Trump'ı nasıl masaya gömdük!

15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye'nin karşısına iki önemli gerçek çıktı. Yıllarca birileri tarafından "hizmet hareketi" olarak gösterilen, siyasi iktidarın her türlü nimetinden faydalanan "cemaat"in nasıl tehlikeli bir terör örgütü olduğu anlaşıldı. Bu birinci gerçekti.

Rusya, yıllar evvel FETÖ okullarının CIA ile ortak çalıştığını, ülke içinde istihbarat topladıklarını belirtip hepsini kapatmıştı. Gülen'in ABD'de oturma izni alabilmesi için CIA'nın Ortadoğu ve Balkanlar eski şefleri referans oluyordu. Tüm bu verilere rağmen, Türkiye'de "cemaat" dokunulmazdı. 15 Temmuz'dan sonra Gülen grubunun doğrudan ABD güdümünde hareket ettiği anlaşılmıştı. Bu da ikinci gerçekti.

Dolayısıyla TSK ve Emniyet'teki vatansever kadroları usulsüz ve gayri hukuki yöntemlerle tasfiye edilmesinde ABD'nin etkin bir rolü vardı. Tıpkı çözüm süreci provalarının FETÖ'nün kontrolündeki Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Abant Platformlarında başlatılması gibi! Sonra bizzat hükümet bu süreci yürütmeye başladı. Binin üzerinde şehit verdik, PKK'nın girmediği, sızmadığı yer kalmadı.

Doğu ve Güneydoğu'da PKK istediği gibi at koştururken, FETÖ de devletin kılcal damarlarına, iktidar referansıyla sızmakla meşguldü. ÖSYM'nin sınavlarındaki garabetler Meclis gündemine taşınıyor, sistematik kopya skandalları için "Meclis araştırma komisyonu kurulsun, bu rezalete son verilsin" talepleri reddediliyordu.

***

2000 sonrasında, FETÖ en parlak yıllarını yaşarken, ABD'nin Ortadoğu'daki etkinliği de her geçen gün artıyordu. Müslüman coğrafyalar lime lime edilirken, petrol yatakları ABD'li şirketlerin eline geçti, sahipsiz silahlar her yere saçıldı. ABD'li silah üreticileri ise kâr marjını her yıl artırdı.

Obama ile başlayan "sıcak çatışmaya girmeden bölgeyi ele geçir" stratejisi aktif bir şekilde sürdürülüyor. Bu kapsamda PKK, peşmerge gibi örgütler güçlendirildi. IŞİD'in kullanım vadesi dolduğu için şu sıra en popüler örgüt PKK'nın Suriye uzantısı olan PYD ve onun sahadaki yansıması YPG…

2006 yılına kadar Erdoğan ve Gül'ün çok sert tepki gösterdiği Barzani-Talabani ikilisi Türkiye'ye aniden dost olmaya başladı. Bu dostluğun en büyük destekçisi yine ABD olmuştu. Ancak unutulan nokta Barzani ve Talabani'nin hiçbir zaman Türkiye'ye karşı dost olamayacağı gerçeğiydi.

PYD ele başı Müslim'in önce devlet başkanı gibi ağırlanıp, sonrasında hain ilan edilmesi gibi, Barzani'nin bağımsızlık ilanı sonrasında da benzer bir tabloyla karşılaşabiliriz.

***

ABD, Türkiye'yi kullan-at mantığıyla görüyor. Önce FETÖ'yü güçlendirip, TSK'yı darmadağın ettirdiler, sonra çözüm sürecini devreye sokturdular. Son olarak da 15 Temmuz'da devreye girdiler.

Tüm bunlara rağmen, Türkiye-ABD ilişkileri tam bozuldu-bozulacak derken bir şekilde düzeldi, düzelmeye mecbur edildi.

15 Temmuz'dan hemen sonra "Darbenin arkasında ABD var" diyenler, Erdoğan-Trump görüşmesi sonrasında ise ABD'ye övgüler düzüyorlar. "Bölgede etkin olabilmek için ABD ile anlaşmak zorundayız, Trump bize 20 dk değil, 2 saat ayırdı" gibi söylemlerle garip bir zafer çıkarılmak isteniyor.

Merkel-Trump görüşmesinden sonra her protokol dışı hareketi yapması mümkün olan ABD Başkanı, çok şükür ki kameralar önünde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a garip bir davranışta bulunmadı. Ancak bu tabloyu "zafer" gibi yorumlamak, Türk heyetinin ABD'yi çok sert bir şekilde uyardığını söylemek mantık dışıdır.

Çünkü Erdoğan daha dönüş yolundayken, ABD'nin Ortadoğu'daki en önemli ismi olan Brett Mcgurk, kameralar önünde YPG ile görüştü, el sıkıştı.

Son 20 yıla baktığımızda Türkiye'nin karşısındaki en büyük tehdidin ABD'nin Ortadoğu'daki çıkar ilişkileri olduğunu görüyoruz. Ortadoğu'yu karıştıran, Suriye'yi 30'a bölen, IŞİD'i büyütüp yok etme bahanesiyle yeni örgütler üreten, en nihayetine PKK'yı düzenli orduya geçirip "Kuzey Suriye" kuran, Barzani'ye devlet ilan ettirme hazırlığında olan bir ABD gerçeğiyle karşı karşıyayız. Şimdi gözlerini açıkça Türkiye'ye dikmiş durumdalar.

FETÖ'yü sulandırmaya, ABD'yi övmeye, PYD'yi izleyip Barzani ile el sıkışmaya devam edersek, zor günler bizi bekliyor demektir. Acilen iç demokrasiyi serbest bırakarak, milli devlet modeline geri dönmek zorundayız.

Yazarın Diğer Yazıları