Türkiye refah toplumu olacak mı?

Ekonominin son hedefi, bir ülkede yaşayanların ve toplumun refahını en yükseğe çıkarmaktır. Her iktisatçı da bu yolda kafa yormak zorundadır. İktisatta, Refah ekonomisi, grupların, toplulukların veya halkların refahı ile değil de bireylerin refahı ile ilgilenir; ölçümün temel birimini birey olarak kabul eder.
Toplumsal refah ise toplumun genel yararlanması ile ilgilenir. Genelde toplumdaki tüm bireylerin refahlarının toplamı olarak tanımlanır. Refah ekonomisinde başarı, ekonomik verimliliğin artırılması ve gelirin daha adil dağılmasının sağlanmasıyla ölçülür.
“Refah devleti” ve “refah toplumu” bazı kavramsal karışıklıklara yol açmış ve tartışılmaktadır. Ancak her zaman anahtar, gelir dağılımı sorunudur. Bu sorun çözülürse kişinin ve toplumun refahını artırmak birbiri ile çelişmez.
Refah devleti halkın refahını artırmayı öncelikli sorumluluk kabul eden devlet kavramıdır. Bu durumda devletin, fırsat eşitliği, gelirin ve servetin toplum vicdanını rahatsız etmeyecek şekilde dağılmasına yardımcı olması gerekir. Toplumda nispeten rahat bir hayat sağlamak için gerekli asgari şartlara sahip olmayan kişiler için kamusal sorumluluk alması gerekir.
Türkiye’de refah artışı için, pratikte neler yapılmalıdır?
Yüksek öğrenim, bir toplumun refah seviyesini artırmak için başta gelen bir hizmettir. Bu hizmeti devlet parasız yaparsa en yetenekli olanların uzmanlaşma imkanı olur. Özel sektör yaparsa, devletin yetenekli olanlar için eğitim finansmanı sağlaması gerekir. Uygulamada bin bir sorun çıktığı için bu yaklaşım hiçbir zaman yürümemiştir. En doğrusu bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin, refah toplumuna yükselmesi için yüksek öğrenimi devletin parasız yapmasıdır.
Sağlık hizmetinin bugün olduğu gibi karma şekilde yapılması, her zaman sorun çıkarmaktadır. Özellikle parası olmayanlar için sağlık hizmeti almak zorlaşmıştır. Sağlık hizmetinin de kamu tarafından yapılması gerekir.
Devletin, işsizlere ve az gelirli kişi veya ailelere gelir sübvansiyonu yapması gerekir. Ancak bu hassas konu bugünkü iktidar ve siyasi partiler tarafından istismar ediliyor. Devlet bütçesinden yardım dağıtma yarışına sokuluyor. Doğrusu, aynı fonlarla yeni iş yaratmak ve işsizliği azaltmaktır.
AKP iktidarında, ikili bir piyasa oluştu. Yoksullara hitap eden, düşük kalitenin satıldığı piyasa... Lüks ithal mallarının satıldığı ikinci bir piyasa. Yeni sosyal sınıflar oluştu...Yandaşlar ve normal vatandaşlar. Bu ayırımcılık refaha ulaşmakta önemli bir engel olarak duruyor.
Krizler, riskler ve terör bitmeyince, refah toplumu olmanın yolu da kapalıdır. Aç karınları doyurmadan, toplumda bozuk gelir dağılımı nedeniyle ortaya çıkan kapkaçı, hırsızlığı anarşiyi ve yolsuzluğu önlemeden, topluma refah getirmezsiniz .
Daha önemlisi, siyasi iktidarın niyetidir... Bu iktidarın ülkenin kalkınması ve refahın artması gibi bir niyeti yoktur. Tek niyeti iktidarda kalmayı sürdürmektir.
Muhalefet partilerinin de niyeti farklı değildir. BDP’nin yolu refahı artırmak değil, toplumu daha çok germek suretiyle ayrışma yaratmaktır. MHP’nin üstüne ölü toprağı serilmiştir. CHP’ye gelince... Ana muhalefet partisi olarak kafası karışıktır.
Kılıçdaroğlu sürekli bir laf yarışması içindedir. Memur maaşlarının enflasyonun altında kalması, memura büyümeden refah payı verilmemiş olması, Kılıçdaroğlu’nun gündeminde ikinci derecede yer almaktadır.
Bugünkü siyasi yapı ve siyasi kadrolar varken, refah umudumuz bir başka bahara kalmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları