Türk-Rus gerginliği ve ABD
Amerika'daki ilk hafta sonumda havayı koklamak için, Pazar günü, üç büyük yayın kurumunda yayınlanan "Talk Show" yani, tartışma programlarını izledim. Hepsinde üç konu vardı. İlki, Amerika başkanlık seçimi adayları konusunda ortaya çıkan durum. İkinci, Paris saldırısı ile bağlantılı, IŞİD ve Orta Doğu konusu. Üçüncüde, bir tüketim toplumu olan Amerika'da, hafta içinde yaşanan, 'Şükran Günü' ardından "Kara Cuma" diye tanımlanan alışveriş çılgınlığının boyutu.
Bunlar arasında, bizi doğrudan ilgilendiren, IŞİD sorunu. Birçok uzman ve siyasetçi, Obama yönetimini, IŞİD'e karşı, adam gibi politikası olmamakla suçladı. Bunlar arasında, Obama'nın eski bakanları da bulunuyordu. Rusya-Türkiye gerginliği tüm bu tartışmalar arasında garnitür mahiyetindeydi. Geldiğimden buyana dikkatimi çeken nokta, Türkiye-Rusya gerginliğinin bizde veya Avrupa'da olduğu kadar önemsenmemesi.
Washington önemsemedi
Türkiye-Rusya gerginliğine, nedense Washington, bizim kadar önem vermiyor. Ya olayları, tarafların dikkat çekmek veya bir gösteri yaratmak amacıyla yaratıldığına inanılıyor, ya da bu olayla ilgili tarafların ellerindeki kozlarının ne denli sağlam olduğu yolunda bilgilere sahipler. Yani, açıkça yazmak gerekirse, bizim korku ve kuşkularımız, Washington'da pek ciddiye alınmıyor gibi.
Mesela, Başkanlık aday adaylarının, katıldığı tartışma programlarında, konulardan biri de Suriyeli göçmenler konusu. ABD Başkanı Obama'nın, en fazla 10 bin göçmen alabilecekleri yolundaki açıklaması da normal olarak abartılmış şekilde kullanılıyor. Cumhuriyetçi Başkan adayları, Trump da dâhil, rakamı 200 bin diye tanımlıyor. Ayrıca bu göçmenler arasında, teröristlerin olabileceği ve şiddeti, bu kıtaya taşımış olacağı ileri sürülüyor.
Bu konuyu, bize de fatura eden AB, 3 milyar Euro karşılığında, terörün, Anadolu topraklarına hapsedilmesini savunuyor. Ben yazıyı yazarken, anlaşmayı açıkladı Başbakan ve alınacak paranın, mültecilere harcanacağını ileri sürdü. İyi de benim vergimden, bugüne kadar harcanan paralara ne olacak.
Obama ısrarını bıraktı gibi!
Rus uçağının düşürülmesi ve ardından yaşananlar, tam bir Aziz Nesin kitabı. Düşürülen Rus uçağının, havada paraşütle atlarken vurulan pilotunun cenazesi, askeri törenle karşılanıp, papaz da çağrılarak, dini tören yaptırılmış teslim edilmeden önce. Bizimkilere bakıyorsunuz, bir Rusya'ya kafa tutuyorlar, sonra kalkıp gelin anlaşalım mesajı veriyorlar. Ama Avrupa ve Amerika her şeye rağmen Esad'ın gitmesi konusundaki ısrarını bırakmış görünüyor. Gelişmeler dikkat çekici.
Hafta içinde, Paris'teki zirvede, bizimkilerin, artık Obama ve Putin ile birlikte, aynı salonlarda olamayacak. Bu da, Türkiye'nin son gelişmeler ışığında, ne kadar önem kaybettiğinin işareti.
Ayrıca hafta içinde Washington'a HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş geliyor. Hafta sonunda Ulusal Basın Kulübü'nde Orta Doğu Enstitüsü tarafından düzenlenen bir toplantıda konuşacak. Demirtaş'ın ABD başkentine geliş nedeni tabii ki bu toplantı değil. Anladığımız kadarıyla HDP lideri açılım görüşmelerinin yeniden başlatılması için Washington'dan Ankara'ya baskı isteyecektir kuşkusuz. Kimler kendisini kabul edecek, kimlerle görüşecek anlayacağız. Ama burada onun istekleri değil de, ona ne yapması tavsiye edilecek, işte bu nokta önemli.
Evet, herkesin merak ettiği Şükran Günü ardından Kara Cuma beklendiği satışları yapmadı ABD'de. Bu da ekonomik krizin hâlâ cüzdanlarda derin kriz yarattığının kanıtı
Son olarak bizim meslekte bir ağabeyimizi Hasan Pulur'u kaybettik. Kendisi yılmaz bir savaşçıydı. Allah rahmet eylesin, ne diyebilirim...