Türkiye Kırım için ses çıkarabilir mi?
Akdeniz’deki kavurucu çöl sıcakları henüz sona ermeden bu kez Karadeniz’den dondurucu kutup soğukları etkisini göstermeye başladı.
Kuzey Asya’nın Avrupa’ya açılan önemli kapılarından biri olan Ukrayna bir anda kendisini ‘kaosun’ kucağında buldu.
Bölgesinde çıkan her kargaşayı ‘kendi lehine’ çevirmeyi adeta bir ‘ulusal strateji’ haline getiren Rusya, Karadeniz’deki donanması için ‘çok önemli bir üs’ konumunda olan Kırım’ı bir oldu bitti ile ‘ilhak etmek’ için düğmeye bastı.
Rusya’dan cesaret alan Rus kökenli çoğunluk, dışarıdan gelen ‘Slav kökenli’çetelerin de desteği ile ‘merkezi otoriteye’ karşı ayaklandı.
Kırım Parlamentosu, işi kitabına uydurmak amacıyla düzenlenecek uydurma bir ‘referandum’ ile Rusya’ya katılma kararı aldı.
Referandum sonucu şimdiden belli.
Çoğunluğunun ‘evet’ demesi halinde Kırım, Ukrayna’dan koparılarak ‘Rusya’nın bir parçası’ haline getirilecek.
Bölgede yaşayan Kırım Türkleri, belki de ‘yeni bir sürgün’ tehlikesi ile daha karşı karşıya kalacak.
Peki yanı başında bunlar olurken, Türkiye ne yapıyor?
Kırım, Türkiye’yi hiç mi ilgilendirmiyor?
***
Altınordu Türk İmparatorluğu’nun son halkası olan Kırım, yüzyıllar boyunca ‘Türk’ kokan ve ‘Türk hanedanları’ile anılan bir coğrafya.
İsmini ‘Kırım yarımadasından’ almış olsa da Kırım Hanlığı zamanında bugünkü Ukrayna devletinin dört katı toprağa sahip olan büyük bir ülke idi.
Bir zamanlar ‘Rus Çarlarının haraç verdiği’ o koskoca hanlık, basiretsiz idareciler sayesinde zaman içerisinde küçüldü, küçüldü, önce ‘hanlığını’, sonra ‘bağımsızlığını’ ve en nihayet de ‘Türklüğünü’ kaybetti.
1944 yılında Kırım Türkleri, Almanlara yardım ettikleri gerekçesiyle, Stalin tarafından topraklarından koparılarak kitleler halinde Sibirya’ya sürgün edildi.
50 yıl boyunca ‘ana vatana dönüş’ mücadelesi veren Kırım Türkleri’nin ancak SSCB’nin çökmesinin ardından topraklarına yerleşmelerine izin verildi.
Geri dönmeyi başarabilen Kırım Türkleri, nüfus çoğunluğunu eline geçiren Ruslar tarafından tutuklandı; öldürüldü; evleri yakılıp yıkıldı; malları yağmalandı.
Ama yılmayan Kırım Türkleri, ‘naylondan’, ‘çamurdan’, ‘çerden çöpten’yaptıkları evlerde yaşam mücadelesi vermeye devam ettiler.
1944 yılına kadar Kırım’da ‘çoğunluğu’ oluşturan Türk nüfusu bugün, ‘yüzde 14’e düşmüş durumda.
***
Neye uğradıklarını şaşıran Kırım Türkleri, gözlerini Türkiye’ye çevirmiş, en azından meseleyi ‘uluslararası platformlara’ taşımasını bekliyorlar.
Peki Türkiye, böyle bir girişimde bulunabilir mi?
Ne yazık ki hayır.
Birincisi; Türkiye, ne Rusya’yı karşısına alabilecek fiili bir güce, ne de uluslararası platformlarda ‘müeyyide’ uygulatabilecek bir etkinliğe sahip.
İkincisi; Türkiye, özellikle ‘enerji’ ekseninde tamamen ‘Rusya’ya bağımlı’ durumda.
Türkiye kullanmakta olduğu ‘doğal gazın’ önemli bir kısmını Rusya’dan ithal ediyor.
Başta büyükşehirler olmak üzere, 81 vilayetten 40’a yakını ‘doğal gaz’ ile ısınıyor.
Doğal gaza geçiş belki ‘daha temiz bir hava’, ‘daha yaşanabilir bir çevre’ sağladı, ama beraberinde Türkiye’yi tamamen dışa bağımlı bir ‘enerji kölesi’ haline getirdi.
‘En haklı olduğunuz’ bir sorun karşısında bile artık Rusya’ya kafa tutamıyorsunuz?
Neden? Çünkü Rusya’nın elinde artık çok önemli bir ‘stratejik koz’ var: Doğal gaz.
Rusya’nın ‘şalteri’ indirdiği an, kentlerden büyük bir bölümü ‘donma’ tehlikesi ile karşı karşıya kalacak, ülke ‘karanlığa’ gömülecek.
***
Peki, Türkiye’nin tepesinde adeta ‘Demoklesin Kılıcı’ gibi sallanan bu tehdide karşı iktidar sahiplerinin herhangi bir ‘alternatif’ çözümleri var mı?
Yok. Neden yok? Çünkü bizimkilerin politikaları tamamen ‘günü kurtarmaya’ yönelik; yani bir günlük; öbür gün Allah kerim.
Peki Kırım’da hakimiyet sağlaması halinde Rusya’nın, bir sonraki hedefinin ‘neresi’ olduğu belli değil mi?