Türkiye ‘Büyük Peşaver’ olmadan!
Sığınmacı sorununun nerelere varabileceğini anlamak için ibretlik iki örnek var… Birisi Lübnan, diğeri Ürdün…
İsrail işgali sonucu gerçekleşen Filistinli göçleri Lübnan’ı sürekli savaşın ve yıkımın içinde tuttu, Ürdün’de ise iç savaş çıkardı, Kara Eylül olayları gerçekleşti…
Bugün Türkiye’de yaşadıklarımızla karşılaştırdığımızda, Filistinlilerin göçüyle, Suriyelilerin göçü arasında ciddi bir fark var… Göçen Filistinlilerin topraklarına geri dönme ihtimali yokken, bizdeki Suriyelilerin büyük oranda geri dönebilme yolları açık…
***
1967 Savaşı sonucunda yaklaşık 1 milyon Filistinli göçmen Ürdün’e geçip yaşamaya başladı… O tarihte Ürdün’ün nüfusu 1 buçuk milyon bile değildi… Nüfusa bir o kadar nüfus daha eklenmişti…
Ürdün zaten ekonomik anlamda çok iyi durumda değilken, sıkıntı daha da büyüdü… İşsizlik, konut, sağlık ve su problemleri baş gösterdi…
Ürdün’ü bunlardan çok daha ciddi bir tehlike bekliyordu… Filistin Kurtuluş Örgütü, sığınmacı oldukları Ürdün devletini ele geçirmek istedi… İsrail zulmüne yeterince tepki gösterilmediğini öne süren örgüt, Ürdün yönetimini de hedef almış, tepkiyi organizeye başlamıştı…
Daha önce Kral 1. Abdullah’ın da İsrail’le yakınlığı iddiasıyla, 1951’de Filistinli bir genç tarafından öldürülmesi, kraliyet ailesiyle Filistinliler arasındaki gerilimin tesciliydi adeta…
1960’ların sonunda Ürdün’de iyice güçlenmiş bir FKÖ ve Ürdün’ün mahalle ve sokaklarında hâkimiyet kuran, yol kontrolü yapan, devletmiş gibi davranan, halktan vergi toplayan gerilla grupları vardı artık…
Sonra devlet ve devletin kontrolündeki güçlerle çatışmalar başladı… 1970 Eylül ayında çatışmaların adı ‘iç savaş’a dönüşmüştü… Kara Eylül’de 10 bine yakın insan hayatını kaybetti… Ardından yeni göçler, sürgünler, idamlar gerçekleşti…
***
Filistinli göçlerinden sonra Lübnan’da gerilim daha da arttı… Zaten dinî ve mezhebi anlamda çok parçalı hâldeki ülke, İsrail’in işgalinden kaçan Filistinlilerle birlikte yeni bir gerilim alanına sürüklendi…
Lübnan’da 1975-1990 arasında yaşanan iç savaşın sebeplerinden birisi göçmen sorunuydu… Ülke bir yandan Lübnan’da güçlenen FKÖ dolayısıyla İsrail’in hedefi hâline gelmiş, diğer yandan iç siyasette gerilim yükselmişti…
Ülkedeki Sünniler ve Dürziler Filistinlilerin yanında yer alırken, Marunî-Hristiyan cephesi karşı blokta yer aldı… Ülke kan gölüne döndü… İsrail’in kontrolünde, mülteci kamplarında siviller katledilirken, FKÖ’nün sözünün daha çok geçtiği, kuralsız, düzensiz, gettolardan ve irili ufaklı silahlı örgütlerden oluşan bir kaos doğdu…
Bugün Lübnan’da yaşanan mülteci problemi dünyadaki en ağır mülteci problemlerinden biridir… Çünkü uluslararası hukukta hâlâ tanımı yoktur, mültecilerin dönüş hakları bulunmamaktadır…
***
Elbette şartlar ve olaylar aynı değil ama Türkiye, bölgesinde yaşanan bu ağır tecrübeyi yok sayamaz… Üstelik, sığınmacıların dönme şartları varken, hangi gerekçeyle olursa olsun Türkiye’de tutulmaları, kalıcı hâle getirilmeleri, devlet ve milletin geleceği adına bağıra bağıra gelen bir tehlikedir…
Bugün yaşadığımız ve ‘münferit’ gibi değerlendirilen olayların yarın ‘kitlesel’ boyuta taşınmayacağının hiçbir garantisi yoktur, olamaz da… Türkiye, mazlumların da acı çekeceği bir akıbete sürüklenmeden, bu türden büyük göçlerin doğuracağı sonuçları çoktan hesaplamalıydı…
Türkiye, ‘büyük Peşaver’ olamaz!.. Daha fazla geç kalmadan, millî devleti, millî kimliği ve iç güvenliği aşındıracak bu ağır taarruz durdurulmalı…