Tüketici güveni dibe vurdu
Türkiye İstatistik Kurumu ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, her ay tüketici nezdinde eğilim endeksi düzenliyor. Bu anket sonuçlarına göre “tüketici güven endeksi” hesaplıyor. Endeks rakamlarında 100’ün üstü güveni gösteriyor. 100’ün altı ise güvensizliği gösteriyor.
Tüketici güven endeksi son 11 yılın en düşük seviyesine indi...
Ocak ayında Tüketici Güven Endeksi 67.7 oldu. Yani dibe vurdu. 2004 yılından bu güne kadar Tüketici Güven Endeksi Ocak ayları itibariyle yalnızca 2009 krizinde 58.3 olmuştu. Yani, Tüketici Güven Endeksi kriz yılı hariç, son on bir yılın en düşük seviyesine indi.
Bu endeks içinde yer alan soru bazında endekslere verilen cevapların son bir yıl olarak değerlendirmesi şöyledir:
* 2015 Ocak ayında on iki ay öncesine göre hane halkının maddi durumu yüzde 1.5 oranında daha kötüleşmiştir.
* Genel ekonomik durumun kötüleştiğini söyleyenler bir yıl öncesine göre yüzde 5.9 oranında artmıştır.
* Konut alma ihtimali olanlar bir yıl öncesine göre yüzde 20.2 oranında azalmıştır.
* Araba alma ihtimali olanlar da aynı dönemde yüzde22.5 oranında azalmıştır.
Tüketici güven duymayınca, tüketim harcamaları azalıyor. Büyüme düşüyor. Bu nedenle hükümet iki de bir faizler düşsün diyor. Ancak ekonomide canlanma olabilmesi için, önce ekonomik ve siyasi sorunların çözülmesi ve güven ortamı oluşması gerekir.
Türkiye sıcak para tuzağına düştü...
Türkiye dışa açılmayı, yalnızca sıcak para girişi olarak yorumladı. Sıcak para baskısı ve Merkez Bankası’nın uyguladığı kur politikası ile TL değerlendi. Türkiye rekabet gücünü kaybetti. Sürekli cari açık verdi. Bankalar ve kârlı işletmeleri alan yabancı sermaye, her yıl kâr transfer ediyor. Bu transferler cari açığa yansıyor.
Düşük kur nedeniyle üretim ithal ara malı ve ham madde kullanmaya başladı. Sonuçta üretim dengesi bozuldu. Üretim dışa bağımlı oldu.
Üretim ithalata bağımlı olunca işsizlik de arttı. Gelir dağılımı bozuldu. Orta sınıf tuzağına düştük. Bu süreçte düşük gelir grubunun satın alma gücü düştü.
Bundan sonra gelir artışı yaratmadan, tüketim artışı sağlamak ve ekonomiyi canlandırmak daha zor görünüyor. Kaldı ki Türkiye’nin dış borç stoku 400 milyar dolara ulaştı. Bu borçları çevirmekte de artık zorlanacaktır. Eğer net dış borç ödeyen ülke konumuna gelirsek, o zaman kaynak çıkışı olacak ve fakirleşme hızlanacaktır.
Sonuç olarak artık anlaşıldı ki istikrar ve güven ortamı yardımla ve poşetle çözülmüyor. Bundan sonraki siyasi iktidarlar, ulusal politikalar uygulayarak ekonomiyi dışa bağımlı olmaktan kurtarmak zorundadırlar.