Trump'da mı aldatıldı?..
S-400 krizinin perde arkasında seyir her gün değişiyor. Pazarlıklar sürekli güncelleniyor!.. Bu işin sonu nereye varacak? Öngörülmesi güç... Gerçeklerin tamamıyla kamuoylarına yansıtılmadığı gün gibi ortada. Örneğin, "istediler de vermediler" tartışması. Gerçekten, Trump'ın söylediği gibi, Türkiye, Patriotları istedi de Obama mı vermedi?.. Amerikan kamuoyu ne düşünür, beni çok fazla ilgilendirmiyor!.. Türkiye kamuoyunun gerçekleri bilmesi lazım.
Savunma Sanayi Başkanlığı'nda hala görev yapan üst düzey bürokratla söyleşimize devam edeceğim. Konu bütünlüğün bozulmaması amacıyla dün bıraktığım yerdeki son paragrafı önce tekrarlayalım;
"İlk defa Yıldırım Akbulut başbakanlığında 1990 yılında 2 adet Patriot sistemi alınmak üzere karar alındı. 1993 yılında Çiller alım kararını iptal etti. 2006 yılında 4 adet alım için tekrar karar alındı. O zamanlar Suriye kardeşimiz, 'Esed' Esad idi. Projenin tehdit gerekçesi Suriye değil Yunanistan'dı. Sistemlerin Ege bölgesine konuşlandırılması planlanıyordu."
Devam edelim... Bundan sonraki ilk paragraf bomba haber!..
"Proje başlatıldı, ihale açıldı. ABD, Rusya, Çin ve Fransa-İtalya Konsorsiyumu katıldı. Tekrar ediyorum, ihaleye ABD katıldı. Trump dahil birilerinin arkasına sığındığı gibi ABD 'vermiyorum' falan demedi. Trump, aklınca Obama dönemini kötülemeye çalışıyor, ya da onu da yanılttılar. Sadece teknoloji transferi konusunda 'hayır' dedi Amerika. Rusya da aynı şekilde teknoloji transferine 'hayır' dedi. Teknoloji transferi ihale şartı mı idi? Hayır! İhale sonunda, Çin ile sözleşme görüşmelerine başlanmasına, sonuç alınamazsa Fransa-İtalya Konsorsiyumu ile devam edilmesine, ondan da sonuç alınamazsa ABD ile sözleşme imzalanmasına karar verildi. Yani, ABD teklifi üçüncü sıradan seçildi. Rusya fiyat nedeniyle sözleşme görüşmesi aşamasına geçemedi ve elendi. En pahalı teklif fiyatı Ruslar'dan gelmişti, neredeyse diğerlerinin iki katı. Bu sonuçlar zamanında konuyla ilgili medyada da birçok kez yer aldı.
Çinliler'le sözleşme görüşmeleri asla gerçek bir mecrada devam etmedi. Sanki birileri, 'biraz oyalayıp gönderin' demişti. Nitekim Ocak-2015'te garip ve anlaşılamaz bir şekilde ihale sonlandırıldı ve yerli üretileceği deklare edildi. Kasım-2015'te hatırlanacağı üzere, Rus savaş uçağı güney sınırımızda düşürüldü. Mart-2017'de ihalesiz, pazarlıksız, teknik incelemesi yapılmaksızın, bu sefer 'teknoloji transferi' diye tutturulmadan hem de Rus bankaları kredisiyle S-400 alımına imza atıldı. Oysa aynı Ruslar çok değil, iki yıl önce resmi ihalede kaybeden taraftı.
Sorun, NATO'ya uyum mu?..
Bu arada çoğu kişi çoktan unuttu ama tüm bu gelişmeleri müteakip Ocak-2018'de Fransa-İtalya ortak girişimi Eurosam firması ile uzun menzilli hava ve füze savunma sisteminin gelişimi ve üretimi için sözleşme imzalanmıştı. İtalya-Fransa-Türkiye'nin ortak olduğu hava savunma sisteminin 2020'lerin ortalarında üretileceğini ve geliştirileceği duyuruldu. S-400 sonrasında bu alandaki faaliyetler rafa mı kalktı? Diğer taraftan da, Ruslarla S-500 geliştirileceği açıklandı.
Başından beri bir tartışma var. Ona da değinmek isterim. S-400'lerin NATO sistemleri ile birlikte kullanılıp kullanılamayacağı meselesi. Aslında bu teknik bir tartışmadan ziyade siyasi bir tartışma. Daha da ötesi ticaret savaşlarının bir parçası. Türkiye'ye demek isteniyor ki, ticaret savaşlarında kimin yanında yer alacaksın? Türkiye, S-400 diyerek Rusya'nın yanında yer alacağını söylemiş oldu. Karşı hamle, F-35 denilen Joint Strike Fighter (JSF) programından çıkartılmakla tehdit edildi. İkisi teknik anlamda çok farklı sistemler olduğu halde. Biri savunma diğeri saldırı sistemi.
Türkiye'nin alacağı F-35'lerin (116 adet) işletim sistem ve kurulum sistemleriyle birlikte toplam maliyetinin 40 milyar dolar seviyelerine varacağı, içeriği tam bilinmemekle birlikte 4 adet S-400'ün 10 milyar dolar seviyelerinde olacağı göz önüne alındığında konu teknik bir problemden ziyade tamamen ticaret savaşlarının bir parçasıdır.
Kişisel olarak bir tercih yapsaydım, F-35 almayı tercih ederdim. Şöyle ki; futbolda derler ki, en iyi savunma saldırıdır. F-35'ler birer saldırı silahı olup, ömrünü tamamlayan F-16'lar düşünüldüğünde daha elzemdir. Hava Kuvveti olmayan bir ülke düşünülemez. "Ne olacak ki, Rus savaş uçağı alınır" diyemezsiniz. Ülkenin dört bir tarafında yer alan hava kuvvetlerinizin yerleşkeleri, fiziki düzenlemesi, işletim yedekleri, bakım planları, saldırı planları, aklınıza gelebilecek her alan son 40 yıl içinde NATO ve ağırlıkla da ABD sistemlerine göre düzenlenmiştir. Örneğin, eğitim ve bakım dokümanları bile evrensel dil İngilizcedir, yani sistemin üreticisinin ana dilinde. Oysa alternatif sistemler için bu dokümanlar çeviri dokümanlar olacak ki, hepiniz bilirsiniz bir kitabın orijinali ile çevirisi aynı değildir.
Ha bu arada. Doğu Akdeniz'de yaşanan gerilimin de perde arkasına doğal kaynaklara bağlı ticaret savaşları var. Gerçi, Yunanistan için bu tez doğru değil. Yunanistan ticaretten ziyade kara sularını genişletme peşinde. En nihayetinde ticaret yollarını kontrol etmek istiyor tabi. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de yaşananlarda uzak durması mümkün değil, kara sularımızı kaybediyoruz. Bodrum'da denize girmek için Yunanistan'a pasaport göstermek zorunda kalmayalım.
Son bir soruyla bitirelim: Sahi, tehdit beklenen ülkelerin, Rus füzeleri, Rus uçakları kullandığını veya bulundurduğunu varsayarsak, S-400'ler bu füzelere ya da uçaklara karşı aktif edilebilecek mi?..