleri, toplumsal bir lidere dönüştürür.
Nezaket, saygı, hoşgörü, kararlılık, cesaret bu camiaların topluma aşılaması gereken şiarlar olmalıdır.
Bütün toplumu moral olarak etkileyen rekabet, holiganizm ve terörizm doğurmamalıdır.
Şiddet ile elde edilecek tek şey korkudur! Bu korku ile elde edilecek hiçbir sonuç yoktur ki, tek bir kişi mutlu olsun!
Korku ile elde edilen başarının değeri bir hiçtir!
Sporun ruhunda olmayan şiddetin ana sebeplerinden biri, bu yarışın olağanüstü ekonomik bir bedel ile yapılıyor olmasıdır.
Spor etik değerlerine bağlı takımların gelirlerinin yüksek olması ile kişilerden bağımsız kurumsallaşan takımların ligleri, dünyanın önemli markalarına dönüşürken; kişilerin bütçesi ile yönetilen takımların oluşturduğu liglerin marka değerleri yerlerde gezmektedir.
Bütün sezonda takımı için mücadele eden, her maçta süre alan oyuncuların emeklerine değil, tek maçta seyirci ve rakip takımı tahrik eden; Mert Hakan Yandaş gibi oyuncuların tüm sezonun önüne geçmesine izin verirseniz, kendi emeklerinizi inkâr etmiş olursunuz. Ve maalesef öyle de oldu!
Fenerbahçe futbol takımının mücadelesinde, emeği ve çabası olanlar, ön plana çıktığında şampiyon olabilecektir.
Saha içi ve dışında tahriklerin, tribündeki kavgaların, rakibi sindirmenin, hakemleri tehdit etmenin başarı getirmeyeceğini “siyasetten” dolayı biliyoruz.
O yüzden; spora siyaset karışmasını istemiyoruz…