Türkiye savaşa mı girecek?
Suriye’den sonra Ukrayna’da da duvara tosladığımız görünüyor.
“Sen söyle hele” diyorlar. “Suriye, İran bizim dostumuz mu?” Allah(c.c.) sizi ıslah etsin. Ülkeler için dostluk değil, “çıkar” vardır. Hafız Esat döneminde Suriye Türkiye’nin en şedit düşmanı idi, oğlu Beşşar Esat dönemi Suriye’nin Türkiye’ye dost olduğu bir dönemdir. Sen İran’la Suriye’de üstelik dostun olan Suriye karşısında saf tutarak kafa kafaya gelirsen İran ister istemez senin düşmanın haline gelir!
Yani “sıfır sorun” aklın kabul edebileceği bir realite değildir ve olmadığı da görülmüştür. Asıl sorulması gereken soru ABD, Türkiye’nin dostu mu, yoksa düşmanı mıdır? Çünkü ne Suriye, ne İran ve ne diğer komşu ülkeler durup dururken Türkiye karşısında silaha sarılacak, ekonomik gücünü kullanacak ülkeler olmaz, olamaz. Zira komşuları Türkiye’ye Türkiye komşularına muhtaçtır, mecburdur. Amma ABD bir “emperyalist güç” tür. Bu emperyalist güç Türkiye’nin ajandasında “tarihten silinmesi gereken bir unsur” olarak yer almaktadır.
Bunun beş emaresi vardır:
1)Wilson Prensipleri. Bu prensiplere göre Türkiye’de yaşayan alt kimliklerin kendi kaderlerini tayin hakkı vardır ve ABD bu konuda alt kimlikleri destekleyecektir.
2)Türkiye Ermeni soykırımı yapmış bir ülkedir. ABD bu soykırımı tarih kitaplarında yüz yıldır okutmakta, ABD halkının beynini bu yönde yıkamaktadır. Neticede, ABD Ermenistan’ın Türkiye’den a) Soykırımı Tanıma. b) Soykırım için Tazminat ödeme. c) Toprak taleplerine destek vermektedir.
3)ABD, Türkiye’nin Lozan’la tanınan sınırlarını kabul etmemektedir. Bundaki amacı bu topraklarda bir Kürdistan kurulması ve Ermeni toprak taleplerinin hayata geçirilmesidir.
4)Emperyalist ABD, ülkesinin dış politika, basın, sinema, sanal âlem ve finans sektörünü elinde bulunduran Siyonizm için Arz-ı Mevud’un kapılarımızı kıracak koçbaşıdır.
5)Büyük, yahut Genişletilmiş Ortadoğu Projesi yukarıdan beri söylediğimiz gerekçelerle ve daha da önemlisi Balkanlar, Asya zenginliklerini ele geçirmek için hayata geçirilmiş bir “parçalama” projesidir ve bu ülkelerin arasında ve en başında Türkiye’nin geldiği gizlenmemiş, açık açık yazılıp çizilmiştir.
Türkiye böylesine kendisini can evinden hançerleyecek projede Başbakan ve Davutoğlu ikilisi ile “Eş Başkan” olarak görev üstlenebilir amma Rusya elbette bağrına saplanacak bıçağa seyirci kalmaz, kalamazdı. Nitekim öyle de oldu. Bulgaristan ve Romanya’nın AB üyesi yapılması, ardından NATO’nun kanatları altına alınması Kremlin’in silaha sarılmasına, yani misliyle mukabelesine sebep oldu.
Basireti bağlanmış yöneticilerimiz ABD emperyalizminin yanında yer alıp Rusya ile savaşa mı tutuşacaklar yoksa Putin’in Stalin’leşmesine seyirci mi kalacak? İki süper güç de kendileri açısından haklı. Türkiye ise iki cami arasında bî-namaz durumunda, çaresiz ve zavallı!