Türkiye kur tuzağından çıkamıyor
TÜİK’in açıkladığı Temmuz ayı Finansal yatırım araçları getiri oranlarına göre;
*Doların yıllık nominal getiri oranı yüzde 51,57 ve TÜFE’ye göre yıllık reel getiri oranı da yüzde 2,53 oldu.
*Euro’nun nominal getiri oranı yüzde 64,13 ve reel getiri oranı da yüzde 11,03 oldu.
Euro’nun reel getiri oranı daha yüksek oldu çünkü son bir yılda Euro, dolara karşı değer kazandı. 2022 Temmuz ayında Euro/dolar kuru 1,0023 iken, 2023 Temmuz ayında 1,1222 oldu.
Dolar uluslararası piyasalarda değer kaybetti. 2022 Temmuz ayında 105,07 olan dolar endeksi, 2023 Temmuz ayında 102,26’ya geriledi.
Dolar kuru üstünde çok spekülasyon yapılıyor. Özellikle “Merkez Bankası kur artışını döviz satarak durduruyor.” deniliyor. MB eğer yapabiliyorsa çok doğru yapıyor.
Aslında teorik olarak MB müdahalesine gerek olmadan dalgalı kur sisteminin ödemeler dengesini ve döviz kurunu dengeye getireceği savunulmuştur. Dalgalı kur sisteminde, cari açık ortaya çıkarsa döviz ihtiyacı ve döviz talebi artar. Döviz kuru değer kazanır, millî para değer kaybeder. Ülkenin dış rekabet gücü ve ihracat artar. Bu defa cari fazla oluşur. Millî para yeniden değer kazanır. Cari fazla varsa, tersi olur. Millî para değer kazanır. Bu teorik yaklaşım tam rekabet piyasasında geçerlidir. Uygulamada tam rekabet piyasası yoktur.
Kaldı ki Türkiye’de hükümet faizde olduğu gibi o kadar yanlış yapıyor ki; kur dengesinin piyasa tarafından oluşması mümkün değil. Kurlarda aşırı dalgalanma istikrarı bozuyor. Bu nedenle Merkez Bankası, TL’yi korumak ve kur kırılganlığının ekonomik istikrarı bozmasını önlemek için döviz alması ve veya satması gerekir.
2012 öncesinde sıcak para girişi kontrol edilmedi ve döviz arzı arttığı için TL aşırı değer kazandı. O kadar ki 2007 yılında Merkez Bankası TÜFE bazlı reel kur endeksi 127,71’idi. Yani TL döviz sepetine karşı yüzde 27,71 oranında daha değerli idi. Bu nedenle üretim ithal girdiye dışa bağımlı oldu ve cari açığa mahkûm olduk.
Yine o yıllarda birçok iktisatçı TÜFE’yi görmüyor ve bir dolar bir lira olacak, kuru piyasa belirler diyorlardı.
MB’nin döviz alarak TL’nin aşırı değer kazanmasını önlemek lazım diye çok yazdım ve 2007 sonrasında Meclis’te, plan bütçe komisyonunda çok savundum.
TL’nin aşırı değer kazanmasının iyi olmadığını 2004 yılında o zamanki Gözcü gazetesindeki köşe yazımda, 19 Eylül 2004 Pazar günü, “Kur Tuzağı” diye yazdım.
Bu yazının ilgili kısmını virgülüne dokunmadan veriyorum;
“Türkiye düşük kur nedeniyle ucuz ithalat yapıyor… Sanayiciler bu durumdan memnun olduklarını ifade ediyorlar… Ucuz ithalattan tüketici de memnun… O halde kurların düşük seyretmesi iyi… Hatta bütün dünya aynı uygulamayı yapsın. Ne var ki bu yararlara karşılık madalyonun tersinde maliyetler de var…
Dahilde işleme rejimi istatistiklerine göre ihracatımız içinde girdi olarak kullanılan ithalat malı oranı yıldan yıla artıyor. Böylece ihracatta yarattığımız katma değer azalıyor. Başkasının malını alıp, üzerine biraz katma değer koyup, tekrar ihraç ediyoruz.
2003 yılında ortalama olarak ihraç malı içinde ithal girdi oranı yüzde 63.5 idi… Bu sene(2004) bu oran 65.2’ye yükseldi.
Öte yandan, ithalat daha fazla arttığı için, cari açık artıyor…Cari açığın finansmanı için dış borç artıyor…Sıcak para giriyor…Ekonomi daha kırılgan oluyor…”
Öte yandan; MB döviz satsa da kuru tutamıyor. Kur artışı kısa dönemde TÜFE’nin altında kalsa da, sonrasında fazlasıyla artıyor.
2020 Temmuz ayında dolar kuru 6,8638’idi. 2023 Temmuz ayında 26,5233 oldu. Yüzde 386 arttı. Aynı dönemde TÜFE endeksi 215, 83 oranında arttı. Bugün TL MB TÜFE bazlı reel kur endeksine göre TL, bir dolar ve bir Euro’dan oluşan döviz sepeti karşısında yüzde 51,18 oranında daha düşük değerdedir.
Bu kadar düşük değerde iken artık kurun artmaması gerekir. Ama ekonomi o kadar yanlış yönetiliyor ki, kurlar adeta artmaya zorlanıyor. Dahası; yerel seçimlerde hükümetin alışılmış popülizmi devam ederse; hem kur artışı devam eder, hem de cari açık ve dış borç temerrüt riski artar.