Türkiye’de bankacılık yapılır mı?
Bir dönemin en gözde mesleklerinden olan bankacılık artık en nefret edilen iş haline geldi. Bankacıların neredeyse yüzde 100’üne yakını mutsuz ve sağlığı bozulmuş durumda. Bunun nedeni ise son 5 yıldır acımasızca sürdürülen hedefler ve bundan dolayı baskılar.
Bankacılar buna hedef baskısı diyor.
Her yıl hedefler biraz daha büyüyor. Tutturmazsanız işten kovulursunuz. Zorla tutturursanız bir sonraki hedefiniz onun çok daha üstü oluyor.
Baskı bankacıların artık ruh sağlığını tehdit eder boyuta ulaştı.
Malesef Türkiye Cumhuriyet yasaları bu beyaz yakalıları psikolojik baskıdan korumaktan aciz. Yüzde 70’i yabancıların kontrolündeki bankalar çalışanına köle muamelesi yapıyor.
Peki Türkiye’de çalışanlarının ruh sağlığını bozarcasına hedef baskısı uygulayan, onları hafta sonu bile sokaklarda çalıştıran bu yabancılar kendi ülkelerinde ne durumdalar?
Paris’te bir banka şubesinde çalışan Türk kökenli Fransız bankacı ile bankacılık sistemini konuştum. Bu Fransız banka Türkiye’de bir bankanın da sahibi. Bankada daha ilk girişte dikkatimi çeken şubenin yerleşimi oldu. Türkiye’dekilerden çok farklı. Bireysel müşteri temsilcisi tamamen buzlu camlarla kaplı bir odada çalışıyor. Kapı kapalı ve müşteri ile bankacının arasında geçen konuşmayı bir başkasının duymasına imkan yok.
Oysa bizde açık ofis şeklindeki şubelerde konuşulan tüm konular neredeyse orada bulunan tüm müşteriler tarafından duyuluyor. Oysa Avrupa’da bu müşteri gizliliği ilkesi olarak kabul ediliyor. Siz Türkiye’de borcunuzu yapılandırmak ya da derdinizi anlatmak istediğinizde herkes sizin durumunuzu maalesef duyuyor ve öğreniyor. Avrupa’da böyle bir bankacılık yok!
Bir başka dikkatimi çeken ise bireysel ya da diğer ticari portföy yöneticisine öyle elinizi kolunuzu sallayarak gidemiyorsunuz. Mutlaka bankanın merkezi numarasından randevu almak zorundasınız. Türk kökenli Fransız bankacıya ilk sordugum mesai saati. Mesai saatleri belli. 8’de başlıyor ve genelde 16’da bitiyor. Bu saatler bankanın şartlarına göre değişiyor ama keyfi çalıştırma kesinlikle yasak. Gelelim hedef baskısına.
Hedef baskısı Fransız bankalarında da var ama bizimkinden çok farklı. Mesela her gün belirli sayıda müşteri kabul etmek zorundasınız. Randevu sisteminden en az 5 müşteriyi kabul etmek gibi bir hedefiniz var. Oysa Türkiye’de bir portföy yöneticisi bazen 50’nin üzerinde müşteri kabul ediyor. Ya dışarda kart, kredi ve benzeri ürün pazarlaması?
Öyle bir şeyin hem varlığından haberleri yok hem de gerek sendika, gerekse yasalar izin vermiyor. Peki ne yapıyor bu bankacılar?
“Sadece bankacılık yapıyor!”
Fransa’da bankacı, gelir düzeyi ne olursa olsun müşteriye kart satayım demiyor Bankalar şube önününde stand kurup, zorla yoldan geçenlere kartın avantajlarını anlatan broşürler dağıtmaz. Şube önünde kart satmaz ve hesap açmaz. Fransa’da, müşteri hiç mi hiç istemediği halde evine kredi kartı gelmez, hemde “gel beni kullan, limitin şu kadar” çılgınlığı şeklinde hiç gelmez.,
Peki bankacı sokaklarda çalışma yapmaz mı?
İşte bunu da anlamıyorlar. Türkiye’deki gibi şube müdürü size sokaklara pazarlamaya gönderemiyor. Zaten böyle bir olaydan haberleri yok. Emlakcıları kapı kapı dolaşıp kredi dilenme bankacılık sisteminin bilmediği bir şey. Sadece ticari bölümlerde çalışan bankacılar ayın belirli günleri kendileriyle çalışan ya da çalışması düşünülen şirketleri ziyaret ediyor. Ancak bu sayı ayda ikiyi geçmiyor.
En önemlisi mobbing yani psikolojik baskı burada büyük suç. Hiç bir yönetici size yazılı ya da sözlü olarak, “Şu kadar hedefin var bunu yapmazsan kovulursun” diyemez. Bu suçtur!
Dönüyoruz Türkiye’ye..
Avrupa’da bunları yapan bu bankalar neden Türkiye’de çalışana köle muamelesi yapıyor?
Burada suç yabancı sermayenin değil.. Burada suç ve dahası ayıp onlara burada onlara bu hakkı veren hükümetlerde maalesef.
Özellikle Çalışma Bakanlığı’nın bu sektördeki hak ihlallerine göz yumması maalesef Türkiye’yi bankacılık sektöründe Çin haline getirmiştir.