Türkiye açısından NATO zirvesi
Her iki yılda bir yapılan NATO zirvelerinden birisi 4-5 Eylül 2014’te İngiltere’nin Cardiff kentinde gerçekleşmiştir. Olağan bir zirve olmasına rağmen, olağanüstü bir ilgi görmüştür. Bunun nedenleri açıktır. Rusya’nın Ukrayna politikası ve IŞİD’in tehditleridir. Rusya’nın 22 Mart 2014’te Kırım’ı ilhak etmesinden sonra, doğu Ukrayna üzerinde de aynı amacı taşıması ve aynen Kırım’da olduğu gibi bölgede yaşayan Rus kökenli ahaliyi ayaklandırması, ABD ve AB’yi sert tedbirler almaya itmiştir. NATO’nun Cardiff zirvesinde ABD, Rus karşıtı cepheyi genişletmek ve safları sıklaştırmak için çalışmaları zirvenin iki öncelikli konusundan biri olmuştur. NATO’nun Rusya’ya savaş ilan edemeyeceğini herkes biliyor. Rusya, Batı’nın eski Sovyet ülkelerini kendi kampına katmasına izin vermek istemiyor, ama bu ülkelerin tercihi Batı, zaten birçok eski Doğu ülkesi AB ve NATO üyesi oldu, olmayanlar da kuyrukta beklemektedir. NATO’nun 28 üyesi ile 32 NATO ortağı (barış için ortaklık) ülke olmak üzere 60 ülke iş birliği için anlaşmışlardır. Bunların bir kısmı Rusya ile yakın ve özel ilişkilere sahip olsa da imkan bulunca Rusları büyük bir zevkle terk etmeye hazır olan ülkelerdir. Örneğin Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan bunlardan bir kaçıdır. Batı’nın (ABD ve AB) Rusya karşıtı aldığı yaptırım ve ambargodan taviz olmadığının altını bir kez daha çizdiler. Ticaret, enerji, finans ve teknoloji yaptırımlarının Rusya’yı dize getireceği inancı var, ama bu inanç ne kadar sağlam, zaman içinde göreceğiz. Türkiye, NATO üyesi sıfatıyla, Karadeniz’den Ukrayna’ya komşu olması ve Kırım’da yaşayan Türkler nedeniyle Rusya-Ukrayna sorununda taraf olmak zorundadır. Ancak Türkiye, ABD ve diğer Batılı ülkeler, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi değil Rusya ile komşudur, büyük bir ticaret ortağı ve enerji bağımlılığı vardır, ayrıca Rusya içinde Türk ve Müslüman ahali yaşamakta ve onların tarihi sorumluluğu vardır. Buna Orta Asya ve Kafkasya bölgelerindeki çıkarlarını da ilave etmek gerekir. Dolayısıyla Türkiye’nin Rusya’ya ABD ve AB gibi davranması beklenemez. Zaten Erdoğan, haklı olarak sorunların çözümü için Rusya’yı dışlamamak gerekir diyerek farklılığı ortaya koymuştur.
Zirvenin ikinci önemli konusu IŞİD’in Irak yayılmasıdır. Haziran ayından bu tarafa IŞİD’in elinde 49 Türk vatandaşı bulunmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin IŞİD politikasının belirleyicisidir. Zirvede ABD’nin inisiyatifi ile IŞİD ile mücadele etmek için oluşturulan on ülkelik (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Kanada, Avustralya, Danimarka ve Polonya) gönüllüler koalisyonunda Türkiye de var. Türkiye’nin hem NATO içinde hem de yeni kurulan bu tür oluşumlarda, farklı bir pozisyonu ve üyeliğinin özelliği vardır. Zira, Türkiye Batılı organizasyonlarının içinde olmasa “Haçlı Ordusu” görüntüsü verir. Bu nedenle Müslüman ülkelere yapılacak müdahalelerde, Afganistan ve Somali örneğinde olduğu gibi Türkiye mutlaka ilave edilmektedir. Batı aslında IŞİD’i tamamıyla yok etmek istemiyor, bunun birçok nedeni olmakla birlikte, bu aşamada, görünen iki önemli nedeni, Batı’nın, IŞİD’i Kafkasya’da Çeçenya’nın bağımsızlık mücadelesi bahanesiyle Rusya’nın üstüne gönderme ve Suriye’de Esad’a İsrail ile anlaşma baskısı yapma unsuru olarak kullanma amaçları gözükmektedir. Ayrıca İran’ı da tehdit edebilecek ve İran’ı korkutacak fanatik bir Şii düşmanı olmasıdır. IŞİD’in elinde 49 Türk tutsak olduğu müddetçe Türkiye bu koalisyonda pasif kalabilir ama kendisini bir sıkıntı beklemektedir. IŞİD’in elinde Türkiye menşeli silahlar bulunursa Erdoğan hem kamuoyu hem de müttefik devletler nezdinde ciddi bir sıkıntıya girer. Zirve aslında Türkiye için sıkıntılı bir zirve olmuştur. Bu zirvede alınan kararlar da Erdoğan ve politikasını ciddi sıkıntılara sokacak mahiyettedir. Örnek verecek olursak, Batı’nın İran’a uyguladığı ambargoda Erdoğan’ın sicili temiz değil, şimdi Batı’nın gözü Rusya ambargosunun uygulamasında Erdoğan’ın üzerinde olacaktır. Haydi hayırlısı.