Tüketici un çuvalı gibi...

Doğal yapısı itibariyle tarım ve hayvancılığa çok elverişli olan Türkiye’de, halk dünyanın en pahalı etini yiyor... Yahut hiç yiyemiyor... Gençlerimizin protein ihtiyacını karşılayamıyoruz...
IPod’un ABD’de fiyatı, 32’lik olanı 790 dolar... Yani bugünkü kurla 1185 lira, 64’lük olanı ise 890 dolar yani 1335 liradır. ABD’nin her yerinde IPod fiyatı aynı... Avrupa’daki fiyatı da ABD’ye yakın.
Türkiye de ise 2500 liradan başlıyor. Yani ABD’de karşılığı 1185 lira olan Ipod’un Türkiye’deki fiyatı, iki katından fazla...
Demek ki küresel sürecin gereği, ABD ile Avrupa arasında eşyanın spekülatif fiyatı ve yine spekülatif kâr yok... Türkiye sanki dışa açık değil, sanki dünyadan kopuk bir ada... Piyasada fiyatlar spekülatörler tarafından belirleniyor... Üstelik yabancı sermaye olan Migros, tüketiciye ABD ve Avrupa’nın iki katına satacağı IPod’dan sağlayacağı kârlarını dışarıya transfer edecek.
Düşük kur, ithalatı ucuzlattığı halde Türk tüketicisi ithal malını dünyanın iki üç katı fazlasına alıyor... Türk tüketicisi sömürülüyor. Piyasada rekabet yok... Tersine tekelci yapı var. Spekülatif piyasa yapısı var.
Avrupa da üretilen Audi 6’nın New York’ta fiyatı 55.000 dolar. Yani 41.600 Euro... Türkiye’de aynı araba 89.000 Euro. İki katından fazla.
Türkiye’de fert başına düşen ortalama Milli Gelir 9.000 dolar. ABD’de fert başına ortalama Milli Gelir Türkiye’nin 5 katı, yani 45.000 dolar...
ABD vatandaşı 10 araba alıyorsa, Türk vatandaşı bir araba alabiliyor.
Yazık değil mi Türk tüketicisine... Bir devlet ve devleti geçici olarak yöneten bir hükümet, vatandaşa bu kadar eziyet edebilir mi?
Bu sömürü düzenini yaratan, kur politikası ve adaletsiz vergi düzenidir.
Başbakan yardımcısı da “Kur rejimini sorgulatmayız... Asla tartışmaya açmayız” diyor.
Demek ki, tüketici bilinçli olarak sömürülüyor. Sömürü düzeninin tepesinde siyasi iktidar var.
Öte yandan Merkez Bankası “kur düşük” diyor... İhracatçı “rekabet edemiyoruz” diyor.
Gerçekten, MB güncelleştirdiği reel döviz kuru endeksine göre, örneğin 2003 yılı ortalaması 100 olan TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru endeksi, 2010 Haziran ayında 127.57 olmuş. Yani Türk lirası yüzde 27.57 oranında değerlenmiştir. Bu demektir ki döviz kuru aynı oranda düşmüştür. Yani Haziran ayında 1.58 olan dolar kurunun, 2 lira dolayında olması gerekirdi. Temmuz ve Ağustos aylarında reel kur endeksi daha da arttı.
Merkez Bankası’nı dinlemeyen Başbakan Yardımcısı, devletin bir başka kurumu TÜİK rakamlarını da görmezlikten geliyor. “Serbest kur rejimini asla tartışmaya açmayacağız” diyor.
Acaba, Başbakan Yardımcısı kimin bakanı? Halkın bakanı olmadığı açık... Olsa önce halkı düşünür... Önce halkın sömürülmesini önlemeye çalışır.
Yine, Başbakan yardımcısı bu dalgalı kur sayesinde, ihracatın 32 milyar dolardan 132 milyar dolara çıktığını söylüyor... 2002 yıl ile 2008 yılını karşılaştırıyor.
Oysa ki aynı yıllar itibariyle, yani bakanın söz ettiği 2002 ve 2008 yılları itibariyle, düşük kur nedeniyle ithalatta da 41 milyar dolardan 2002 milyar dolara çıktı. Dış ticaret açığı da 10 milyar dolardan 70 milyar dolara çıktı.
Bakanın söylediği ihracat 4.3 kat arttı. Dış ticaret açığı 7 kat arttı.
Güneş balçıkla sıvanmaz... AKP iktidarı ve Sayın Bakan kendini aldatır.

Yazarın Diğer Yazıları