Tüccar bürokrat döndü

Düne kadar TRT’yi özel şirket mantığıyla “kâr amaç”lı bir strateji izleyerek yönettiğiyle övünen
Genel Müdür İbrahim Şahin, reklam gelirlerini özel sektöre devretmeye hazır olduğunu açıkladı

Ahmet Necdet Sezer iki defa veto ettikten sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün köşke çıkmasıyla jet hızıyla TRT Genel Müdürü yapılan İbrahim Şahin’in o ilk günlerini hatırlayın. “Süper bürokrat” referansıyla verdiği hemen her röportajda, kurumun önceki iktidarlar döneminde çiftliğe çevrildiğinden, atıl hale geldiğinden yakınıp “özel şirket mantığıyla” kar amaçlı bir yönetim stratejisi uygulayacaklarını söyleyip durdu.
Dün bir baktık, Akşam’a verdiği demeçte TRT’nin dünyadaki benzerleri gibi kamu tarafından finanse edilen bir kurum olduğunu ve reklam gelirlerinden vazgeçebileceklerini açıkladı.
Dün gece aksakallı Mark Thomson (BBC Genel Müdürü)mı girdi rüyasına?
Daha bir kaç ay önce TRT’nin reklam zamanlarını, tartışmalı biçimde ihale eden o değil miydi?
Ya o kafadan daldığı “reyting ölçüm kavgası”nı ne demeye verdi?
Reyting, özel sektörün hangi kanala, hangi saatlerde reklam verirse daha çok müşteriye ulaşabileceği konusunda fikir almasını sağlayan veri raporundan ibaret değil mi?
Bir yandan elektrik faturlarındaki payı düşürüyoruz diyeceksiniz, öbür yandan fahiş rakamlarla sunucu, şarkıcı, türkücü, tartışmacı transfer edeceksiniz; sonra da “özgür” olmak için “özel sektör” reklamına son vereceksiniz?
Şuna “Bir Rihanna’yı çağırıp amuda kaldırmadığımız kaldı, yine de izlenmiyoruz, reklam desen hak getire, bu işi beceremedik” desenize...
Yok öyle demezseniz, haliyle “Nereden gelecek bu değirmenin suyu” demek durumunda kalacağız ona göre...
TRT, Farsça, Arapça, Kürtçe, Ermenice kanallarıyla beni “etrak-ı bi idrak” kompleksine soksun, “elçi beyler” öyle arzu ediyor diye İngilizce yayın yapsın, müzikti, turizmdi, çocuktu derken “niş kanalcıklar” biçiminde kurum içi eyalet modeli geliştirsin, Hakan Şükür’ü, çift kimlikli Fehmi Koru’yu zengin etsin diye ben her gün birkaç saat de TRT bedeli ödemek için çalışamam söyleyeyim. Zırnık işlemez yani.
Bir de “tüccar bürokrat” mış. Erdoğan’ın “ülkemi pazarlıyorum” mottosundan esinlendiyseniz, “ticaret” çift taraflı bir hadisedir sayın Şahin. Benim TRT’den aldığım birşey yok ki, hangi hizmetin bedelini ödeyeyim... Maksat “özgür” yayıncılık ise reklamverenlerden önce iktidar sponsorluğundaki program ve programcılarınızdan kurtulun bence!

Şahin, TRT’nin kamu tarafından finanse edilmesi gerektiğini savunmaya başladı.


Yine yandaş kadro kriziYine yandaş kadro krizi
TRT yine “kadrolaşma” iddiasıyla gündemde. TRT’nin, Magazin Gazetecileri Derneği’nin 2009 yılı en iyi kadın spikeri ödülünü de alan Ana Haber spikeri Fulin Arıkan’dan, bir süre önce Kanal A’dan transfer edilen Anda Ayva’nın yedeği olması istendi. Post Medya’nın haberine göre, Arıkan, TRT yönetiminin konuyla ilgili hiçbir gerekçe göstermemesi üzerine radyoya geçme kararı aldı.

++++++

Sızdırana verseydiniz ya!
Cemiyet’in verdiği Sedat Simavi Gazetecilik Ödülleri açıklandı... Türkiye’nin en prestijli gazetecilik ödülü bu... Haberler başvurular arasından bir jüri tarafından değerlendiriliyor.
Bu sene büyük ödül Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu’ya gitti. Baransu’nun “O dört er böyle öldürüldü” başlıklı haberinin iyi olmadığını hiç kimse iddia edemez. Ancak bu haber de, bu muhabirin diğer bütün haberleri gibi “sızdırma” olduğundan, Cemiyet birinciliği “sızdıranlarla” paylaşsaydı keşke...
Protesto edecekler
(...) Geçenlerde gazetecilerin olduğu bir ortamda yine TGC’nin ödülleri konusu açıldı. Bu ödülden sadece ben değil, pek çok gazetecinin, duayenin de rahatsızlığı olduğu ortaya çıktı. Hatta Cemiyet üyelerinden bir kısmı ödül törenine gitmeme kararı almış.
Kısacası bir ödül iyice kamplaşan medyada yeni bir tartışma daha yaratacak...
Bir muhabirin, oturduğu yerden, hiçbir şey yapmadan, kendisine oradan buradan yollanan ve hiçbir filtreden geçirmeden belge yayımlaması eleştirilmesi gerekirken bu yeni gazetecilik anlayışına madalya takıldı.
Aklamış oldular
Dahası, biliyoruz ki bu muhabirin epey bir yalancı ve spekülatif tarafı var. Son derece tartışmalı bir isim. Bir gazetecinin telefon açarak helikopeter düşürebileceğini düşünebilecek kadar halisünatif olduğu anlar var. Hakkında devam eden soruşturmalar var... Yanıltıcı ve maksatlı haberler yaptığı biliniyor...
Her şey bir yana, Cemiyet’in böyle bir gazeteciye ödül vermesi onu aklamaktır... Göreceksiniz bu ödül devam eden davaları etkilemek için de kullanılacaktır.
* Oray Eğin / Akşam

++++++

Yandaşlar ağız değiştirdi
Yanıt verilmesi gereken temel soru şuydu: Ne oldu?
Komutanlar aklandı mı?
Uzun cumartesiyi yaşamamış gibi kaldığımız yerden devam mı edeceğiz?
Hafife alınacak, peşi bırakılacak mesele değil.. Tiyo alan iktidar hayranının yazdıklarına bakarsak peşi bırakılacak galiba..
Yazdıklarını yansıtacağım ama gülmeyin..
Efendim 2004 darbe plancıları görece yumuşak ve insancıl darbecilermiş..
Heyecanlı ve amatör darbecilermiş..
Eee, peşini bırakalım, uzatmayalım diyor..
Enteresan bir tavır değişikliği!..
Ne yapacağız?
Hapistekilere bakın diyor, onlar soğukkanlı profesyonel.
İnsancıl darbecileri unutun...
Söylediği fikir değil de espri bile değil..
Kuvvet komutanları.. Tankı, topu, tüfeği, uçağı, uçaksavarı, gemisi, denizaltısı var..
Bizim aklıevvel diyor ki..
Heyecanlı ve amatör darbeciler, elleşmeyelim..
Birileri akıl veriyor tabii!..
Bir fırıldak çeviriyorlar ama kokusu çıkar..
Meseleyi sulandırmaya başladılar..
Vardır bir hikmeti.. Yakında kokusu çıkar!..
* Mehmet Tezkan / Milliyet


++++++

‘Gül ayarı’nı bekliyormuş
Sosyal güvenlik, TRT yasaları ile yabancılara mülk satışı, askere sivil yargı yolu açan, orman arazilerinin imara açılmasına olanak tanıyan yasalar “anayasaya aykırılık” savıyla Anayasa Mahkemesi önünde bekliyor.
Hepsinin ortak yanı, AKP’nin en çok önem verdiği yasalar olması...
Ankara kulislerinde söylenenlere bakılırsa, mahkemenin gündemini belirleyen Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, bu yasaların görüşülmesini özellikle geciktiriyormuş.
Niyesine gelince...
Mahkeme kurulunda yer alan ve eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in atadığı Abdullah Necmi Özler ile Şevket Apalak’ın görev süreleri 2010’da doluyormuş. Yerine Abdullah Gül’ün atayacakları gelecek ve heyet içi dengeler değişecekmiş!
* Işık Kansu / Cumhuriyet


++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Soru: Öcalan’ın İmralı’daki odası küçük mü?
Yanıt: Küçük... “Makam odası” dediğin daha büyük olmalı...
* Haldun Ertem


++++++

En tehlikeli oyunlarını oynuyorlar
Taraf logosunun yanına kondurduğu “Sesinizi yükseltin” çağrısıyla çıktı dün.
“Diyarbakır’da gencecik bir çocuk polis kurşunuyla öldü... DTP’yi kapatmak, barışı çıkmaza sokmak isteyenlerin uzantılarının polis içinde de varolduğunu gösteriyor bu ölüm...” diyorlardı. Ne biliyorlarsa!..
Sonra sabah “gencecik bir çocuğun” ölüm haberi düştü ajanslara.
Taraf bugün hangi cenazede yükseltecek sesini; Evinden “Molotof atan çocuklar”ın arkasına saklanıp devleti temsil eden polise “PKK paçavrası” sallamak için çıkan “gencecik çocuğun”mu?
Evinden okuluna gitmek için çıkan ve “molotof atan çocuklar”ca ateşe verilen belediye otobüsünde yanan 17 yaşında ki “gencecik çocuğun”mu?
İki gencin fotoğrafını yan yana koyup, “ikisinin de katili açılım düşmanları” diyebilirler. “Sizin hiç çocuğunuz öldü mü?”yü de tercih edebilirler. Belki “Faşist İzmir”i azmettirici ilan ederler. Bildiğim tek şey Serap’ın sesi olmayacak yükselttikleri! Onu ait olmadığı bir fotoğrafa dahil ederek susturacaklar.
Çok ağır bir tahrik bu! “Sesimize karşı sesiniz” resti. Bu resti gören kalabalıkların kafasına kafasına bastırıp “susun, oturun, sakin olun, sesinizi çıkarmayın...” demek yaşanması muhtemel “patlama”da çıkacak gaz bulutunu yoğunlaştırır sadece.
Şişti millet. Siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları elini taşın altına koyup, topluma “içlerinde birikenleri” haykırabilecekleri meşru alan yaratmazsa, Taraf gibi “iğneci”lere gün doğmayacak mı?


++++++

‘Taraf davası’ savcısını buldu
“Taraf’a karşı işlenen suçlar”ın faillerinin tespiti, teşhisi, tahkiri ve tehcirini öngören davanın savcısı dün Star gazetesinin 7. sayfasında ortaya çıktı.
Boşuna dememişler; üzüm üzüme baka baka kararır. AKP iktidarlıları nezdinde yürüttüğü kulislerle hukukçu eşinin AİHM’e transferini sağlayan ünlü menajer, benim diyen savcıya da, infazın yargısızı makbul diyen yargıç(!)a da taş çıkartmış vallahi...
Önce, Taraf haklıdır hükmü vermiş. Sonra da bu kararı sorgulama cüreti gösteren Melih Aşık’ı “Taraf’ı eleştirmek” suçundan yargılatacak “asrın iddianamesi”ni haızrlamış.
Anladığım kadarıyla Aşık’ın en büyük suçu, “son ayların parlayan yıldızı” olmak! Gözlerini almış demek ki. Hamama giren terler... Derhal “emanet” tarafından bir cübbe istiyorum. Müdahil avukat rolünü çalıp reddi hakim talep edicem de!..


++++++

MİNİ YORUM
“Görünen köy” seferleri dursun

Bakkalda, manavda, kuaförde, sokakta konuşulanlara kulak kabartıyorum. Okuyulardan gelen her mesajı okuyorum. Her kesimin provokasyona karşı bu kadar savunmasız bırakıldığı bir ortamda, davulun sesini uzaktan dinliyormuş edasıyla, “tahriklere kapılmayın” demek yetmez. Yetkililer bir an önce davulun sesinin kendi kulaklarını da tırmaladığı göstermeli ve o tokmağı ellerinden almalı. Yoksa... Yoksası görünen köy!

Yazarın Diğer Yazıları